Fen-Edebiyat Fakültesi 2. siniftan itibaren uygulanmasi çalismalarina baslanacak olup PEDOGOJIK FORMASYONUN dershanelerde Uzman Ögretici adi altinda çalisan bölüm mezunlarina da verilecek magduriyetlerin ortadan kaldirilmasi gerekmektedir.
Üniversitelerde yapilmasi gereken reformlar bir türlü yapilamiyor. Üniversite mezunlarina gereken sevgi ve ilgi gösterilmiyor... Avrupa’da gençlik hareketleri, degisim ve reform istekleriyle baslayip haklarini aliyorlar...
Bizde çesitli sebeplerden duragan bir yasam var. Bir düsünür söyle demis: “Ögrencilerinde haklari var.” Biz de “not defterim silahimdir” diyen ögretmenler vardi.
Çanakkale Çan Lisesi’nde okuttugum ögrencilerimin selamini kahveci Mitro Hüseyin Özbay’dan aldim. “Çan’da görevli polis arkadasim ögretmenevinde Selahattin Demiraco’nun ögrencileriyle tanismis. Size çok selam söylemisler deyince eski futbolculardan Hüseyin Özbay çok sevindim. Emek verdigimiz ögrencilerimizle her yerde karsilasiyoruz. Geçen gün: “Kirklareli Atatürk Lisesi 1979 mezunuyum. Siz bizim tarih ögretmenimsiniz. Adim Nihat Uysal” dedi. Yanimizda Fransizca ögretmeni, eski Milli Egitim Müdürü Bayram Sezer’de vardi. Esi ve erkek kardesle de tanisip fotograf çektirdik.
Insancil düsünceleri, dostluklari, muhabbeti seven bir yüregimiz var bizim... Hiç degismedik... Olgunlastik... Kirklareli Il Halk Kütüphanesi’nde SCHOPENHAUER’in OKUMAK YAZMAK YASAMAK ÜZERINE kitabini alip yarim saat okudum. Kitabin arka sayfasindaki yazi çarpiciydi: “Dünyanin herhangi bir yerinde elde edebilecek çok fazla bir sey yoktur. Dünya sefalet ve istirapla doludur ve eger bir insan bunlardan yakasini kurtarirsa, bilsin ki can sikintisi her köse basinda pusuda beklemektedir. Hatta daha da fazlasi; genellikle galip gelen kötülüktür ve gürültü ve samatayla sesini en fazla duyuran budalaliktir. Talih insafsiz ve acimasizdir ve insanlik acinacak durumdadir. Bunun gibi bir dünyada kendinde (içinde) zengin olan bir insan Noel zamaninda aydinlik, sicak, mutlu bir yuvadir. Buna mukabil bundan yoksun olanlar karlarla kapli soguk bir Aralik gecesidirler.” Yoksulluktan kurtulmak için mücadele sarttir...
“ARTHUR SCHOPENHAUER 22 Subat 1788’de Danzig’te dogdu. Babasi yetenekli bir tüccar annesi ise özgürlügüne düskün bir kadindi. 21 Eylül 1860’da Frankfurt’da bir yemek sirasinda karaciger konjeksiyonundan öldü. Yazdigi roman, biyografi ve makalelerle iyi bir yazar olarak tanindi. Yazdigi romanlarda genellikle feminist temalari isledi. 1820’de Berlin Üniversitesi’nde doçent oldu. 1831’de üniversiteden ayrilarak Frankfurt’da münzevi bir yasam sürdü. 1850’de yayimladigi felsefi makalelerden ve aforizmadan olusan 2 ciltlik eseri beklemedigi sekilde çok satti. “Kant ve Platon’dan etkilenen SCHOPENHAUER’un adina yazarlarin köse yazilarinda çok rastlamistim. Hayatin elem ve yalnizligini ruhunda hisseden yazarlar çokturlar.
Aydinlar her zaman yalnizligin bazen umudun sarkisini söylemislerdir. Hayatin büyük rüzgârini, firtinasini ruhunda hissetmeyen yazar ve düsünen insan pek yoktur. Her seye ragmen halkimiz “BUNA SÜKÜR” demektedir. Bu bir gelenektir. Hayat Uçurum Çiçeklerine Benzer. Topraga kökleriyle bagli agaçlar ilkbaharda çiçek çiçektir... Dallarina arilar, kuslar konar. Mutsuzluk ve yalnizlik çekmezler. Gerçek dost çok azdir. Egitimde ögretimde gerekli reformlar bir türlü yapilamiyor. Ögrencilere gereken sevgi gösterilmiyor.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol