ULUSAL KURTULUS SAVASINDA TRAKYA

Poyrali Köyü'nden Haci Mehmet Aga (Karaçam), Haci Hasan (Sevinç), Lüleburgaz'dan ögretmen Ifakat (Çerman), Vize'den ögretmen Hüseyin Aydir Kofçaz'dan Ismail (Eser), Ahmet (Öztürk), Mehmet Hoca, Mustafa Halil, Karahamza'dan Mehmet )) (Çetin) Yoguntas'tan Ismail (Elçi), Kirklareli Kocahidir Okulu Müdürü Ismail, Sadiye Ögretmen, PTT memuru Saadet Hanim, Pinarhisar'dan Sadik Efendi, Mehmet Aga (Musa), Mahkeme baskâtibi Rafet, Rafet Efendi'nin oglu Ibrahin (Milos'ta öldüler), Ögretmen Mahmut, Haci Hafiz'in Mehmet, Akören Köyü'nden Abdülvahap, Hafiz Mustafa, Çorlulu Dr. Sabri (Kesmir), Sarayli Eczaci Hicri, Karabürçek Köyü'nden Tevfik Aga, Milos'a gidenlerdendir.
Emekli ögretmen, yazar ve arastirmaci Rafet Topuz'un, Saray Ilçesinde HIZMET Gazetesi'nde yayinladigi «MILOS ANILARI VE ACILARI» dizi yazisinda Büyükyoncali (B. Manika Köyü'nden) Kâmil Gündogan anilarinda sunlari anlatiyor
«Köyü basan Yunanlilar, halki okul bahçesinde topladilar. Hepimizi teker teker saydilar. Tam 310 kisiydik. Süngülü askerlerin gözetimi altinda yola çikarildik. Istikamet Saray. Ite kaka, geride kalanlarimiza dipçikler vurula vurula, yürüyüs basladi. Yunan jandarmasi aman vermeden vuruyor, saçindan tuttugunu savuruyordu. Içimizden Zaim'in Ali'yi, Kafkas Cephesi'nde çarpismis, soguktan iki ayagi donmus oldugu için yürüyemediginden, geri kalip dipçiklenmesin diye sirtimizda nöbetleserek tasiyorduk. Saray Ilçesi girisinde yerli Rumlarin bizi linç etmek için hazirlik yaptiklarini gördük. Benim tanidigim Apostol, ucuna sivri çivi soktugu bastonuyla habire vuruyordu. â?~Besle kargayi, oyun gözünü' örnegi..» Bütün çevre köy Rumlari toplanmislardi. Biz, kurbanlik koyun gibiydik. Birden ellerindeki sopalarla üzerimize saldirdilar. Basimiza, gözümüze, nereye rasgelirse vuruyor, saçimizi, basimizi, sakalimizi yoluyorlardi. Hele 80'lik Tinmaz Mustafa'ya yaptiklari.. Palikaryanin bir önüne dikilip â?~Yaro (Ihtiyar) bre. Sen bir komitecisin,' dedi ve sakallarindan yakaladi. Tipki bir tarlada mercimek yolar gibi yolmaya, tutam tutam çekmeye basladi. Çaresizdik. Yolunan sakallarin köklerinden kan fiskiriyor, yolanin elleri, yolunanin yüzü, üstü basi kipkirmizi kan oluyordu. Tam bir vahset havasi eserken, bizi bir ahira soktular. Bir süre sonra 20'ser kisilik postalar halinde disari çikaracaklarini, gruplar halinde öldürülecegimizi, kazilan çukurlara gömülecegimizi, bir silindirin sinyaliyle bu ise hemen baslayacaklarini söylediler. Içeriye bir ölüm sessizligi çökmüstü. Kurtulma umudumuz yoktu. Az sonra silindirin sinyalini duyduk. Bir daha, 'tamam' dedik. Tam bu sirada bir Yunan albayi içeri girdi ve «KEMALIST» ler diye kutsal bir isim söyledi. Bu bir «Mucize»ydi. Sevinçten göz yaslarimiz dökülüyor, birbirimize sarilip öpüsüyorduk. Aksamdan beri ahirda kalmistik. Gün isiklari ahirin küçük penceresinden sizmaya basladiginda bir komutla disari çikarildik, ikiserli kol halinde Çerkezköy'e dogru yola düzüldük. Büyükyoncali Köyü Palamutdere Köprüsü'ne geldigimizde, buradan geçecegimizi ögrenen köy halkiyla karsilastik. Anamiz, karimiz, kizimiz, oglumuz, yakinimiz oradaydilar. Bu sira anacigimin yanima sokuldugunu gördüm. Hepimiz için kurtulus duasi ediyordu. Birden, bir tüfek sesiyle, «Yandim anacigim» diyen bir kadinin yere yigildigini gördüm. Feryat ettigini isittim. Bir Yunan jandarmasinin topluluk üzerine yaptigi ates sonucu ayagindan vurulmustu. Kan revan içinde kalmisti. Yarali Türk Anasi'ni yerde bir köpek lesi gibi sürükleyip. bir kenara biraktilar.»
«Kapakli Köyü'ne gelmistik. Susuzluktan yanmistik. Buldugumuz sudan hepimiz avuç avuç içerken, Yunan askeri hem gülüyor, hem küfürler savuruyordu.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol