Unutulmadı, unutulmayacak

"Sen aklıma gelince her şey gülümserdi; ağaçlar şarkı söyler, rüzgâr tatlı eserdi…" dizeleriyle aşkı, sevgiyi dilinden düşürmeyen, Türk okuyucusunun yüreğine sevgiyle dokunan ender şair ve yazarlardan olan Sabahattin Ali, dün ölüm yıl dönümünde anıldı

2 Nisan 1948'de yitirdiğimiz ve güncelliğini yitirmeyen şiir ve öyküleriyle hala okur yazar Türk insanını derinden etkileyen Sabahattin Ali'nin ölüm yıldönümü, onun yaşamını yitirdiği yer olması itibariyle Kırklarelili vatandaş için ayrı bir öneme sahip. O kadar ki onun anısına, 2010 yılında, Kırklareli İstasyon Caddesi üzerindeki bir park önüne Türkiye'deki ilk anıtı dikildi ve bunun ardından parka "Sabahattin Ali Parkı" adı verildi.
"Kürk Mantolu Madonna", "Kuyucaklı Yusuf", "İçimizdeki Şeytan" gibi romanları ve "Sırça Köşk", "Değirmen" gibi öyküleri, "Eşkıya Dünyaya", "Çocuklar Gibi" gibi sonradan bestelenen ünlü şiirleri olan Sabahattin Ali, Türk yazın tarihinin unutulmaz bir yazarı olmakla birlikte, eserleri Türk romanının en özgün örneklerindendir.
Sabahattin Ali, 25 Şubat 1907'de Edirne'de doğdu. Piyade yüzbaşısı olan babasının mesleği nedeniyle, sık sık yer değiştirmek durumunda kaldı. İstanbul, Çanakkale, Edremit ve Balıkesir'de eğitimini tamamlayan Sabahattin Ali, yine çeşitli illerde öğretmenlik yaptı. MEB'in açtığı bir sınavı kazanarak Almanya'da eğitim gördü.
1932 yılında Konya'da bir arkadaş toplantısında Atatürk'ü yeren bir şiir okuduğu iddiasıyla tutuklandı. Bir yıla mahkum olup, Konya ve Sinop cezaevlerinde yatan Ali, çıkarılan af yasasıyla serbest kaldı. Cezaevinden çıktıktan sonra Ankara'ya giderek yeniden öğretmenlik yapmaya başladı. Burada Aliye hanımla evlendi ve Filiz Ali adında bir kızı dünyaya geldi. 1936'da askerliğe alınan Sabahattin Ali, askerlik görevini tamamladıktan sonra Ankara Devlet Konservatuarı'nda Almanca öğretmenliği yaptı.
"İçimizdeki Şeytan" romanı milliyetçi kesimde büyük tepki topladı. Nihal Atsız'ın, hakkında yazdığı hakaret dolu bir yazıya karşılık dava açtı, dava sırasında çok sıkıntı çekti. 1944 yılında davayı kazanmasına rağmen tepkilerden kurtulamadı. Olaylı duruşmalar sonunda bakanlıkça görevinden alındı, 1945 yılında İstanbul'a giderek gazetecilik yapmaya başladı. Ancak fıkra yazdığı La Turquie ve Yeni Dünya gazeteleri, Tan olayları sırasında tahrip edilince işsiz kaldı, 1946 - 1947 yılları arası Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasal mizah dergilerini çıkardı. Ancak, bu gazeteler tek parti iktidarının baskılarıyla karşılaştı, yazılar ve yazarları hakkında kovuşturmalar açıldı. Dergilerde çıkan yazılarından dolayı üç ay hapis yattı.
Bir başka dava nedeni ile 1948'de Paşakapısı Cezaevi'nde üç ay yattı. Çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başladı, işsiz kalıp, yazacak yer bulamadı. Baskılardan uzaklaşmak için yurt dışına gitmeye karar verdi ancak kendisine pasaport verilmedi. Yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı bulamayınca da Bulgaristan'a kaçmaya karar verdi ve para karşılığı Ali Ertekin adlı bir kaçakçıyla anlaştı. Resmi açıklamalara göre Ertekin, "milli hislerini tahrik ettiği için" Sabahattin Ali'yi başına sopa vurarak öldürdü. Cesedin 2 Nisan 1948 tarihinde Bulgaristan sınırında şaibeli bir şekilde bulunmasından sonra, 28 Aralık 1948'de tutuklanan Ertekin, Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandı. Yaptırımı 18-24 yıl olan adam öldürme suçundan, 15 Ekim 1950'de "milli hisleri tahrik" gerekçesiyle cezası indirilerek 4 yıla hüküm giydi.
Ancak yazarın yakın çevresi tarafından, Sabahattin Ali'nin ölümü şaibeli bulunmakla birlikte, iddialar hiçbir zaman kanıtlanamadı.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol