ULUSAL KURTULUS SAVASINDA TRAKYA

YZB. Rüstü Bey (Filibeli Rüstü) Müfrezesi Türklere zulm eden Yunan köylerine baskin yaparken, Dogu Trakya'dan Bati Trakya içlerine sizan "Bati Trakya Kuvay-i Milliye Müfrezesi'nin yarattigi kahramanliklar mücadeleye yeni boyutlar kazandirdigi hala belleklerdedir. Düsmanin Bati Trakya'ya egemen olmak için Türkler üzerinde kurdugu baskiya gösterilen siddetili tepki Rum köylerinde korku, Türk köylerinde ise yeni mücadele azmi yaratiyordu.
Türk çete ve müfrezelerinin Yunanistan'daki faaliyetleri Bati Trakya'da 400 yillik bir mülk ve kültür varligini korumaktan çok, düsmanin tarihî yayilimcigini gelciktirme amacina yönelikti. Çünkü, Balkan Savasi'ndan sonra Bati Trakya'da geçen olaylar, izlenen ve gözlenen gelismeler Türkiye'nin bütünlügüne yönelik bir karakter tasiyordu. Yunanistan'in Megali Idea Politikasi Mondros Ateskesi'nden sonra daha güçlenmis olarak çikmisti. Olaylarin yeni boyutlar kazanmasi karsisinda Bati Trakya önderleri, Türkiye'nin uzun vadeli politik çikarlarina uygun olarak, yayilimci düsmanla gizli savas yollariyla mücadeleye baslamislardi. Gerçekte, Türkiye Ulusal Kurtulus Savasi'na hazirlanirken, Yunanistan Bati Trakya'' yeni degil, tarihsel özlemlerini tatmin pesindeydi. Bu özlemlerinden biri Dogu Trakya'ya egemen olmak, 1844 yilinda «Yunan Ulusal Meclisi'nde konusan Kolettis'in» düsünü gerçeklestirmekti. Iste Türk çete ve müfrezelerin Bati Trakya'da ugras verdikleri, bu düsün gerçeklesmesi ni önlemek, Ulusal Kurtulus Savasi hazirliginda buluni Mustafa Kemal'e çok gereksinim duydugu zamani kazandirmakti. Bu nedenle Ban Trakya'da çete ve müfrezelerin yaptiklari mücadele, yarattiklari kargasa, düsmana verdikleri zararlar isin bu asamasinda büyük önem tasiyordu.
Baglasik Devletleri San Remo ve Sevres Anlasmalari ile Trakya'nin isgalinde Yunanistan'a "Yesil isik" yakmislardir. Bu, Yunanistan'in Baglasik Devletler desteginde eline geçirdigi tarihin en büyük firsati olmustur. Ancak bu «Tarihî Firsat» Anadolu Zaferi'yle için bir macera olmus, «Tarihî Bir Ders»e dönüsmüstür.
Mustafa Kemal'in «MILLÎ MÜCADELE STRATEJISI», «Düsmani MISAK-I MILLÎ sinirlari disina atmak» esasina göre plânlanmistir. Saptanan stratejinin ilk asamasinda isgal olasiligi bulunan bölgelerde «SILÂHLI MUKAVEMET TESKILÂTI» kurulmasi öngörülüyordu.
Mondros Ateskes Anlasmasi'ndan sonra Türk topraklarina su ya da bu biçimde ayak basan isgal kuvvetleri, Dogu Trakya'da orduyu silâhsizlandirmakla yetinmemis, halki da silâhsiz birakmaya özel bir dikkat göstermislerdir. O kadar ki, Trakya halki, degil savunmaya, kendini korumaya, sogan dogramaya yarayacak bir biçaga bile muhtaç birakilmistir. Bu durum, yerli Rum çetelere, anlasma sinirlari disina çikan isgal kuvvetlerine, Trakya'da rahat hareket etmeleri olanagini saglamis, Türklük aleyhine tehlikeli bir durum yaratmistir. Bu nedenledir ki, Trakya'nin silâhsiz savunulamayacagini, silâhsizlandirilmis bir halkin kendini ve üzerinde yasadigr topraklari kurtarmasinin olanaksizligini gören Trakyali önderler, Lüleburgaz ve Edirne Kongrelerinde, ilk asamada «3 bin kisilik bir Bekçi-Korucu Teskilâti» kurulmasini kararlastirmislardir.
«Bekçi-Korucu Teskilâti» isgal kosullarina uygun olarak düsünülmüs, kasaba ve kentlerde subesi bulunan Trakya-Pasaeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin emrinde, Millî Ordu'ya yardimci, Rum çetelerin saldirilarina karsi koyma gibi asayis, gerektiginde savunma görevinde bulunacaktir. Ancak bu örgüt düsünüldügü ve planlandigi biçimde bir gelisme, bir kadrolasma yapamamistir.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol