Doğal Yaşamı Koruma Vakfı Kırklareli İl Temsilcisi Göksal Çidem, "Son günlerde doğal varlıklarının güzelliği ile ulusal ve yerel basında sıkça yer alan Istrancalar, yazıldığı ve görüntülendiğinden çok daha fazla zenginliklere sahip" dedi. Çidem Istrancaları bekleyen tehlike ile ilgili olarak şunları kaydetti;
"Binlerce yıldan buyana tarım yapıldığı Aşağıpınar kazılarıyla ortaya çıkmıştır. 8300 yıl önce Avrupa'da yerleşik tarımın başladığı topraklar ve Bir zamanlar Trakya yarım adasını besleyen Ergene su kaynakları Istrancalar'da. Ne yazık ki 30-40 yıl önce başlayan planlamalar sonucunda yaşam kaynağı olan bölge de önce tek akarsuyu olan Ergene yok edilmiş. Kirletilmiş. Öldürülmüş. Ölen Ergene geçtiği her yeri de öldürmüş. Önce toprakları, bitkileri, suları ve canları yok etmiş. Binlerce yıl geçtiği yerlere hayat veren Ergene ölümlerle anılır oldu. Çünkü akan su değil artık. Akan "Niteliği belirsiz sıvı".
Ergeneden artık zehir akıyor.
Ergene Kaynakları üzerine yapılan sanayi için aş ve iş denilmiş. Verimli tarım alanları ve bunu besleyen nehir, çevresine gelen sanayi ve çarpık yapılaşmayla birlikte yok oldu. Aslında yok edildi. TBMM araştırma komisyon raporlarında da belirtildiği gibi "ERGENE nedeni belli olan bir çevre felaketine sebep oldu."
Yıllar önce yapılan yanlış planlamalar sonucu Ergene yok oldu, Şimdi Milyarlarca TL harcayarak temizlenmesi planlanıyor. Ergene temizlenecekse, Öncelikle kaynaklar bölgesi yani Istrancalar kayıtsız, şartsız koruma altına alınmalıdır. Bugün ise yapılan planlar ile Ergene kaynakları da yok olma ile karşı karşıya. Su kaynakları ve su havzalarına madencilik faaliyetleri için izinler verilmekte, su kaynakları ile birlikte ormanlar ve buradaki yaşamlarda yok edilmektedir.
Binlerce yıldır yarımada da yaşayan tüm canlıların yaşam alanları büyük bir yıkımla karşı karşıya kaldı. Taş ocakları, Çimento fabrikaları, plansız sanayi ve son olarak ta RES (Rüzgâr Enerji Santralları). Rüzgar ve Güneş Enerjisine EVET diyoruz. Ancak yaşanan tecrübeler ortada. Yer seçimi yanlış olduğu zaman da yaşamları yok ediyor. İzmir Karaburun Yaylaköy de yaşananları yerinde gördük. Ekosistem çökmüş, hayvancılık bitmiş.
Bizler yatırıma asla karşı değiliz. Yatırım ve gelişmenin ne olduğunu yıllar önce gördük, bedelini bugün ödüyoruz. Hem de can pahasına ödüyoruz. Mezarlık yolundaki tabutların yarıdan çoğu asrın hastalığı kanserden dolayı zamansız ölümle yüzleşip, toprağa veriliyor.
Şimdiki içme suyu baraj havzasında ormanların kesilerek mermer ocağı açılması, birkaç yıl sonra içme suyu şebekemize bağlanacak olan Armağan barajı havzasında binlerce dekar orman alanı yok edilerek açılmak istenen altın madeni nasıl kabul edilebilir.
Amaç günü kurtarmak mı, geleceği yaşatmak mı? Geçmişten kalan doğal varlıkları yok ederek sadece kar hırsıyla yapılanlar, geleceği yok etmektir. Bunu yapanları ve kendine hak görenleri gelecek nesiller affetmeyecektir.
DAYKO Vakfının amacı, Yurdumuzun biyolojik çeşitliliğini korumak ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve Çocuklarımıza yaşanabilir ve temiz dünya bırakmaktır.
Dereköy Altın Madenine, Akpınar Çimento fabrikasına, Yenice Tras Ocağına, Beğendik Entegre Termik santralına, derelerin kirlenmesine, balıkların ölmesine, Kaynarca da doğamızın kirletilmesine, Dupnisa mağarasının dibine kadar gelen madencilik faaliyetine kadar, son bir yılda o kadar çok olaya şahit olduk ki. Bölge halkıyla birlikte karşı durduk, taraf olduk, Açılan davalara müdahil olduk. Evrencik RES dosyası konusunda çekincelerimizi belirterek, İlgili Bakanlıklar düzeyinde itirazlarımızı yaptık. İtirazlarımıza verilecek cevapları kamuoyu ile paylaşacağız.
Vize Evrencik köyüne de 70 Adet RES kurulması planlanıyor. Alanın büyük kısmı orman. Evrencik ve bölgedeki diğer köyler orman köyü ve hayvancılık başlıca geçim kaynağı. Üstelik de bölge Göç kuş yolları üzerinde bulunuyor. AB projesi kapsamında bilim adamlarınca hazırlanan raporlarda " Palaearktik bölgenin ana kuş darboğazlarından birinin üstünde yer aldığı, bu nedenle, bölgede rüzgâr santralleri inşa edilmesi tüm biyocoğrafya bölgesindeki avifaunayı çok ciddi olarak etkileyeceği olumsuz sonuçlar doğuracağı, Yıldız Dağları'nın kuş göç yolları açısından stratejik konumu göz önüne alınarak bölgede rüzgâr santrali kurulumundan kaçınılması gerektiği raporlarda yer almıştır.
Yaylaköy'de yaşananlar ve bilimsel raporlar ortadayken, RES doğru tercih, yer seçimi yanlıştır. Gelişmiş ülkeler RES'leri denizlere taşırken, yaşam alanları üzerine RES inşa etmek telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracaktır. Istrancalar'a yapılacak yatırımlar öncesinde ne yazık ki, son zamanlarda yapılan plan ve projeler sonucunda hazırlanan bilimsel çalışmalar göz ardı edilerek ÇED kararları verilmektedir.
Yıldız Dağlarında Madencilik, Çimento, Enerji Santralı ve Hayvan Çiftlikleri açılması konusunda verilen ÇED Gerekli ve Gerekli Değildir kararlarında, Hazırlanan ÇED proje dosyalarında flora ve fauna değerlendirmesi yapılırken, AB'nin Bulgaristan-Türkiye Sınır ötesi İsbirliği Programı kapsamında desteklenen, Çevre ve Orman Bakanlığı; Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ve Orman Genel Müdürlüğü Koordinasyonunda yürütülen, Kırklareli İli'nin Karadeniz'e bakan kısmını olusturan Yıldız Dağlarında uygulanan "TR 06 02 16 Yıldız Dağlarında Biyolojik Çesitliliğin Korunması ve Sürdürülebilir Geliştirilmesi Projesi 2009 da tamamlanmış olup, sonucunda raporlar hazırlanmıştır. Ancak Hazırlanan ÇED proje dosyalarında belirtilen kaynaklarda 2 yıl süren proje sonucunda hazırlanan kaynaklar değerlendirme aşamasında bile göz önünde bulundurulmamaktadır.
Örnek vermek gerekirse, Merkeze bağlı Dereköy sınırlarında Madencilik için ÇED gerekli değildir kararı verilen bölgede Türkiye'de Sadece Dereköy Bölgesinde yaşayan Aphantopus hyperantus kelebek türü vardır. Bölge ayrıca Istrancalar'da ki Yaban hayatının doğal yaşam koridorudur. Dereköy'den güneye kadar olan bölgede maden ocakları nedeniyle, yaban hayatı sadece Dereköy'ün kuzeyinde kalan bölgeyi geçiş için kullanmaktadır. Bu koridorun tam ortasına patlamalı madencilik faaliyetine izin vermek yaban hayatını yok olmayla karşı karşıya getirecektir.
Ülkemizce imzalanan BERN sözleşmesi 4. Maddesinde "doğal yaşam ortamlarının sınır bölgelerinde bulunmaları halinde, bunların korunması amacıyla, çabalarını uyumlu kılmak yönünden eşgüdüm sağlamayı taahhüt ederler". Hükmü vardır.
Faaliyet ruhsatları verilmeden önce, Uluslar arası sözleşmelerin yanı sıra, Biyosfer Rezerv alan raporları, Ergene Havzası Koruma eylem planı, Bölge Turizm Master Planı, Doğa Turizmi Master Planı, Bölgede konuyla ilgili faaliyet gösteren kurum, kuruluş, vakıf ve derneklerin görüşlerinin alınması gelecek açısından önemlidir.
DAYKO Vakfı, Bilime ve Hukuka aykırı, Gelecek nesillerin yaşamlarını yok eden uygulamalara karşı, öz kaynakları ve gönüllülerinin desteğiyle, yaşamı savunmaya devam edecektir."
''Bu Kırklareli halkının yaşam alanına tecavüzdür'
Konu ile ilgili olarak bir başka açıklama da CHP İl Başkanı Recep Zengin'den geldi. Zengin açıklamalarında şunları kaydetti; "Tüm Kırklareli vatandaşlarımızın da bildiği üzere Kırklareli'nin içme suyu Kırklareli barajından sağlanmaktadır. Son günlerde Armağan barajındaki suyun halkımız için daha kaliteli içme suyu olabileceği düşünülerek Armağan barajından da içme suyu sağlanması gündeme gelmiştir. Ancak 9 Ekim 2013 tarihinde Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nün verdiği umarsız bir karar ile üstelik ÇED raporu hiçe sayılarak Istrancalar'da altın madeni arama ruhsatı verilmiştir. Bu kararı veren merci acaba halkının sağlığını, yaşam alanını, ağacını, toprağını hiç düşünmüş müdür? Bu karar yabani hayata ve Kırklarelimizin ciğerleri Istrancalara müdahale ve oradaki biyolojik dengeye dokunmaktır. Kimsenin buna hakkı yoktur. Aynı derecede önem taşıyan bir sorunumuz da Kavakdere Köyümüzde bulunan derenin fabrika atıkları yüzünden geldiği durumdur. Burada yaşayan köylülerimiz ve muhtarımızla yapılan görüşmede ilgili mercilere defalarca başvurulmasına rağmen gerekli çalışmaların yapılmadığı gibi en ufak bir adımın dahi atılmadığını dile getirmişlerdir. Kavakdereli vatandaşlarımız derenin yaydığı çirkin kokudan camlarını açamaz, derenin yanından geçemez olmuşlardır.
Bu yalnızca CHP sorunu değil, bu Kırklareli'nde yaşayan tüm halkımızın sorunudur. Bu bağlamda Kırklarelimizi, doğamızı, yaşamsal hakkımızı, su kaynaklarımızı korumak için herkesi göreve çağırıyorum. Çünkü bu hepimizin görevidir. Doğayı korumak yalnızca canlı varlıkları koruyup gözetmek demek değildir. Su, toprak ve mineraller gibi bütün doğal kaynakları sakınarak kullanmak da bu görevin ayrılmaz bir parçasıdır; çünkü doğal kaynakların tükenip yok olması ancak böyle önlenebilir."
YAĞMA VE TALAN DÖRT KOLDAN DEVAM EDİYOR..!!