Yüzme havuzları, denizi bulunmayan bölgelerin ya da, denizine artık girilemeyecek kadar kirlenmiş bölgelerin yüzme ve serinleme ihtiyacını karşılamaktadır. Özellikle, dar ve orta gelirli yurttaşlarımızın ziyadesiyle faydalandığı bu durum, onlar için bir lütufmuş gibi görülüp teknik ve hijyenik koşullarına pek bakılmamaktadır. Halbuki, bir tüketici olarak parasını ödeyip edindiğimiz her ürün yada hizmetin niteliği konusunda, onu sorgulama hakkına sahibiz.
Yaz mevsimine yavaş yavaş yaklaştığımız şu günlerde, yüzme ve serinleme ihtiyacımızı giderebilmek için ilimizde de başvurabileceğimiz yerlerin başında yüzme havuzları gelmektedir. Bu nedenle, en azından bu eğlenceli yerlerin olması gereken teknik ve hijyenik durumları konusunda bazı bilgileri siz değerli Önadım okurlarıyla paylaşmak istiyorum.
Yağışlarla birlikte soğuk günlerin geride kaldığı, bazen gelmesini iple çektiğimiz bahar ve arkasından gelecek olan yaz mevsiminde, bu yıl da yüzme havuzları ve havuz sularının tehlike saçmaya devam edeceği sanılıyor. Havuz ve havuz suyu temizlenmesi ve şartlandırması ile ilgili özellikle sıcakların artmasına paralel, neredeyse her gün insan ve çevre sağlığını tehdit eden olaylar yaşanmaktadır.
Ülkemizde yüzbinin üzerinde ticari amaçlı yüzme havuzunun bulunduğu sanılıyor. Özellikle çok sıcak günlerde bu havuzların çoğunluğu kapasitelerinin (günlük bir kişi için 30 metreküp su gerekli) çok üstünde kullanıldığı için havuz suları, kimyasal ve mikrobiyolojik açıdan hızla kirleniyor. Bu duruma, havuz kimyasallarının yanlış kullanımı da eklenince, kirlilik tehlikeli boyutlara ulaşarak insan sağlığını ciddi ölçüde tehdit ediyor. Bütün bunlara kimyasal madde kazaları nedeniyle zehirlenmeler, hatta ölüm olayları da dahil edilirse farklı sonuçlar elde edilir. Bu değerlendirmeler, üstelik ülkemizde bu kazalara ilişkin halen resmi istatistiksel bir veri olmaması dikkate alınırsa, konu yaşamsal nitelikte sayılabilir.
Sağlık Bakanlığı tarafından 27886 sayılı "Yüzme Havuzlarının Tabi Olacağı Sağlık Esasları ve Şartları Hakkında Yönetmelik" 6 Mart 2011 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girmişti. Yönetmelik; yüzme amacıyla kullanılan açık ve kapalı yüzme havuzları ile sularının hijyenik şartlara uygunluğu, yüzme havuzu sularının kalite standartlarının belirlenmesi, denetlenmesi ve izlenmesi ile ilgili usul ve esasları düzenlemek amacıyla çıkarılmıştı. Daha sonra 15 Aralık 2011 tarihinde 28143 sayılı bir yönetmelikle mevcut yönetmeliğin bazı maddeleri yeniden düzenlenerek yürürlüğe konulmuştu.
Bu yönetmeliklere rağmen her yıl özellikle turizm bölgelerinde havuz ve havuz sularının temizlenmesi ve şartlandırılmasında önemli sorunlar yaşanmakta ve insan sağlığı ciddi olarak etkilenmektedir.
Bu alanda kullanılan Stabilizatörlü (Siyanürik asitli) dezenfektanlar, havuz sularındaki birçok parametrenin yüksek düzeyde olması, insan sağlığı açısından risk taşımaktadır. Kapalı havuzlarda stabilizatörlü dezenfektan kullanılması yasaktır. Açık havuzlarda kullanılması tartışılmalıdır. Ayrıca, klorlu dezenfekte işleminde de havuz suyunda bulunabilecek en yüksek serbest klor oranı gözden geçirilmelidir. Yüzme havuzlarında, genellikle çeşitli dezenfektanlar, pH düzenleyiciler (asitler, bazlar), yosun önleyiciler, filtre ve yüzey temizleyiciler, çöktürücüler, berraklaştırıcılar (parlatıcı) ve hijyen sağlayıcılar ile diğer çevre temizlik malzemeleri kullanılır. Bu tür tesislerde görevlendirilmiş Tesisat Teknolojileri Öğretmenleri, Makine, Elektrik Elektronik ve İnşaat Mühendislerinin eğitimci olmaları gerçekçi değildir.
Havuz kimyasalı pazarlayan şirketler, konuyla hiçbir ilgisi olmayan kurumlar ve Halk Eğitim Müdürlüklerinin ortaklaşa düzenledikleri sertifikalı eğitimlerde, çoğunlukla kimya mühendisi bulunmuyor. Sonuçta, gerekli bilimsel bilgiden yoksun sözde 'Havuz Suyu Operatörleri' yüzme havuzlarında çalışıyor. Ve, havuzlarda ciddi kimyasal ve mikrobiyolojik sorunlar çıkıyor. Havuz suyu operatörü yönetmeliğe göre, "yüzme havuzlarında kullanılan suyu kimyasal, fiziksel ve mikrobiyolojik yönden kullanıma hazırlayan, bu konuda eğitim almış ve en az lise mezunu kişi"dir.
Gerçekten de bu mesleği yapacak kişilerin en az lise mezunu hatta kimya meslek lisesi mezunu olmalarında fayda var. Çünkü, karmaşık sayılabilecek kimya bilgilerini ilkokul /ortaokul mezunu meslek adaylarının anlamakta zorlandıkları, hatta anlamadıkları gözlenmekte. Ayrıca, Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı'nın çıkarmış olduğu yönetmelikteki en az lise mezunu şartına yeterince uyulmuyor. Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü, ilkokul mezunlarının da bu tür sertifikaya dayalı eğitimlere katılarak meslek sahibi olmalarında ısrarcıdır ki, birinci sorun budur. İkinci önemli sorun ise, Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü`nün hazırladığı "Havuz Suyu Operatörlüğü Modüler Programı"nın "Eğitimciler" başlığı altında, belirttiği maddelerdeki mesleklerden konuyla ilgili olanı sadece Kimya Mühendisleridir. Makine ve Tesisat Öğretmenleri ve diğer meslek mensuplarının dışarıdan bakarak havuz sularının kirli veya temiz olduğunu anlamaları zordur. Görüleceği üzere bu amaçla kullanılan kimyasallar birbirinden farklı özellikte olup, eksik ya da aşırı kullanımı veya birbirleri ile etkileşimleri sonucu ortaya çıkan zararlı ve zehirleyici gazların çevreye yayılması ya da havuz ve havuz sularının gerçek anlamda temizlenememesi sonucunda insan sağlığı tehlikeye düşmektedir. Havuz ve havuz suyunun yetersiz temizlenmesi durumunda mantar, hepatit, zehirlenmeler ve allerji en sık rastlanılan sağlık sorunlarıdır.
Havuz ve havuz suyu temizliği başlı başına bir mühendislik hizmetidir. Yönetmelik, havuzların denetimi için bu konuda eğitim almış kimya ya da sağlık meslek lisesi mezunu 'Havuz Suyu Operatörü'nü tanımlamaktadır. Yaşanılan sorunların başlangıcı, bu operatörlerin eğitimi ile birlikte başlamakta. MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü 2012 yılında hazırladığı 'Havuz Suyu Operatörlüğü Modüler Program`ında' bu eğitimleri Kimya Mühendisliği alanı ile ilgisi olmayan Tesisat Teknolojisi, Makina, Elektrik-Elektronik, İnşaat meslek disiplinlerine açmıştır. Sorun, esasen yanlış meslek disiplinlerinden gelen bu kişiler tarafından verilen eğitimden başlamaktadır. Meslek uzmanı olmayan kişilerden eğitim alan operatörlerin ne kadar ve hangi düzeyde eğitim aldığı ve yetiştiği konusu tartışmalıdır. Havuz ve havuz suyunun işletmesi başka, kimyasal olarak temizlenmesi ve şartlandırılması ise başka bir şeydir.
İkinci bir konu, havuz suyu operatörlerinin anılan yönetmelikte lise mezunu olması gerektiği açıkça tanımlanmışken bu eğitimi gerçekleştiren Halk Eğitim Müdürlükleri, bu koşula dikkat etmemekte, ilkokul mezunlarına dahi eğitim ve sertifika verilmektedir. Yine, modüler programda eğitim süresi 40-160 saat aralığında tanımlanmışken, eğitim ne yazık ki asgari süre içerisinde gerçekleştirilmektedir.
Yukarıda görüleceği üzere eğitim için gerekli koşulu sağlamayan kişilere meslek uzmanı olmayan kişilerce verilen eğitim (!) sonrası yetiştiği farz edilerek yetkilendirilen kişiler tarafından, havuz ve havuz suyunun şartlandırılmasında her yıl binlerce sağlık vakası yaşanmaktadır. Klorla asitlerin ya da klorla çamaşır suyunun birlikte kullanılması sonucu zehirli gaz çıkması, hepatit, mantar, alerjik hastalıklar, havuz giysilerinin ağarıp yıpranması en sık görülen sorunlardandır.
Sektörde birçok dezenfektan var, ama halen ülkemizde ve dünyada yüzme havuzlarında en çok kullanılan sıvı klor, yani sodyum hipoklorittir. Bu dezenfektan özellikle ucuzdur ve kolay temin edilir. İyi eğitilmemiş ya da seçilmemiş operatörler, klor dezenfektasyonu sürecinde klorun havuz suyu içindeki kimyasal reaksiyon kademelerini iyi takip edemez, çoğunlukla "Bağlı klor" oluşumuna neden olur. Bağlı klor, klorun bir organik yapı içine girip parçalanmadan önceki halidir ve insan sağlığına zararlıdır. Eğer, havuz suyuna yeteri kadar klor verilmez ise suya geçen idrar ve ter gibi atıklarda bulunan amonyak, azot gazına dönüşmeden kloramin basamağında kalır. Bağlı klor, işte budur. Yoğun klor kokusu havuz suyunda bağlı klor oranının yüksekliğine işaret eder. Sularda kimyasal ve mikrobiyolojik parametreler standartlara uymuyorsa, birçok sağlık sorunu yaşanır. Bağlı klorun yüksekliği gözde ve ciltte iritasyona, orta kulak iltihabına, mayo ve boyalı saçlarda renk atmasına neden olur. İnsan dışkısından kaynaklanan (Fekal) kirlenmeler, başta dizanteri, kolera, bulaşıcı sarılık (viral) ve amipli dizanteri gibi hastalıklara yol açabilir.
Ciddi bir turizm potansiyeli olan ülkemizde bu denli amatörce hataların yaşanması kabul edilemez bir durumdur. Bu nedenle sorunun çözümü için;
* Havuz suyu operatörlüğü eğitimi; Kimya Mühendisleri veya yakın bir meslek disiplini tarafından sadece meslek odalarınca verilmelidir.
* Eğitim süresi azami süre olan 160 saate yaklaşacak şekilde uygulamalı olarak gerçekleştirilmelidir.
* Eğitim sadece kimya, sağlık lisesi ve bunların olmaması durumunda diğer lise mezunlarına verilmelidir.
* Eğiticilerin bu konuda eğitim almış ve mühendis odaları tarafından yetkilendirilmiş olması gereklidir.
* Eğitim sonucu alınan belge her beş yılda bir eğitim tekrar edilerek yenilenmelidir.
* Sağlık Bakanlığı tarafından onaylı dezenfektanlar ve havuz suyu kimyasalları kullanılmalıdır.
* Stabilizörlü klor bileşikleri sadece açık yüzme havuzlarında kullanılmalıdır.
* Sağlık Bakanlığı, İl Sağlık Müdürlüğü, İl Halk Sağlığı Müdürlüğü ve İl Çevre Müdürlükleri elamanlarının sayıca yetersiz kalması nedeniyle her ay yapılması gerekli periyodik kontroller zamanında yapılamamaktadır. Bu nedenle ilgili yönetmeliklerde değişikliklere gidilerek ilgili meslekler için (Kimya ve Çevre Mühendisliği, Tıp) mesul müdürlük- kontrol mühendisliği tanımlanmalı, havuz ve havuz suyu ile havuz suyu operatörleri bu kişilerce daha sık aralıklarla (15 günde bir gibi) kontrol edilmelidir.
SOKAK SULARI!..
Şehrimizin alt yapı problemi nedeniyle, genellikle kışın ve de özellikle İstasyon mahallesi sokakları bir dizin göletler halinde. Sorunun çözümlenmesi, bayağı bir ekonomik maliyet gerektirdiği için planlama yapılıp zamana yayıldığı var sayılarak beklenti içinde olduğumuzdan hadi neyse diyoruz. Ancak; kar ve yağmurların olmadığı günlerde, yine de sokaklarda küçük göletlerin oluşması ne demek oluyor?
İstisnai olumlu özelliği bir tarafa, görüntü ve çevre kirliliğine neden olan bu durum, olsa olsa sokaktan geçen 'içme ve kullanma suyu borusu patlağı'ndan ileri geldiği düşünülür. Çoğu zaman bu göletler, evlerin ıslak zeminleri ile bahçe yıkama sularının sokağa verilmesi sonucunda oluşmaktadır. Ama, bu haksızlık neden? Evimizin yıkanmasına ait kirli sularını, şehirde yaşayanların ortak yaşam alanlarına boşaltma hakkını nereden buluyoruz? Bu tür yapıların kullanım izinlerini veren kurumlarla bu tür ihlalleri denetleyen kurumlar bunu görmüyorlar mı, buna niçin göz yumuyorlar?
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol