ULUSAL KURTULUS SAVASINDA TRAKYA

Bizimle, kedinin fareyle oynamasi gibi oynuyorlardi. Çünkü esirdik." «Çerkezköy istasyonuna kadar 13 km. yol yürümüstük. Yorgun ve bitkindik. «Dinlendirirler» diye düsünüyorduk. Düsmanin insafi olur mu? Burda da hepimize bir meydan dayagi çektiler. Daha sonra bizi alip götürecek hayvan vagonlarina ite-kaka soktular. Binerken de sopayla vurmayi ihmal etmediler. Iskencenin arkasi bitmiyordu. Üstüste dolduruldugumuz hayvan vagonlari içinde Kutu Böcegi gibiydik. Trenle baslayan yolculugumuzun ilk duragi olan Çorlu Istasyonu'na geldik. Burada ellerinde biçak, kama ve sisler bulunan yerli Rumlarin saldirisina ugradik. Vagonlarin tahta araliklarindan habire sisliyor, biçakliyorlardi. Kendi öz vatanimizda intikamci bir düsmanin saldirisina ugramak bizi kahrediyordu. Ama «Sevinç kapisinin anahtari sabirdir» sözüne inaniyorduk.»
«Trenimiz hareket etti. Bir yere gidiyorduk, ama nereye? Bunu bilmiyorduk. Ikinci duragimiz Edirne-Dedeagaç oldu. Burada bizim gibi yüzlerce Harp Esiri olan, Trakya'nin köy, kasaba ve sehirlerinden toplanmis, iskence görmüs insanlarla karsilastik. Vagonlardan indirildik ve dogruca deniz kenarina götürüldük. Açikta SMRIY adli bir silep duruyordu. Bizi kayiklarla gemiye tasimaya ve ambarina istif etmeye basladilar. Susuzluktan yaniyorduk. Bir teneke su, bir sari liraydi. Geminin hava delikleri kasitli olarak kapatilmisti. Hava alamiyor, sicaktan bayiliyorduk. Içimizde cinnet geçirenler vardi. Çarenin tükenmek üzere oldugunu görüyorduk. Bir ara istim vermeye basladilar. Hepimiz «Boguluyoruz» diye bagiriyor, geçirdigimiz agir sinir bunalimindan birbirimizi tokatliyorduk. Dayanamayanlar ölüyordu. Ayaklar altinda uzanip kaliyorlardi. Sonra ölenleri uzatilan vince koymamizi bildirdiler. Bir baktik ki, vince koyduklarimizi denize döküyorlardi. Arkadaslarimizdan Riza, geçirdigi siddetli sok sonucu kendini denize atti ve kayboldu. Bir arkadasimizi Yunan askeri süngülemis, onu da denize attilar. Bu istirap verici, dayanilmaz kosullar yetmiyormus gibi, bu kosullari daha da agirlasirdilar. Bu kez yine dayak atmaya basladilar. Sicaktan, sikintidan, susuzluktan cinnet getiriyor, yasam sinirinin sonuna geldigimizi saniyorduk. Tuz yalayan hayvanlar gibi, dilimizle içerde serin bir yer ariyorduk.»



Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol