İnsan ölmedikçe bir şey kaybetmiş olmaz. En tehlikeli uçurumlar kenarında dahi olunsa hayata olan bağlılık bitmez. Çünkü insan ölümle birlikte yaşar. Hayatta uğrunda savaşmadığı, bir gayretin içinde olmadığı şey onun değildir. Tanrı insana uğrunda savaştığı şeyleri ona nimet olarak vermiştir. Şu halde hayat bir mücadeledir. Bir yükün dağın zirvesine taşınmasıdır. Dağın eteğinde dolaştığımız sürece bir şey yapmış olmayız. Galiba bir Çin atasözüdür, "Herkes dağdan bir avuç toprak alsa dağ biter."
Dediklerimizle şuraya varmak istiyoruz. İnsan aynı pirzolayı yediği sürece değişim yoktur. İki yüz yıldan beri Türk toplumu ne kadar değişmiştir. Bir düşünsenize. 1839'dan beri Türk halkını yönetenler (Mustafa Kemal Dönemi hariç) hep devleti kurtarmak, onun çatısını onarmakla meşgul olmuşlardır. Oysa yıkıntı devletin temeliydi, çöküntü oradaydı ve onu ilk gören de Mustafa Kemal olmuştur. Halka ilk giden de O'dur.
Mustafa Kemal yaşadığı 57 yıllık ömründe "ZAFER VEYA HİÇ" dememiştir. Zafere koştuğu zaman yalnız kalmamıştır. Gerçi TEK ve YALNIZ ADAM'dı ama bu onun dehasından ileri geliyordu. Onun dehasının yüzde altmıştan yukarısı bir çalışmanın ürünüydü! "Demokrat Diktatör/ATATÜRK" adlı kitabında Bulgar diplomat ve yazar Poruşev, Mustafa Kemal için, "O kendi gerçeğinin insanıydı. Türk göğünden bir yıldız gibi kayıp geçti. Çalışmalarına gündüzler yetmedi, geceleri de ekledi. Yalnızlığını gidermek için içti."der.
Bugün O'nun adını ve devrimini anmadan Avrupa Birliği Şarkısı söyleyip seslerinin güzel olduğunu sananlar bir vefasızlığın içerisindedirler. Ortada 90 yıllık bir Cumhuriyet varsa, halk dünden bugüne farklı bir konumda ise bu O'nun sayesinde mümkün olmuştur. Kemirilen ve içi boşaltılan Cumhuriyet bugün dahi İslam dünyasına örnek olarak gösterilmektedir. Bugünkü iktidar laik olmadan demokrat muhafazakârlığını ilan etmiştir. Hadi canım sende, sen laik olmadıkça demokrat olabilir misin? Muhafazakârlığını da dini siyaset ve ticaret için kullanıldığını perdelemek amacıyla ortaya atmıştır. Elli yıldan beri bu ülkeden nice çapsızlara ikbal ve iktidar bu sayede nasip olmuştur. Fakat ne yazık ki halk elli yıldan beri başarısız olan bu kadroları iktidara getirmekten usanmamıştır. Şunca yıldan beri hem alkış hem şikâyet bu ülkede beraber yürümüştür. Yamuklardan doğrular kaybolmuştur. Yeni kuşaklar "DOĞRU"yu bulamaz hale gelmişlerdir. Bir gidiş ki Tanrı sonumuzu hayır eylesin.
"Evet, benim değildir şu ülke, eğer bir bitki gibi orada boy büyütmüşsem yalnızca. Emanet gibi yaşamışsa sadece. Eğer onu biraz da yapmamışsam, bu yurt benim değildir. Başka türlü söyleyeyim: İçinde tuzum yoksa benim değildir çorba. Emeğim geçmeden, bensiz kurulmuş bir şey benim olamaz." O halde bu ülkede karanlıktan şikâyet edenlerin kalkıp bir mum yakmaları gerekir. Ateş böceği kadar aydınlığı olanlar karanlıkların üstüne yürümelidir. "BEN AYDINIM" diyenlerin bu halkı aydınlık için mücadele ederken görmelidir. Çabaya, mücadeleye değer bir hayatımız olmalıdır. İnsan ve yurttaş olmanın hikmeti budur.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol