Türkiye'de kadinin dünü ve bugünü

Trakya Üniversitesi Atatürk Ilkeleri ve Inkilâp Tarihi Okutmani Dr. V. Türkan Dogruöz, Türkiyede kadinin dünü ve bugünü konulu arastirmasini 8 Mart Dünya Kadinlar Gününde siz degerli okurlarimizla paylasiyor. Iste tarihçi bir kadinin gözünden Türk kadininin gelisim süreci "Kadinlarin erkeklerle esit haklara sahip olmak yolunda verdigi savasin temsili baslangici 8 Mart 1857 yilinda ABDnin New York kentinde basladi. Konfeksiyon ve tekstil fabrikalarinda çalisan 40.000 isçinin insanlik disi çalisma kosullarina ve düsük ücrete karsi baslattigi grev, polisin saldirisiyla kanli bitti. Saldiri sirasinda çikan yanginda çogu kadin 129 isçi can verdi. Isçilerin cenaze törenine 100 bini askin kisi katildi. 1910 yilinda Danimarkanin Kopenhag kentinde toplanan 2. Enternasyonale bagli kadinlar toplantisinda, Almanya Sosyal Demokrat Parti önderlerinden Clara Zetkin, bu yanginda yasamini yitiren 129 kadin isçi anisina 8 Mart gününün Dünya Emekçi Kadinlar Günü olarak kutlanmasini önerdi. Kadin haklari hareketini, özellikle oy hakkini onurlandirmayi amaçlayan Kadinlar Günü önerisi oy birligi ile kabul edildi.
1975 yilinda Dünya Kadinlar Yilini ilan eden Birlesmis Milletler Örgütü, 16 Aralik 1977 tarihinde 8 Martin tüm kadinlar için Dünya Kadinlar Günü olarak kutlanmasini kararlastirdi. Kadinlara esit haklarin verilmesinin Dünya barisini güçlendirecegi kabul edildi.
Böylece 8 Mart, dünyada kadinlarin yüzyildir yürüttügü özgürlesme mücadelesinin kutlandigi ve kadinlarin güncel taleplerinin ifade edildigi bir gün haline geldi.31 yildir Türkiyede de kutlanan bu günde kadinin dünü ve bu gününü inceleyecek olursak toplumumuzda kadin; bütün Türk tarihinde oldugu gibi bugün de en saygin yerde, her seyin üstünde yüksek ve serefli bir varliktir. Türk kadini bugünlere ulasana kadar tarih süreci içerisinde konumunda birçok farkliliklar yasamistir. Geçirdigi bu asamalari bese ayirabiliriz; Islamiyet öncesi dönem, Islamiyetin etkisi altindaki dönem, Tanzimat dönemi ( ilk Batililasma dönemi ), Mesrutiyet dönemi ve nihayet Cumhuriyet dönemi. Simdi kisaca bunlara sirasi ile deginelim.
Ilk Türk devletlerinde devleti Hakan karisi Hatun ile birlikte temsil ederlerdi. Orhun Kitabelerinde su iki cümleyi daima beraber görürüz "DEVLETI IDARE EDEN HAN" ve "DEVLETI BILEN HATUN". Geleneklere göre sadece "Han emreder" sözleri ile baslayan bir emirname çikarilirsa geçerli sayilmaz, ancak "Han ve Hatun emreder" seklinde baslarsa geçerli olurdu. Hatta kizlar kendileriyle evlenmek isteyen erkeklerle düello eder ve yendikleriyle evlenmezlerdi. Bu gelenek kadinlarin da erkekler gibi iyi kiliç, kalkan kullanmak üzere yetistirildiklerini ve erkekler gibi dövüstüklerini, yani her alanda erkeklerle denk olduklarini bize ispat etmektedir.
Türkler, Islamligi önceleri tek tek, VIII. yüzyilin ortalarindan itibaren de toplu olarak kabul etmeye basladilar. Türk halki tarafindan Islam dininin kabulü ile Arap ve Fars gelenekleri Türk toplumuna girmeye basladi. Bunlardan biri kadinlarin erkeklerle esit yaratilmadigi ve yalniz kadin olmalari nedeniyle, zekadan yoksun olduklari inanci idi. Iste bu inanis, Türk kadinlarinin daha önce sahip olduklari haklarin tümünü yitirmelerine neden oldu. Insanlari asil ve gerçek din kurallarindan saptiran, Islam yasalarinin yanlis yorumu ve yanlis uygulanmasi olmustur. Çünkü Islam dininde kadinlara verilen önem Hz. Muhammedin sözlerinde ifade edilmistir. "Kadin erkek esittir ve toplumun öbür yarisidir.", "Karisinin haklarini gözeten kimse iyi bir Müslümandir." ve "cennet analarin ayaklari altindadir." sözleri buna en güzel örneklerdir.
XIV. yy. baslarindan XX. yy. baslarina kadar olan dönemde kadinin sosyal durumu günden güne geriledi. Kadin erkek iliskilerinde yeni esitsizlikler ortaya çikti. Herkes aile reisi olan babanin kesin otoritesini kabule mecbur oldu, veraset islerinde kadin her zaman az hisseyi aldi. Kadinin evlilikte kocasini seçme hakki olmadigi gibi siyasi ve sosyal haklarindan da hiç bahsedilmedi.
Ancak Islam dininin esaslarina göre, kizlar da erkekler gibi, dini egitime uyarlar. Çünkü peygamberimiz kadin ve erkegin okumasini, bilgi sahibi olmasini emretmistir. Bu itibarla kiz çocuklarin dini esaslari ögrenebilmesi için okumalari lazimdir.
1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanlari ile Osmanli halkina mensup kisiler arasinda fikri gelisme saglanmistir. Iste bundan sonradir ki yeni mekteplerin açilmasi ve kizlara verilen egitim ögretim tahsil imkanlari kadinlar arasinda aydin bir zümrenin olusmasina sebep olmustur. Bu fikri gelismeyi zamanin bazi dergi ve gazeteleri de desteklemistir. "Terakki" adi altindaki gazetelerde kadinlarin hem yazilari hem de kadin hayatina ait makaleler çikmaya baslamistir.
1876da Osmanli Devleti Kanuni Esasiyi kabul etmekle mesruti bir sekle girmistir; fakat bunda hiçbir suretle kadinlarin siyasi haklari söz konusu olmamistir. Kanuni Esasinin 114. Maddesinde kiz çocuklari da dahil, Osmanli Imparatorlugunda herkesin ögretimin I. kademesine devam zorunluluguna yer vermesi egitim isine Anayasa çerçevesinde önem verildigini gösterir. Kizlar için lise düzeyinde ögretim veren okullar ise, ancak 1913-1914 yillarinda Istanbulda açilabilmistir. Istanbul Kiz Lisesi, Erenköy, Çamlica ve Kandilli Kiz Liseleri gibi. Kiz ögrenciler için ilk üniversite de 1914te Inas Darül Fünunu adi altinda açilmistir. Amaç II. Mesrutiyet devrinde egitime geçen kiz idadilerine ögretmen yetistirmekti. Ayrica genel egitimin yaninda özel egitim gören, toplum hayatinda sivrilen kadinlar gibi, Ingilizce ve Fransizca ögretim yapan yabanci egitim kurumlarinda okuyanlar da vardi.
1867den itibaren kadinlarin teskil ettigi cemiyetler de faaliyete geçmistir. Bunlar harp yaralilarina yardim gruplari ise de, 1912de kurulan Taali-i Nisvan Cemiyeti Türk Müslüman kadinligi cemiyet hayatina alistiran erkeklerle beraber çalistigi ve fikirlerini yayma imkanlarini buldugu ilk resmi kurulustur; fakat bütün bunlar siyasi hak üzerinde, herhangi bir tartismayi meydana getirecek meseleyi ortaya atmamistir.
I. Dünya harbinden sonra Istiklal Mücadelesine atilan Türk milletinin erkek ve kadinlari ayni vatanperverlik ile ugrasmislardir.
Türk kadini askeri hizmetlere, elindeki silahla savasarak, kan dökerek, sehit vererek gönüllü olarak katilmis ve analik görevi ile beraber bu görevleri de layikiyla basarmistir. Buna zorlayan hiçbir yasa ve kanun yoktur. Olayin büyüklügü ve degeri de buradadir.
Simdi sayacagim isimleri belki ilk defa duyacak belki de bir defa daha hatirlayacaksiniz. Kara Fatma, Ayse Hanim, Kara Fatma Simsek, Hatice Hanim, Melek Hanim, Gaziantepli Yirik Fatma, Nazife Kadin Kurtulus Savasina katilan mücahit kadinlardan sadece bir kismidir.
Iste Türk kadinlarinin bir kismi cephede cesaretle savasirken cephe gerisinde olanlar da bos durmamis, kocalari, ogullari cephede savasirken cepheye sirtinda kagnisinda cephane tasimis askere giyecek ve yiyecek hazirlamistir. Ankara Ulus Meydaninda omzunda mermi tasiyan Türk kadini heykeli gelecek nesillere Türk kadininin Kurtulus savasindaki hizmetini, neler yapabilecegini kanitlayan bir simgedir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kadina Türk ordusunun saflarinda yer açan ilk kisidir, ilk askerdir, bu konuda yaraticidir.
Atatürk 1923te Izmirdeki konusmasinda "Suna inanmak lazimdir ki, dünya yüzünde gördügümüz her sey kadinin eseridir." diyerek Türk kadinina sonsuz destegini vermistir.
Cumhuriyetin ilani ile Türkiye yeni bir devlet rejimine girmis ve TBMMde yeni kanunlar hazirlanirken kadin vatandaslar da düsünülmeye baslanmistir. 1926 yilinda kabul edilen medeni kanun ile kadinin hukuksal haklarina sahip olmasi saglanmistir. Istanbulda kurulan Türk Kadinlar Birligi bu devrenin tesekkülüdür. Ancak bu tesekkül siyasi haklarin taninmasi için yeterli olamamistir.
Daha sonra, 3 Nisan 1930da belediye seçimlerine katilmak için yalnizca Türk olma sart kosulmus ve kadin mahalli seçimlere erkekle esit haklara sahip olarak katilmistir.
26 Ekim 1933te çikan köy kanunu ile muhtar, 5 Aralik 1934te de milletvekili seçimlerinde kadinlara seçme ve seçilme hakki taninmistir. Böylelikle Türk Kadini bu hakki diger birçok ülke kadinlarindan çok daha önce elde etmistir.
Almanya kadin haklari alanindaki savasimini 1848de baslatmis ve ancak 1918de kadinlara seçim hakkini saglamistir. Fransada ilk kadin bakan 1936da atanmistir. Italyada parlamentoda kadinlar ilk kez 1948 yilinda temsil edilmistir. Japonyada kadinlar bu hakki 1950de, Isviçrede ise ancak 1971de elde etmislerdir.
1973te Türkiyede Parlamentoda 18 kadin milletvekili bulunmaktaydi. Bu sayi o zamanki tüm milletvekillerinin %4,5ini olusturmaktaydi.
1935-1977 yillari arasinda Türkiye Parlamentosuna 69 kadin milletvekili seçilmis ve hükümete bir kadin bakan atanmisti.
1932de Türkiyede ilk güzellik yarismasi yapildi ve Türkiye Güzeli 1933 yilinda Dünya Güzeli seçildi.
Batida kadin haklarini elde edebilmek için uzun süreler savasim verilmisken, Türkiyede bu alanda zaten gecikilmis olmanin bilinciyle, kadinlarin bu ugurda herhangi bir savasimda bulunmasina gerek olmaksizin, Atatürk bizzat gerçeklestirdigi devrimlerle, bu haklari dogrudan kadinlara tanimisti.
Günümüzde kentlerdeki Türk kadinlarinin büyük çogunlugu çalismakta, erkeklerle esit ücretler almakta ve ailelerinin gelirine ve refahina katkida bulunmaktadir.
Bugünkü Türkiyede kadinin durumu, toplum içindeki rolü ve dis görünüsü, Batili toplumlardaki kadinlardan farkli degildir. Hemen hemen her meslek kadina açiktir. Kadin parlamenterlerin, diplomatlarin, doktorlarin, ögretmenlerin, mühendislerin, mimarlarin ve üst düzey yöneticilerinin sayisi oldukça yüksektir.
Türk kadinlari Atatürkün çizmis oldugu yoldan gitmek suretiyle, kendilerine taninmis olan haklarin degerlerini daha iyi kavrayacaklar ve bu haklarini ellerinden almaya kalkisacak olan hiçbir gücün müdahalesine izin vermeyeceklerdir.
Bu konuyu Atatürkün su anlamli sözleri ile tamamlamak istiyorum.
"Daha selametle, daha dürüst olarak yürüyecegimiz yol vardir. Büyük Türk kadinini çalismamizda ortak yapmak, hayatimizi onunla birlikte yürütmek, Türk kadinini ilmi, içtimai, iktisadi hayatta erkegin ortagi, arkadasi, yardimcisi ve koruyucusu yapmak yoludur"

Paylaş

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol