Yirminci asrin hastaligi, ekonomide tüketimin tesvik edilmesi ve bol bol israf (savurganlik) yapilmasinin temini seklindedir. Bu hastalik maalesef televizyon ve gazete reklâmlariyla 21. asra da tasinmis bulunmaktadir. Çalismadan kazanmak, köse dönmek, hortumlamak, çalmak, araklamak için akla hayale gelmeyen hileler ve oyunlar yapilmakta, toplumumuz gittikçe daha fakir hale dönüsmektedir. Piyango bileti, banka çekilisi, bulmaca ve bilmeceler ile zengin olan birisi, 70 milyon insana reklâm edilerek tanitilmakta, onunla röportajlar yapilarak toplumun her kesimine para kazanmanin bir yolu olarak takdim edilmektedir. Bunu gören insanimiz, “madem bu yolla da zengin olunuyormus o halde ne gerek var çalismaya, çabalamaya, is yeri kurmaya, is yerinde adam çalistirmaya… Hammadde temin etmek bir dert, eleman çalistirmak bir dert, bunlarin vergi ve sigortalarini ödemek bir dert, ürettigin mali satmak veya ihracat yapmak ayri birer dert… Bütün bunlarla ugrasmaktansa ben de bir bilet alirim ve ben de köseyi dönerim” demektedir. Bir toplumda insanlar arasinda artik bunlar konusulmaya baslanmissa o toplumun iki yakasinin bir araya gelmesi mümkün olmayacaktir. Surasi kesinlikle unutulmamalidir ki bir toplumun refahi (zenginligi) o toplumda insanlarin çalisarak, alin teri ile toplumdaki diger insanlar lehine bir seyler üretmeleri veya imalat yapmalari ile mümkündür. Ferdin, ailenin ve devletin bekasinin tek yolu budur. Küresel ekonomik krizin dalga dalga bütün dünyaya dagildigi böyle bir zamanda eger yöneticilerimiz krizi önleme adina, çalisan ve üreten reel sektörü degil de faizden para kazanan finans sektörü desteklerlerse, topluma çalisarak üretme tavsiye ve bu yolu tesvik edilmiyorsa kriz en kisa zamanda bütün toplumu saracak ve “sosyal patlamalar” baslayacaktir.
ISRAF (SAVURGANLIK) ÖNLENMELIDIR
Israf, baskasinin kullanimina verilmesi gereken bir ihtiyaç maddesini kendi ihtiyacindan fazlasini kullanarak yok etmektir. Böylece toplumda o maddenin yoklugu çekilmeye baslanacak, parasi, makami veya çevresi olanlar o maddeyi bol bol kullanarak toplumda ki bazi insanlarin kullanamamalarini temin etmis olacaklardir. Su, elektrik, dogalgaz, akaryakit basta olmak üzere bütün temel ihtiyaç maddelerinde israf yapildigini düsünecek olursak bunlardaki fiyat zamminin bir sebebini bulmus oluruz.Sizlere israf konusunda internetten gelen bir hikâyeyi aktarmak istiyorum. Ben henüz bes yasinda iken, Babaannem rahmetli, pirinç ayikliyordu. Bu esnada bir tanesi yere düstü. Babaannem egildi, aramaya basladi. Saga bakiyor, sola bakiyor, bulmaya çalisiyordu. Çocukluk iste, 'aman babaanne dedim. Bir pirinç tanesi için bu kadar çaba harcamaya, yorulmaya deger mi? ' deyince, Rahmetli ilk defa sertlesti bana karsi, öfkeyle dogruldu. 'Sen oturdugun yerden ahkâm kesiyorsun, ' dedi. 'Hiç pirinç üretilirken gördün mü? Insanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç tanesinde kaç insanin göz nuru, alin teri, emegi, çilesi var biliyor musun?' Utancimdan kipkirmizi olmustum. Aradan yillar geçti. Hukuk Fakültesinde ögrenciyim. Alain'in proposlarini okuyorum. Birden irkildim. Babaannemi hatirladim. Alain, bir insan yerde bir igne görüp de egilip almazsa, bütün uygarliga karsi ihanet etmis olur diyordu. Ilave ediyordu. Bir ignenin üretiminde binlerce insanin alin teri, göz nuru, el emegi vardir diyordu. Stockholm'e gitmistim. Bir otele indim. Geceydi. Sabahleyin, tiras olmak için lavaboya gittigimde, aynanin yaninda ilginç bir not gördüm. “Lütfen diyordu, tirastan sonra jiletinizi çöpe atmayin. Yanda bir kutu var, oraya birakin. Bir tek jiletle dahi olsa, Isveç çelik sanayisine yardimci olun. Dogrusu hayretler içinde kaldim. Çocuklugumdan beri çelik esya denince akla Isveç çeligi gelir. Birçok esya üzerinde' Isveç çeliginden yapilmistir' diye yazardi. Iste o ülke, kullanilmis bir tek ufacik jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çikiyor, gelen turistlere rica yollu uyarida bulunuyordu. Isviçre'de zaman zaman, belli periyotlarda, radyolar, televizyonlar, bir haberi duyurur. Su tarihte, su saatte, adamlarimiz gelecek. Siz lütfen hazirliginizi yapin. Okumadiginiz, ilgilenmediginiz, kullanmadiginiz ne kadar kitap, dergi, gazete varsa, kâgit, ambalaj, kutu varsa, velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi olsa, kapinin önüne koyun. Isviçre'nin kalkinmasina yardimci olun. Fazla agaç ziyanina engel olun”
YA JAPONLAR
Atalarimizdan bu konuda birçok örnek vermek mümkündür. Ancak 2. Dünya harbinden maglup çikan, iki sehrine Atom bombasi atilan, yillarca harp tazminati ödemeye mecbur birakilan günümüz Japonyasindan örnek gösterelim. “Japonlar son derece sade, basit, yalin mütevazi yasayan insanlardir. Evlerini mobilya ile esya ile dolduranlar Japonlara göre ruhen tekâmül edememis, hayatin manasini anlayamamis, zavalli kimselerdir. Böyleleri ile evini mezat salonuna çevirmis diye eglenirler. Bir insanin gösteris için esyanin esiri olmasi ne kadar acidir. Vaktiyle Japon ekonomisi bir darbogazdan geçiyor. Iç borçlar, dis borçlar girtlagi asiyor. Zamanin basbakani meclisi toplar. Kürsüye çikar. Durumu olanca açikligi ve tehlikeleri ile anlatir ve su andan itibaren der, Tanri sahidim olsun ki, Japonlarin iç ve dis borçlari son kurusuna kadar ödenmeden, pirinçten baska bir sey yemeyecegim. Su üstümdeki elbiseden baska elbise giymeyecegim. Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan kaçinma kampanyasi açilir. Japonya bütün borçlarini öder. Gerekmedigi halde elektrigi yakmakla, suyu kapamadan bos yere akitmakta, Gece çamurlu ayakkabilarimizi temizlemeden yatmakla, Yemek yedigimiz kaplari yikamadan birakmakla biz de zalimler sinifina geçmiyor muyuz? Maddi durumumuz ne olursa olsun, ister zengin olalim, ister fakir, hepimiz çok dikkatli olmak zorundayiz. Bunda parayi da, maddiyati da asan büyük bir edep ve incelik vardir. nlaleli@mynet.com
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol