Iç tehdit, dis tehdit (1)

Tayip Erdogan, EMASYA tartismalari üzerine "Bir kere iç tehdit diye bir sey kabul etmiyoruz. Asla!" dedi.  AKP'nin bugün cüretkâr bir saldirganlikla yapmak istediklerini, bundan daha iyi ifade edecek bir cümle zor bulunur. Bir itirafla karsi karsiyayiz. Tayip Erdoganlarin EMASYA ve "iç tehdit" tartismalariyla bugün, gerçekte ne yapmak istediklerine girmeden önce, bu kavramlarla ifade edilen tehdidin ne olduguna kendi tarihimizden hareketle bakalim: Emperyalizm çaginda ezilen dünya ülkelerinde "iç tehdit", gerçekte dis tahdidin uzantisi olarak ortaya çikar. Yani iç tehdit aslinda dis tehdittir. Elbette bu genel kuralin istisnalari da vardir. Ama bilindigi üzere "istisnalar kaideyi bozmaz." Ve siz "iç tehdidi kabul etmiyorum" dediginiz zaman, gerçekte dis tehdidi gizlemis oluyorsunuz. Bu açidan son yüzyillik tarihimizi hatirlayalim:

 YÜZYIL ÖNCESI

 Osmanli devletinin son döneminde görülen "iç tehdit" kapsamindaki olaylar; Bulgarlar, Yunanlilar, Makedonlar, Ermeniler ve Araplarin ayrilikçi hareketleriydi.             Bütün bu milliyetlerin ayrilikçi hareketleri, bir yaniyla iç tehdit durumundaydilar. Ama hepsinin arkasinda Batili emperyalist devletler vardi. Yani gerçekte bir dis tehdidin uzantisiydilar. Kurtulus Savasi yillarinda Anadolu'yu bastan asagi isyan atesleri sardi. Halifenin çagrisi üzerine gerçeklesen bu irticai hareketlerin bas destekçileri elbette ki en basta isgalci güçlerdi. Iç tehdit burada da dis tehdide bagli olarak ortaya çikmisti. Cumhuriyet'in ilk döneminde "iç tehdit" olarak ortaya çikan isyanlar; Menemen benzeri irtica hareketleri ile Åzeyh Sait isyani türünden Kürt milliyetçi hareketleri. Kurtulus Savasi yillarinda net olarak ortaya çikan dünya ölçegindeki saflasmanin, Cumhuriyet sonrasina yansimalariydi. Yani bir tarafta emperyalizm ve onunla isbirligi yapan Ortaçag güçleri; karsisinda Türkiye'nin milli kuvvetleri...

Bazi isyanlarda somut dis baglantinin olmamasi bu gerçegi degistirmez. Nesnel olarak nerede duruldugu ve eylemin dünya çapindaki o büyük ve belirleyici saflasmada kime hizmet ettigi önemlidir.  Åzeyh Sait isyaninin da çok net olarak ortaya koydugu üzere, Cumhuriyet döneminde iç tehdit, sonuç olarak dis tehdidin mevzi kazanmasina hizmet etmistir. Bu isyan, Türkiye'de bir sonuç elde edemedi ama, "Dis tehdit"in Musul ve Kerkük'ü ele geçirmesini sagladi.

 KÜÇÜK AMERIKA DÖNEMI

Ikinci Dünya Savasi sonrasinda Türkiye'de iktidarin niteligi degisti. Kurtulus Savasi yillarinda ve Cumhuriyet'in ilk döneminde "dis tehdit" konumunda olan Batili emperyalistlerin isbirlikçileri, adim adim iktidari ele geçirdi. Bununla birlikte "iç tehdit" tanimi da degisti. Emperyalist isbirlikçisi iktidar, hak arayan isçiyi, köylüyü, bagimsizlik ve demokrasiyi isteyen aydini "iç tehdit"   olarak tanimladi. Çünkü ülkeyi yönetenler artik tehdidin nereden geldigini, Amerika'nin isaret parmagina bakarak saptiyorlardi. "Dis tehdit" de gene, bu dönemde Amerikan emperyalizminin dünya çapindaki menfaat çatismasina uygun olarak yeniden tanimlandi. Atatürk'ün "Dis politikada Sovyet dostlugunu terk etmeyeceksiniz" seklindeki vasiyeti daha 1945 yili ile birlikte terk edildi. "Büyük müttefik"in istegi üzerine Sovyetler "dis tehdit" oldu.

Türkiye'nin, kendi ihtiyaçlarindan hareketle degil de Amerikanin çikarlarindan hareketle tehdit belirlemesi yaptigi bu dönem, 12 Eylül darbesine kadar sürdü. 27 Mayis bu tehdit belirlemesine karsi Cumhuriyet'in bir itiraziydi ama Bati sisteminin disina çikmadigi için sonuçsuz kalmaya mahkûmdu. Bu dönemde demokratik üniversite için mücadele eden ögrenciler, toprak ve özgürlük için ayaga kalkan yoksul köylüler, daha iyi yasam ve örgütlenme hakki için greve çikan isçiler, Kürt asilli vatandaslara yönelik inkâr ve zorla asimilasyon politikasina karsi mücadele eden devrimciler, "iç tehdit" olarak görüldü. Devletin güvenlik kuvvetleri ve her türlü olanagi, bu kesimleri bastirmak için seferber edildi.

Ceza yasalari buna uygun olarak degistirildi. Iskencehaneler, mahkemeler ve hapishaneler Amerika'nin isaret ettigi bu "iç tehdidi" etkisiz kilmak üzere harekete geçirildi. Iste bu kosullar içinde 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri, Bati emperyalizminin tehdit belirlemelerine uygun olarak halka karsi yapildi. Öte yandan bütün bu dönem boyunca gerçek "iç tehdit", yönetime hakim olan isbirlikçilerin korumasi ve sagladiklari olanaklar ile adim adim gelisti. Bir yandan "dis tehdit", askeri üsleri, casusluk faaliyetleri ve ekonomik iliskileri ile ülke içine yerlesirken, öte yandan "iç tehdit", yani Bati destekli irtica, devlet olanaklari ile hortlatildi. Bati destekli bölücülük ise emperyalizmin neo liberal politikalarinin sagladigi elverisli ideolojik iklim içinde yeniden örgütlenme ve basini dogrultma olanagini elde etti.

Geldik 1980 sonrasina…

(Konuya devam edecegiz.)

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol