İĞNEADA TARİHİ VE KÜLTÜRÜ

Trakya'ya yaklaşık bir milyon yıl önce geldiği tahmin edilen ilk insanlar bu bölgedeki mağaralarda yaşamışlardır. Tunç Çağı ve Demir Çağı 'nda kalıcı konutlar inşa edilememiş ve yerleşik düzene geçilememiştir. Traklar M.Ö. 2000 yılında, Orta Asyadan başlayan büyük kavimler göçü ile kuzeyden gelen çok büyük bir kavimdir. İsimlerini vermiş oldukları Trakya'ya geldiklerinde göçebe hayatın bırakmış, toprağa çaktıkları kazıkların aralarını çitlerle örerek ve üzerini çamurla sıvayarak inşa ettikleri evlerle yerleşik düzene geçmişlerdir. Trakların bir boyu olan Thyn'ler , Thynias'ı yani İğneada'yı kurmuşlardır..
İğneada körfezinde tarih öncesi ve yakın çağlara ait birçok batık geminin olduğu bilinmektedir. Bu batıklarda yapılan araştırmalarda çok sayıda amfora, pipo ve seramik eşyaya rastlanmaktadır. Ayrıca I. Dünya Savaşı döneminden kalma batıklarda vardır. M.Ö. 476'da (Atina Konfederasyonu), Trakya kıyılarındaki kentleri alınca bu kıyılar da bir dönem Atina yönetimi altına girmiştir. Bu topraklar daha sonra Roma İmparatorluğu'na katılmıştır ( M.Ö. 74). İğneada, 1362 ile 1363 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu tarafından alınmış ama 1440'lı yıllarda Yıldırım Beyazıt'ın oğulları arasındaki taht kavgalarında Sırp, Bulgar ve Bizanslılarca geri alınmıştır. İğneada'nın Osmanlı topraklarına kesin olarak katılması ise İstanbul'un fethinden bir yıl önce yani 1452 yılının Şubat ayında gerçekleşmiştir. Osmanlı padişahlarının, vezirlerinin ve paşalarının sık sık yaban hayvanlarının bolluğu ile ünlü İğneada'ya gelerek avlandıkları bilinmektedir. Evliya Çelebi, 1662 senesinde Alaman Diyar-ı Gazasına ve Macar Kızıl Elmasına giderken bu kıyılardan geçtiğini yazmıştır. Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde bu bölgeden; "1452 tarihinde Fatihinde Gazilerinden İne adlı gazi fethetmiştir. Karadeniz'de bundan başka ada yoktur. Her tarafı bine ve limandır. Harap bir küçük kalesi vardır. İçinde oduncu Rumlar oturur."diye bahsetmektedir. İğneada'nın nüfusunu oluşturan toplulukların, ormanların içindeki çiftliklerde yaşadıkları bilinmektedir. Bölgede 1700 ve 1800'lü yıllarda ormanların içinde kurulmuş, çoğunlukla hayvancılık ve ziraat yapılan, Bulgarların ve Rumların yaşadığı çiftliklerin izlerine rastlanmaktadır. Longoz, Kara Hasan, Aptos, Dimitri, Sarraf, ve Pedina Çiftlikleri bu çiftliklerden bazılarıdır. İğneada ilk olarak, 1990'lü yılların başında, bugün çarşı olarak bilinen İskele Mevkii'nde kurulmuştur. Günümüzde bölgedeki ilk mimariden örnekler görebilmek mümkündür. Bölgenin ilk sakinleri, at arabası tamirciliği, nalbantlık, kalaycılık, kara tuğla(Çingene tuğlası) imalatçılığı, kerpiççilik, sepetçilik ve torlukçuluk (odun kömürü üretimi) gibi mesleklerle uğraşmışlardır. İğneadalılar, Sevr Anlaşmasıyla İğneada ve çevresinin Yunanistan'a bırakılmak istenmesi üzerine zor günler geçirmişler, fakat Lozan Barış Anlaşmasıyla bu topraklar milli sınırlarımız içinde kalmaya devam etmiştir. Cumhuriyet döneminde nüfusu artan İğneada 1972 yılında belde ilan edilmiştir. Belde nüfusu yaz aylarında turizmin etkisiyle 25.000kişiye ulaşmaktadır. Günümüzde yöre insanının geçim kaynağını, orman işçiliği, balıkçılık, turizm, hayvancılık ve tarım oluşturmaktadır.
İğneada, Kırklareli ili Demirköy İlçesine bağlı bir sahil beldesidir. İstanbul'a 250 km, Kırklareli'ne 97 km ve Edirne'ye 165 km uzaklıkta olan İğne ada'nın nüfusu 2000 yılı verilerine göre 2215'dir. Denizi, gölleri, subasar ormanları, tarihi ve kültürüyle bir cazibe merkezi olan İğne ada, coğrafi yalıtılmışlığı sayesinde bugüne kadar çok fazla bozulmadan korunabilmiş önemli bir doğal alana ev sahipliği yapmaktadır. Bir ekosistemler zinciri olan İğne ada'da, subasar ormanlar ve yaprağını döken orman ekosistemleri, tatlı ve tuzlu su gölleri, kıyı kumulları, tatlı ve hafif tuzlu bataklıklar bir arada bulunmaktadır. Türkiye'de subasar özelliğe sahip alüvyal karakterdeki birkaç ormanlık alandan biri olan İğne ada Longoz Ormanları*, Avrupa'da da nadir bulunan bir ekosistemdir. Kıyıda yer alan kumullar, barındırdığı endemik bitki türleriyle İğne ada'nın önemini daha da artırır. Batı Palearktiğin önemli kuş göç yolları üzerinde de bulunan bölge, gölleri, sazlık ve sulak alanları ile göçmen kuşlar için yaşamsal bir konaklama alanıdır. Dar bir alanda, birbirinden farklı ve yüksek koruma değerine sahip ekosistemlerin iç içe bulunması, bölgeyi yalnızca Avrupa ölçeğinde değil dünya ölçeğinde de önemli hale getirmektedir. Bölge dünyanın korunması gereken doğa miraslarından biri olarak değerlendirilmektedir. *13.11.2007 tarihli 26699 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 2007/12759 no'lu karar ile Milli Park ilan edilmiştir.

Yenilikçi Gençlik
Oluşumu
Koordinatörü
İlyas ERGÜN

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol