Yüzyilin felaketinin üstünden 9 yil geçti

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odasi, 17 Agustos 1999 tarihinde meydana gelen Marmara depreminin yildönümü nedeniyle yayimladigi mesajda, "Yüzyilin felaketinin üstünden 9 yil geçti" ifadesine yer verdi.

Konuyla ilgili yayimlanan mesajda su ifadeler yer aldi: "Ülkemiz için "yüzyilin felaketi" olarak degerlendirilebilecek nitelikteki bu depremi ilgili meslek Odasi olarak hiçbir zaman unutmadik, aradan geçen 9 yil boyunca yeterli duyarliligi göstermeyen siyasi iktidarlara ve kamu yöneticilerine de unutturmayacagiz...

17 Agustos 1999 günü saat 03:02'de, merkezi Kocaeli-Gölcük olan tüm Marmara Bölgesinde, Ankara'dan Izmir'e kadar genis bir cografyada hissedilen Richter ölçegine göre 7.4 büyüklügündeki deprem; resmi kayitlara göre, 17.825 yurttasimizin ölümüne, 23.983 yurttasimizin yaralanmasina, 324 bin konutun hasar görmesine,  yaklasik  25-30 Milyar Dolar zararin meydana gelmesine neden olmustur. Meydana gelen afetten yasamini yitiren yurttaslarimizin acisini yüregimizde yasiyoruz. Bezer acilari yasamamak için kamuoyunu uyarmaya devam edecegiz.  Ülkemiz için  "yüzyilin felaketi" olarak degerlendirilebilecek nitelikteki bu depremi ilgili meslek Odasi  olarak hiçbir zaman unutmadik, aradan geçen 9 yil boyunca  yeterli duyarliligi  göstermeyen siyasi iktidarlara ve kamu yöneticilerine de unutturmayacagiz.

Alp- Himalaya kusaginda yer alan ülkemiz; Kuzey Anadolu Fayi, Dogu Anadolu Fayi ve Bati Anadolu Horst-Graben sistemi ve çok sayida diri fayin etkisi altindadir. Deprem Bölgeleri Haritasi'na göre, yurdumuzun %92'sinin tehlikeli deprem bölgeleri içerisinde oldugu, nüfusumuzun %95'inin deprem tehlikesi altinda yasadigi ve ayrica büyük sanayi merkezlerinin %98'i ve barajlarimizin %93'ünün deprem bölgesinde bulundugu bilinmektedir. Son 58 yil içerisinde depremlerden, 58.202 yurttasimiz yasamini yitirmis, 122.096 kisi yaralanmis ve yaklasik olarak 411.465 bina yikilmis veya agir hasar görmüstür. Sonuç olarak denilebilir ki, istatistiksel olarak depremlerden her yil ortalama 1003 yurttasimiz ölmekte ve 7094 bina yikilmaktadir.

Bu veriler ülke cografyasinin büyük bir kesiminin her an yikici bir deprem tehlikesiyle  karsi karsiya kalabilecegi gerçegini açikça göstermektedir.

Deprem, ülkemizin jeolojik bir gerçekliligi olarak yadsinamaz. Biliyoruz ki, deprem kaçinilmaz olarak bir kez daha karsimiza çikacak. Bu jeolojik gerçekligin bilinmesine karsin bugün yasadigimiz çevrenin afetlere karsi daha korumali ve güvenli, toplumun daha dirençli oldugu söylenemez.

1999 Depremlerinin neden oldugu aci fatura ilk dönemlerde toplumun tüm kesimlerini ve siyasileri derinden etkilemis gözükmüstü. Yeni bir sayfa açiyormusçasina yeni bir söylem ve davranis sekli vurgulanmaya, "artik hiçbir seyin eskisi gibi olmayacagina" yönelik ümit yayilmaya baslamisti. Ancak aradan geçen yaklasik 9 yilin sonunda,her seyin eskisinden çokda farkli olmadigini görüyoruz.. Bunun en tipik örnegi Bayindirlik ve Iskan Bakanliginca düzenlenen, Odamizin da etkin olarak katildigi, çesitli kamu kurum ve kuruluslari, üniversiteler, meslek odalari, sivil toplum kuruluslari ve özel sektör temsilcilerinin katilimiyla, 29 Eylül - 1 Ekim 2004 tarihleri arasinda, Istanbul'da yapilan "Deprem Sûrasi" kararlarinin yasama ne oranda geçirildiginin sorgulanmasidir.Sûranin sonuç bildirgesinde; Afet, Imar ve Yapi Kanunlarinin yeniden düzenlenmesi önerilmistir. Afet zararlarinin azaltilmasi konusunda yasamsal bir öneme sahip olan bu yasa tasarilari aradan geçen 5 yil süresince maalesef TBMM gündemine getirilememistir. Bir diger örnegi ise güvenli yerlesim yerlerinin belirlenmesinde yapilmasi gerekli  en temel etüt olan   Imar Plani Revizyonuna Esas Jeolojik-Jeoteknik Etütler konusudur. 17 Agustos1999 Depreminden sonra Bayindirlik ve Iskan Bakanliginca yürürlüge konan 10 nolu genelge kapsaminda Marmara Bölgesinde depremden etkilenen  yerlesim yerlerinin önemli bir bölümünün ayrintili Jeolojik-Jeoteknik Etütleri yapilarak imar plani revizyonlarina gidilmistir. Ancak, afet risklerinin azaltilmasi açisindan yasamsal bir öneme sahip bu çalismalarin ülke geneline yayginlastirilmasi amaciyla hazirlanan genelge Bakanlikça çikartilamamis, yerel yönetimler de gerekli duyarliligi göstermemistir. Bu konu acilen ele alinarak uygulama baslatilmalidir. Unutulmamali ki kaybedilen her an, afetler karsisinda ödeyecegimiz faturanin kabarmasiyla sonuçlanacaktir.

Ülkemizde  özellikle 1950'lerden sonra  baslayan kentlere göç, plansiz sehirlesme ve sanayilesme, kaçak ve denetimsiz yerlesme ve yapilasmalar yogun olarak devam etmektedir. Bu durum, ülkemizdeki deprem ve diger doga olaylarinin afete dönüsme risklerini sürekli artirmaktadir. Günümüzde büyük kentlerimiz ve diger yerlesmelerimizin, 1999 yili öncesinden daha güvenli oldugunu söylemek olanaksizdir. Aksine nüfus artisi ve gelisme hizina bagli olarak her geçen gün, gelecekteki afetlerde kayip ihtimalini daha da artirmaktadir. Afetlerle bu derece iç içe olunmasina karsin zarar azaltma çalismalarindaki yetersizliklerimiz sonucu 5 büyüklügünde depremler bile ülkemizde can ve mal kaybina yol açar hale gelmistir. Bu sonucu yaratan çok sayida ekonomik, sosyal, kültürel, teknik vb. faktör sayilabilir. Ancak bu faktörlerin en önemlisi, ülkemizdeki disa bagimli çarpik kapitalist gelisme süreci ve buna dayali olarak gelisen toplumsal iliskilerdir. Çarpikligin egitim, saglik, sosyal güvenlik alanlarda yasadigimiz izlerinin aynisini afet konusunda da yasiyoruz. Düsük standartlarda sagliksiz ve yasadisi bir yapilasma, ranta dayali kentlesme gibi faktörler afet zararlarinin dogrudan belirleyicileridir.

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odasi olarak bu olumsuz tablonun ortadan kaldirilmasi  ve afetlerle mücadele edebilmemiz için;  çagdas, güçlü ve etkin bir afet yönetim sistemi ile toplumun davranislarini degistirecek içsellestirilmis afet bilinci ve afetlere karsi mücadele kültürünün gelistirilmesi gerektigi görüsündeyiz.

1999 depremlerinin aci sonuçlari ve kamuoyunda yükselen duyarliliklar afet yönetim sistemimizin yeniden yapilandirilmasini bir zorunluluk haline getirmistir. Ancak, son günlerde siyasal iktidar tarafindan kapali kapilar ardinda hazirlanan ve TBMM gündemine getirilen Afet Ve Acil Durum Yönetimi Baskanligi yasa tasarisinin bu hali ile ülkemizin afet gerçekligine uymadigi ve yeni sorunlarida beraberinde getirecegi açiktir. Afet hizmetlerinin tek çati altinda toplanmasi ilk bakista olumlu bir gelisme olarak görülse de Afet Isleri Genel Müdürlügü, Sivil Savunma Genel Müdürlügü ve Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlügünün kapatilarak 300 kisilik çekirdek bir kadro ile afet hizmetlerinin verilemeyecegi görüsündeyiz. Mevcut kurumlarin deneyim ve bilgi birikimlerini merkezi planlama anlayisi temelinde yeniden ele alinarak, kurumlar arasinda sinerji yaratacak Basbakanliga bagli "Afet Müstesarligi" kurulmasi yararli olacaktir. Dünyadaki örneklere bakilacak olursa, afete yönelik arastirma, planlama, risk yönetimi, müdahale ve yasami tekrar normale döndürme konularinda görev, yetki ve sorumluluklarin ulusal merkezi bir kurumun çatisi altinda toplandigi, bu birime koordinasyon ve uygulamaciligin bir arada verildigi görülmektedir.   

1999 Depremleri sonrasinda uygulamada ortaya çikan sorunlar nedeniyle afet hizmetleri üzerine önemli tartismalar yasanmistir. Bu tartismalarda en çok vurgulanan konu; mevcut sistemin çogunlukla afet sirasindaki ve sonrasindaki döneme ait yara sarma çalismalariyla sinirli kalmasi, afet öncesi, afet sirasi ve afet sonrasi dönemlerde yerine getirilmesi gereken islevlerin bütünlüklü bir planlamasinin gerçeklestirilememesi olmustur. Afet tehlikeleri açisindan hassas bir cografyada bulunan ülkemizde kriz yönetiminden önce risk yönetimine öncelik veren, hazirlik, planlama ve zarar azaltmaya dönük bir afet politikasi gerekmektedir.

Afet yönetim sistemi, kurumsal yapilanma ve mevzuati ile bir bütün halinde isleyen bir sistemdir. Yürürlükteki 7269 sayili afet yasasi, imar yasasi ve yapilasma ile ilgili yasalarda gerekli degisiklikler yapilmadan kurumsal yapilanmaya gidilmesinin sonuç veremeyecegi ortadadir Bu kapsamda; yasa tasarisinin acilen geri çekilerek, ilgili birimler tarafindan yeniden ele alinip, ülkemizin afet gerçegine uygun hale getirilmesi bir zorunluluktur.

Sonuç olarak;   

17 Agustos1999 Depreminin yikici sonuçlari ile bir kez daha anlasilmistir ki, ülkemizin afet güvenligini yükseltmek, yurttaslari ileride meydana gelecek afetlerin zararlarindan korumak; siyasal, toplumsal ve Anayasal bir sorumluluktur. 

Siyasal iktidari zarar azaltma,  önceden hazirlik ve planlama, afet olayina müdahale, iyilestirme ve yeniden insa asamalarini bütünlüklü ele alan bir afet yönetim sistemini olusturacak sekilde TMMOB ye bagli meslek odalarimizin görüsleri dikkate alinarak yasal düzenlemeleri yapmaya çagiriyoruz.   Basta deprem olmak üzere doga olaylarinin afete dönüsmemesi için,  mücadele etmek ve siyasi iktidara da unutturmamak zorundayiz. Yasadigimiz çevrenin jeolojik gerçekligi ve toplumsal sorumluluk bunu gerektirmektedir"

 

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol