Büyümek, gelismeyle bir degildir
“Son yillarda ülkemizde ‘büyümek’ ve ‘gelismek’ kelimeleri dogru olmayan bir sekilde birbirinin yerine kullanilir hale geldi. Çogu durumda, sadece ekonomik büyüme anlamina gelebilecek rakamsal degisimler toplumsal gelisme ile yani insanlarin ihtiyaç duyduklari her alanda iyiye gidisle ayni seymis gibi sunulmakta. Basta iktidari elinde bulunduranlar, medyanin da yardimiyla yasananlari bu sekilde sunmaya devam etmektedir. Bu çerçevede Lüleburgaz ve Trakya'nin da göç alip büyümekte oldugunu söylemek mümkündür. Ancak büyümenin gelismeyle bir olmadigi açiktir. Burada büyüme, birileri sebepsiz zenginlesirken geri kalanlarin iyi yasam hakkinin kaybolmasi anlamina gelmektedir.”
Tüketim normallestikçe krizler de normallesiyor
Genel anlamda ülkede, özel olarak ise bölgede yasananlarin sadece Türkiye’ye mahsus süreçler olmadigini söyleyen Dedeoglu; “Dünyada kapitalist egilimler normallestikçe ülkeler ve devlet modelleri de maalesef bundan etkilenmektedir. Tüketime dayali süreçler normallestikçe krizler de normal hale gelmekte ve devamli krize giren bir sistem geçici çözümlerle ayakta tutulmaya çalisilmaktadir. Bu durum yüzyillardir da devam etmektedir. Kapitalizmin neden oldugu krizlere yine içeriden geçici çözümler bulmaya kalkismaktadir ki iki geçici çözüm önerisi savaslar ve kentlesmedir. Çünkü sanayilesmenin yarattigi sermaye fazlasinin emilmesi bu iki durumla mümkün olmaktadir. Bu iki durum ise çesitli strateji ve planlarla mümkün hale getirilmektedir. Toplumun çok küçük bir bölümünü olusturanlarin islerinde daralma yasanmasin diye diger insanlar, dogal varliklar ve gelecek dikkate alinmamaktadir. Tüketim toplumunun bireyleri bunu dikkate almadiklari her gün hayatlarindan çalmaktadir. Iste bu resimde ülkenin, devletin ve vatandasin durumuna bakmak gerekmektedir” seklinde konustu.
Açiklamasinin devaminda bu resmin yeni-liberal politikalarla boyanmis bir resim oldugunu ifade eden Hakan Dedeoglu, devlet gücünü kullanan iktidarlarin renginin de yeni-liberal politikalara uygun sekillendirildigini aktararak sözü söyle açti:
‘Büyüme’nin vatandasa faturasi agir oluyor
“Bu açidan iktidardakilerin isimlerinin degismis olmasi dünyaya farkli baktiklari anlamina gelmemektedir. Bir ülke 30 yil boyunca ayni bakis açisina sahip kisilerce yönetilirse o ülke haliyle dönüsür. Türkiye'de de bu dönüsüm yasanmaktadir. Yerlesim yerlerinin betonlasmasi, köylerin ve tarim alanlarinin yok olmasi, göç vb. sorunlar bu sürecin sonuçlaridir. Öte yandan devlet gücünün vatandasa ragmen kullanilmasi Türkiye'ye has bir durum da degildir. Ancak Türkiye geç kapitalistlesen bir ülke oldugundan ‘büyümenin’ faturasi agir olmakta ve vatandasin cani daha çok yanmaktadir.”
Hakan Dedeoglu, bununla baglatili olarak Basbakan'in ‘Ergene Nehri'ni CHP'li belediyeler temizlemedi; ama biz temizleyecegiz’ demecinin samimi olmasini bekledigini belirterek cümlelerini söyle sürdürdü:
Ergene’nin kirliligi rant temellidir
“Çünkü bu Anayasa'nin yürütmeye verdigi bir görevdir. Zaten kendisi de bunu DSI eliyle yapacaklarini belirtmis. DSI her seyden önce yerel yönetimlerin degil, merkezi iktidarin kontrolünde bir devlet kurumudur. Biz, gönüllülükle, yillardir DSI vb. kurumlarla isbirligi halinde birtakim çözümler üretmeye çalismaktayiz. Bu nedenle bu demecin kesin çözümler adina gecikmis oldugu kanisindayim.
Ancak incelendiginde Ergene Havzasi'ndaki çarpikliklarin, toplumsal çikara hizmet etmekten çok uzak menfi girisimlerin ve kisa vadeli büyüme stratejilerinin sonucu oldugu görülecektir. Ve bu stratejiler su anda da devam ettirilmektedir. Bakin Istanbul'da yasananlara! 2009'da onaylanan 1/100.000'lik Istanbul Çevre Düzeni Plani bir çirpida görmezden gelinebiliyor ve planda yer almayan (zaten almamasi da gereken) 3. Köprü ya da Kanal Istanbul gibi projeler mükemmel projelermis gibi sunulabiliyor. Böyle bir zihniyetin Ergene Nehri konusundaki samimiyetini sorgulamamak maalesef mümkün degildir.
Çünkü Ergene Nehri'nin kirliligi Istanbul'un bugün de devam eden rant temelli büyümesinin bir sonucudur. Dahasi bu kirlilik basta Havza'daki insanlar olmak üzere tüm Marmara Bölgesi'ni ve hatta komsulari etkilemektedir. Her insan temiz ve saglikli bir çevrede yasayip alinan kararlara istirak edebildigi bir kentte ikamet etme hakkina sahiptir. Ancak bu hakki hak etmesi için gelecegi sekillendiren planlarin bilicinde olmasi gerekmektedir.”
Hakan Dedeoglu açiklamasinin sonudan sözü 1/25 binlik planlara getirdi ve sunlari söyledi:
Önemli olan toplumsal adaletin yaninda olmaktir
“Trakya'da 3 il, 86 belediye ve 750 köy bulunmaktadir. Bölgenin plansiz büyümesi sorununa çözüm olmasi amaciyla Trakya Üniversitesi ile Çevre Bakanligi arasindaki esgüdüm sonucunda 1999 yilinda ülkemizin ilk 1/100.000'lik bölgesel çevre plani olan ‘Ergene Havzasi Çevre Düzeni Plani’ çalismalarina baslanmis ve plan 2004'te dönemin Çevre Bakani Osman Pepe tarafindan onaylanmistir.
Ancak, Trakya'daki dogal varliklari ve kaynaklari sürdürülebilirlik çerçevesinde ele alan bu planlamayi yeterince ‘karli’ bulmayanlar ve bunu Istanbul'un Trakya'ya dogru büyümesinin önünde engel görenler, bugün 3. Köprü ve Kanal Istanbul'u da planlayan Istanbul Metropoliten Planlama Dairesi (IMP) eliyle alternatif planlar yaptirarak Ergene Havzasi Çevre Düzeni Plani'ni delmeye çalismaktadirlar.
Daha da üzücü olan, birkaçi hariç bütün Il Genel Meclisi üyelerinin Trakya'nin altini oyan alternatif planlara onay vermis olmalaridir. Bu nedenle mesele kesinlikle parti meselesi degil, bakis açisi meselesidir. Ve Trakya'da, Lüleburgaz'da takim tutar gibi parti tutmak bizi kesinlikle aydinlik bir gelecege götürmeyecektir.
Burada aslolan bölgemizde neyin, nasil planlandiginin bilincinde olarak, toplumsal adaletten yana tavir almaktir. Çünkü kirlilik yalnizca bir çevre felaketi degildir; insanlarin doga hakkinin ve kent hakkinin gasp edilmesidir.”
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol