BİZ NE ZAMAN BİLGİ VE ENDÜSTRİ TOPLUMU HALİNE GELECEĞİZ

Geçmişte bir konferansta dinleyici idim. Konuşmacı sanayileşme üzerine konuşuyordu. Anlattı anlattı bir yere geldiğinde "Sizin anlayacağınız dedi Türkiye ne zaman "AĞIR SANAYİ" yani "FABRİKA YAPAN FABRİKALAR" dönemine gelmiş olacak o zaman Sanayi Ülkesi, Endüstri Memleketi sayılacak" dedi. Sorun anlaşılmıştı.
Bir ülkenin sanayileşmesi, Bilgi Toplumu haline gelmesi birtakım aşamalardan geçmesine bağlıdır. Sanayileşmiş ülkeler bu aşamalardan geçmiş ülkelerdir. Cumhuriyeti kuranlar Osmanlı'dan tarıma dayalı bir toplum almışlardır. 11-12 milyon nüfusun yüzde 80'ni köylerde yaşıyor, yüzde 90'ı okuma yazma bilmiyordu. Halk yoksul, Türkiye fakirdi. Türkiye'nin önündeki sorun bu idi. Bunların tersine dönmesi lazımdır. Ne yazık ki ülkemiz 91 yıldan beri bunları tümüyle tersine çevirememiştir. Yani “BİLGİ TOPLUMU, ENDÜSTRİ TOPLUMU" haline gelememiştir. Çünkü her şeyden önce toplumun uyanması, her alanda donanması gerekir. Her ne kadar kırsal kesimden kentlere bir nüfus akışı varsa da eğitim yetersizliği nedeniyle bu kez kentler köylüleşmeye başlamıştır. 2 bin yıl önce Roma, "ROMA’YA GEL AMA ROMA'DA, ROMALI GİBİ YAŞA" diyebilmişse, Osmanlı Devleti'nin Baş Kalfası Mimar Sinan Padişah Kanuni Süleyman'a "SULTANIM ANADOLU'DAN İSTANBUL'A GELMELER DEVAM EDERSE BU İÇME SUYU YETMEZ" demiş ise, burada biraz durup düşünmek gerekir. Şuraya gelmek istiyorum:
Önce tabanın canlanması gerekir. Ancak toplumların canlanması eğitim yoluyla bilgilenmiş, bilinçlenmiş olmasına, fikir üretir hale gelmiş olmasına bağlıdır. Bunlar olmadıkça toplumun hareketlenmesi, tetiklenmesi kolay değildir. Dinamik Toplum yani hareketli toplum olmak buna bağlıdır. Kaldı ki bizim gibi Asyatik toplumları uyutan çok masallar vardır. İnsanlığın BİLGİ ÇAĞI'nı, ÖMÜR BOYU EĞİTİM sürecini yaşadıkları bir devir de bilgi ve eğitim düzeyi (seviyesi) İlkokul sınırları içerisinde olan toplumla fazla bir şey yapmak mümkün değildir. Türkiye etkili ve uzun vadeli bir eğitim sürecini başlatmadığı sürece CEHALETİN yarattığı sorunlardan kurtulması zordur. Türkiye önce cehaleti ortadan kaldırmak, insanlarını hayatı ve dünyayı anlar hale getirmek mecburiyetindendir. "İnsanlarda yaratma gücü, düşünce yeteneği, zihni donatım, buluş ve yenilik" gelişmesinin kaynağıdır. Bütün bu insana mahsus hasletler içinde "İnsanın tek korunacağı şey BİLGİ'dir.” Bizim noksanımız da budur. Bilgiyi araştırmıyoruz, bilgiyi kullanmıyoruz, bilgiyi işe, üretime dönüştürmüyoruz. İnsanın bu özellikleri hareket halinde değilse, yani bunları çalıştıramıyorsak bizim bir şey yapmamız mümkün değildir. Çünkü insanın dinamikleri hareketsiz kalmıştır. İşte eğitim bunları harekete geçiren eylemdir. Yani mesele insanı yararlı hale getirmektir. Hayatta ona beceriler kazandırmaktır. Köy Enstitüleri öğretmenlere bunu veriyordu. Bu okullarda öğretmenliğin dışında herkesin bir mesleği, bir becerisi vardı. Özetle, bir şey yapmanın hareketi içinde, toplumu bilgilendirme, bilinçlendirme, eğitimi ve öğrenmeyi devamlı kılmak ülkeyi yönetenlerin işi olmalıdır. Geri kalmış bir toplumu tetiklemek lazımdır. Türkiye'nin hedefini Atatürk, “Çağdaş Uygarlığın Üstüne çıkmak" biçiminde belirlemiştir. İsmet İnönü olayı eğitim açısından ele almış, “İNSAN OLMAK MİLLET OLMAK DAVASI” olarak ifade etmiştir. Onlardan sonra gelenler Türk ulusuna bir hedef göstermişler midir? Sadece Süleyman Demirel, "ŞEHİRDE NE VARSA KÖYDE DE O OLACAK" demiştir. Ancak şehrin köye gidecek hiçbir şeyi yoktur. Çünkü uygarlaşmak için köylü şehre gelmektedir. Bunu Demirel de biliyor.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol