Kırklareli İl Genel Meclisi’ni ziyaret eden CHP Kırklareli
Milletvekili Turabi Kayan, Istrancalardaki madenlerin yüzeyin su geçirgen yapısını bozduğunu yağışları hızla yeraltına alan bu yapının artık eskisi gibi çalışmadığını ve sel tehlikesinin
bulunduğunu söyledi. Madenlerin aynı zamanda yeraltını da etkilediğini belirten Kayan, yeraltı sularının artık çok daha
derinlere indiğini ifade etti. Yeraltındaki suları artık yetersiz hale gelen Edirne’nin Kayalı Barajı’ndan su aldığınıvurgulayan Kayan, Istrancalardaki sulara sahip çıkılması gerektiğini anlattı.
İl Genel Meclis Başkanı Aydın Karakoç ise konunun açılması üzerine bölge için bir başka soruna işaret ederek, İstanbul’un yüzde 35 su ihtiyacını karşılayan ve Kanal İstanbul Projesi ile tuzlu su altında kalacak olan Terkos ve Sazlıdere Barajları’nın açığının Velika Deresi, Bulanık Dere gibi Demirköy’deki bütün derelerin sularının taşınması ile kapatılacağını söyledi.
Karakoç, Kömürköy Barajı ve Pabuçdere Barajı ile bu barajlara boşalan derelerin sularının çıkarılan kanunla İSKİ’nin
gözetim ve denetimine tabi olduğunu kaydetti. Karakoç, bir çalışma yapılmazsa bölgenin ileride su sıkıntısının yaşayacağını vurguladı.
Kırklareli İl Genel Meclisi’nin 7 Şubat tarihli 5’nci birleşimini ziyaret eden CHP Kırklareli Milletvekili Turabi Kayan, Meclis’te kendisine söz verilmesine üzerine Türkiye gündemi ile Trakya bölgesinin sorunlarına ilişkin bir konuşma yaptı. İlk olarak Elazığ ve çevresini etkileyen depreme ilişkin açıklamalarda bulunan Kayan, ölümlerin depremin değil alınmayan tedbirlerin bir sonucu olduğunu ifade ederek Japonya’da 9 şiddetindeki depremlerde yıkılan bina yada ölen olmadığını anımsattı. Kayan, “Elazığ bölgesinde 6.8 şiddetinde bir şiddetli deprem meydana geldi. Aslında buna şiddetli değil de darbe etkisinde demek daha doğru olur. Bu darbe etkisi o kadar büyük olmamasına rağmen büyük bir tahribat yaratmıştır. Bunun sebeplerine bakıldığında yapıların zayıflığı özellikle de bu yapıları müteahhit dediğimiz arkadaşların büyük bir ihmalle yapmalarından dolayı insanların ölümüne sebep veren tabi bir afet oldu. Deprem öldürmez, bozuk binalar öldürür. 1999 İstanbul depreminden sonra Ecevit’in aldığı karar ve yapılan kanunla Türkiye’de deprem vergisi o zaman bu zamana geldi. Bu vergi yaklaşık olarak 200 milyar Türk Lirasına ulaştı. Bu parayla 1,5 milyon daire yapılırdı veya güçlendirilirdi. Ama bunlar yapılmadığından dolayı, bu paraların hükümet tarafından çeşitli yerlere harcanmasından dolayı yapılar güçlendirilmemiş, sağlıklı yapılar yapılmamış o nedenle de bu yapılar ölüme sebebiyet veriyor. Bir çığ faciası yaşandı. Orada da ihmaller vardı. Çığ bir sesle dahi hareket geçebilecek bir olaydır. İlk etapta yapılan kurtarma çalışmalarından sonra oraya yüksek sesli araçların getirilmesi ile orada daha büyük bir facia yaşandı. Hepinizin bildiği gibi 40’ı aşkın insanımız yaşamını yitirmiştir. Maalesef acı günlerden geçiyoruz. Bunları daha sakin ama daha akılcı çalışarak çözebiliriz. Deprem konusunda bir Japonya örneği vardır. Japonya da 9 şiddetinde dahi insan zaiyatına yol açmamaktadır. Ama bizde 6,5 şiddetindeki deprem dahi canlarımızın kaybına sebep olmaktadır” dedi.
Madenler Istrancaların yapısını bozuyor
Istrancalardaki madenlerin gerek yüzey gerekse yüzeyin altında onarılması güç zararlar verdiğini ve bunun giderek arttığını dile getiren Kayan, “Istrancalardaki madenleri biliyorsunuz. Hiçbir tedbir alınmadan, hiçbir plan program olmadan sürekli olarak ormanlarımız ve taş ocaklarımız yani Istrancaların yüzeyi bozulmakta mahvolmaktadır. Bu bölge geçirgen bir tabakadan oluşur. Buralarda yağan yağmurdan dolayı sel hiçbir zaman görülmemiştir. Olmaz çünkü bu tabaka geçirgendir ve yağmur sularını olduğu gibi aşağı alır. Ergenenin dip noktasına kadar bunlar süzülerek gelir. Siz doğal yapıyı bozduğunuzda bu geçirgen tabakayı da yok ediyorsunuz. Yağan yağmur suları derelere gidiyor derelerden de sel halini alıyor. Bu taş ocaklarından maden çıkarmak için kullanılan dinamit sadece yerin üstündeki taşı oynatmıyor yerin altını da oynatıyor. Bu sarsıntılar yeraltında çatlaklar oluşturuyor. Yerin altına inen sular daha aşağılara gidiyor. Bugüne kadar 30-50 metreden sular alınırken şimdi 400 metrelere kadar kazılıp su alınabiliyor. Buralardan sadece şehirler değil fabrikalarda su alıyor. Sular artık yüzeye çıkamıyor. O nedenle bölgemize sahip çıkmamız gerekiyor” diye konuştu.
İstanbul gözünü suyumuza dikmiş
Trakya’nın İstanbul’un baskısı altında olduğunu özellikle su kaynakları konusunda nüfusu sürekli artan İstanbul’un bu ihtiyacının giderilmesi için bölgedeki diğer illerin sularını kullanmaya yönelik planlar bulunduğunu ifade eden Kayan, sözlerini şöyle sürdürdü;
“Istrancaların derelerini İstanbul’a taşınması durumu var. İstanbul’un sürekli artan su ihtiyacından dolayı çevresindeki sulara göz dikmiştir. Bu sular İstanbul’a hukuki yollarla alındığında bu suları yarın öbür gün tekrar bize çevirmek imkansız hale gelir. Hukukta doğma şart denen bir kavram vardır. İlk evvela buna kim el uzatmış kim sahiplenmiş ise onun hakkı vardır. Bu konuda özellikle sizlerin, belediye başkanlarının, Trakya, Ergene havzasındaki şehirlerin kullandıkları suları ki yeraltından çekiliyor yarın öbür gün yetersiz kalacak. Edirne şu anda Kayalı Barajından su alıyor çünkü yeraltından çektiği sular artık yetersiz kalıyor. Bizim mutlaka Istranca Dağlarındaki sulara sahip çıkmamız gerekiyor. Bütün şehirlerin bir konsorsiyum vasıtasıyla bu sulara el atmamız ve bu suları Trakya’ya çevirmemiz gerekiyor. Bu suyu tamamen İstanbul’a verdiğimizde Ergene Havzasındaki bütün şehirler su sıkıntısı çekecek ve buna çare bulayacağız.”
Kanal İstanbul’un Trakya’ya
etkileri
Turabi Kayan’ın su kaynaklarının kullanımı konusundaki açıklamaları üzerine konuşan İl Genel Meclis Başkanı Aydın Karakoç’ta Ocak ayında İSKİ’de yapılan bir toplantıda Kırklareli’nin su kaynaklarının da gündeme geldiğini ifade ederek Istrancalardaki suların kullanımının İSKİ’nin kontrolü altına girebileceği yönünde tartışmalar yapıldığını bunun olması durumunda bölgenin su sıkıntısı yaşamaya başlayacağını dile getirdi.
Karakoç, şöyle konuştu;
“Sayın Vekilin değindiği konuya ilişkin bende bir şeyler söylemek istiyorum. Bu konuya Mart ayında açacaktım. Kırklareli’nde iki tane baraj yapıldı. Bir tanesi Kömürköy Barajı diğeri Pabuçdere Barajı. Bir kanun çıktı bu barajlara bağlı dereler ve kaynaklar İSKİ Müdürlüğü’nün gözetim ve denetiminde. Bu kanuna göre bu sular üzerinde hiçbir hak talebinde bulunamıyoruz. Geçen ay İSKİ’de yapılan bir toplantıya katılan bir arkadaşımız bana bilgi verdi ve Meclisin de bilgilendirilmesini istedi. Kanal İstanbul ile ilgili çalışmalar sürdürülüyor. Orada Trakya’yı ilgilendiren bir konu tartışılmış. Kanal İstanbul’un yapılması durumunda Sazlı Dere ve Terkos Barajı tuzlu su altında kalacak. İstanbul’un yüzde 35 su ihtiyacını bu iki baraj sağlıyor. Otomatik olarak bu iki barajın baypas edileceği bunu telafi etmek için Demirköy’deki Velika Deresi, Bulanık Dere gibi Demirköy bölgesindeki bütün derelerin üç tane barajda toplanarak tatlı su havzası oluşturularak bütün suların İstanbul’a alınması tartışılmış. Yani bu vaziyette gerçekleşmesi durumunda Kırklareli’nin kuzeyindeki Karadeniz’e dökülen tüm derelerimiz İstanbul’a içme suyu olarak alınması ile ilgili projeler yürütülüyor. Trakya halkının bunlara karşı uyanık olması gerekiyor. Tüm Trakya’daki belediyelerimizin, siyasilerimizin, il genel meclislerimizin, siyasi parti temsilcilerinin günü geldiğinde gerekli ehemmiyeti vermesi, sivil toplum örgütlerinin el ele vermesi talep edildi. Istrancalardaki bu sular da giderse Ergene Havzası susuz kalacak. Bu barajlarda içme suyu olarak giderse içme suyu sıkıntısı bölgemizde başlayacak.”
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol