YENİ ANAYASA YENİ TÜRKİYE

Mevcut yürürlükteki "anayasası" kışla zihniyetinin bir ürünü olup devletin topluma çizdiği sınırları gösteren bir vesayet belgesi niteliğindendir. Hâlbuki demokratik devletlerde anayasa, toplumun devlet için tanzim ettiği bir yetki belgesi niteliğinde olup bu yetkinin sınır ve mahiyeti toplumun kendisi tarafından belirlenmektedir. Yani devletin yurttaşlar tarafından kurulduğunu, örgütlendirildiğini ve buna bağlı olarak yetkisinin sınırlarını belirlendiğini gösteren bir belge niteliğindedir.Karşılaştırmalı Anayasal Mühendislik kitabının yazarı olan Giovanni Sartori  "siyasal bir kurum olarak anayasa; siyasi, sosyal ve ekonomik bakımdan ulaşılmak istenen hedeflerin gerçekleşmesini önemli ölçüde etkilediği gibi anayasal reformlar ve siyasi tercihlerin istenen sonuçları elde etme bakımından yararı küçümsenemez" şeklindeki tespiti göz ardı edilmeyecek kadar önemli bulmaktayım. Zira Türkiye demokrasisinde gelgitlerin yaşanmasının önemli sebeplerinden biri güçlü bir bürokratik ve devletçi yönetim geleneğinin var olması, ulusal birlik ve kimliğin oluşumunda silahlı kuvvetlerin birinci derecede rol oynamış olması ve modernleşmenin ideolojik bir proje olarak uygulatılmaya çalışılmış olması ve daha önemlisi toplum tarafında yapılmış bir anayasanın olmayışından kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı toplum tarafından tanzim edilmemiş yazılı bir anayasanın varlığı devleti demokratikleştirmemiştir. Zira dünya üzerinde, yazılı anayasası olan birçok otoriter veya diktatöryel rejimler bulunmaktadır. Bu tür rejimlerde anayasa, antidemokratik rejimin örtüsü niteliğindedir. Bu tür rejimlere sahip ülkelerde; demokratik müzakere ve katılım yolu mümkün olmadığından dolayı buralarda istikrar, zenginlik, özgürlük, adalet, eşitlik gibi siyasi, sosyal, ve iktisadi sonuçlar doğuracak projelerin hazırlanması da mümkün değildir.Değişim, özgürlük, insanca yaşam ve ilerlemeyi kendi parti tüzüklerine koyan bütün siyasi partiler bütün seçim programlarında Türkiye toplumunu siyasi, sosyal ve ekonomik noktada rahatlatacak, toplumsal barışa hizmet edecek bir anayasa yapacakları noktasında taahhütte bulunuyor olsalar da bu taahhüt bugüne kadar her hangi bir siyasi parti tarafından tahakkuk ettirmiş değildir. Gelinen nokta itibariyle Türkiye toplumunu sahil-i selamete çıkaracak tek yolun sivil, birey odaklı, özgürlükçü bir anayasanın yapılmasında başka bir yol bulunmamaktadır. Kışla ve darbe zihniyeti ürünüyle hazırlanmış bulunan 82 anayasasına göre şekillenmiş bulunan otoriter bürokrasi anlayışı Türkiye toplumunu kutuplaştırmaya matuf davranışlar sergilemekten kaçınmamaktadır. Bu gün Türkiye'nin önemli sorunların başında gelen "İslam" ve "Kürt" sorunların oluşumu bu otoriter bürokratik zihniyetin sebep olduğu ayan beyan ortadadır. Otoriter bürokratik zihniyetin sebep olduğu bu iki önemli sorun zaman zaman toplumsal barışı tehdit eder boyutlara ulaşmış ve bu gün bu iki sorun halen varlığını devam etmektedir.Türkiye'nin demokratik devlet özelliğini kazanabilmesi, çağdaş, uygar ve insani bir sosyo-politik sisteme kavuşabilmesi için bu temel sorununu barışçı bir biçimde ve karşılıklı olarak birbirini anlayan bir ruh hali içinde çözmesi zaruridir. Bu sorunları bugünkü devlet elitleri tarafından çözülmesi de mümkün görünmemektedir. Zira bu iki sorunda merkezci elitlerin laikçi ve milliyetçi modernleşme projelerinden kaynaklanmıştır. Toplum, kendi içinde geliştireceği kamusal tartışma süreci sonucunda ulaşacağı toplumsal mutabakatla merkezci elitlerin belirlemiş olduğu çerçeveyi aşma şansını yakalayabilecektir. Yapılacak yeni anayasa 61 ve 82 anayasaların yapılış yöntemlerinden uzaklaşıldığı ölçüde demokratik davranılmış olacaktır.Zira 61 ve 82 anayasaları açık, serbest bir tartışma süreci içinde ve halkın demokratik temsilcileri eliyle yapılmamıştır. 1961 anayasasında halkın çoğu dışlanmış hatta tahkir edilmiş, 82 anayasası ise tartışma ve konuşmanın tamamen yasaklandığı bir süreçte hazırlanmıştır. Bu iki anayasada asker ve ulema ağırlıklı devlet elitlerinin toplum için diktikleri birer elbise niteliğinde olmuştur. Bundan dolayı yeni yapılacak anayasa hiçbir kısıtlama ve baskının olmadığı bir ortamda toplumun bütün kesimlerinin görüşü alınıp, üzerinde mutabakat sağlandığı hususların anayasal kural haline getirmeliyiz.Bundan dolayı sivil toplum örgütleri öncülüğünde yapılmış olunan anayasa çalıştayını anlamlı ve değerli bulmuştum. O çalışmada da Anayasa yapmanın amacını, "siyasi özgürlüğü garanti etmek üzere devlet iktidarını birey haklarıyla sınırlamak ve onun kullanımını kurallara bağlamaktır. Böyle bir anayasal düzen toplumun özgürleştirilmesine ve iktidar olmasına hizmet edecektir. Diğer bir deyişle anayasal demokrasi bir yandan siyasi iktidarı hukuk devleti ve birey özgürlükleri ile sınırlandırırken, diğer taraftan da kamu politikasının temel ilkelerini belirlemesini mümkün kılacak şekilde halkı iktidarla donatır." Şeklinde ifade etmeye çalışmıştım. Demokrasinin hukuk yetmezliğinden öldüğü bir ülkeyi demokratik devlet yapmanın yolu toplumun üzerinde mutabakata vardığı bir toplumsal sözleşmekten geçmektedir. Hükümetin yapması gereken tek iş rafa kaldırmış olduğu anayasa çalışmasına yeniden hız vererek, toplumsal mutabakatın kural haline getirildiği bir anayasanın oluşmasını sağlamak ve Avrupa birliği sürecini hızlandırmak olmalıdır. Aksi takdirde hükümet güçlü bir geleneğe dayanan bürokratik tahakkümcülük karşısında direnme şansını kaybedecektir.

Yenilikçi Gençlik
Oluşumu
Koordinatörü
İlyas ERGÜN

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol