Asya'da maymun yakalamak için bir çesit tuzak kurarlar, kullanirlarmis. Hindistan cevizi, tek malzeme olarak bulunurmus ortada. Maymun, Hindistan cevizine hayran. Cevizin altina ince bir yarik açilir ve oradan içine tatli bir yiyecek konur, gövdesi, maymunun elinin açikken girebilecegi kadar büyüklükte özenle oyulur ve iple bir agaca veya yerdeki bir kaziga baglanirmis. Maymun, tatlinin kokusunu alir, yiyecegi yakalamak için elini içeri sokar. Elini Hindistan cevizinin içine soktugunda, tatli malzemeyi yakaladiginda ve elini yumruk yaptiginda…
Çeker elini ama…
Yiyecek elindeyken disari çikaramaz…
Çikarmasi olanaksizdir. O yumruktan ötürü gelmez o el disari. Avcilar gözetlemektedir. Biraz sonra gelirler. Maymun avcilari görür, panige kapilir ama kaçabilmesi mümkün mü?
Bu durumda nedir maymunu tutsak eden?
Belki hiçbir sey. Yalnizca, hirsinin beterine ugramistir. Oysa bir tek sey yapabilse…
Elindeki yiyecegi birakmak için yumruk durumundaki elini açabilse, o an sahip oldugunu sandigi seyi birakmayi göze alabilse…
Basaramaz açgözlülügünü terk etmeyi. Hiç yok mudur bu tuzaktan kurtulan maymun?
Vardir. Çok nadir de olsa görülür'müs…
Gelelim bize!
Biz de ömrümüzün hemen her döneminde ve kertesinde tuzaklara düsmüyor muyuz?
Biz de olur olmaz bagimliliklarimizin pesinde kosturmuyor muyuz kör tay gibi?
Oysa, gereksiz bagimliliklarimizdan ötürü basimizi belaya salan gildirgiçlarimizi bir terk edebilsek, zaruri olmayan gereksinimlerden vaz geçebilmeyi bir basarabilsek. Çünkü, sahip oldugumuzu düsündügümüz ama aslinda bizi hirsimizin odak noktasindan yakalayan ne kadar da çok tuzaklarin oldugunu bir algilayabilsek.
Bir kere…
Konusarak haberlesmemizi saglamaya yarayan su cep telefonlarinin envai çesitlerine dünyalar kadar para sayarken, biraz daha bilinçli davranmayi aklimiza getirebilsek. Han gibi evlerimiz ve oda üstüne odalarimiz. Kullaniyor muyuz yeterince. Demek ki daha küçük boyutlu evlerimiz olsa, yine de adam gibi yasayabildigimizi görecegiz. Bir de ev üstüne ev. Bir orada, bir burada, bir surada, bir de taaa…
Dolaplarimizda türlü çesit modalara uygun elbiselerimiz üst üste yigilmaktan baska bir ise yaramadigi gün, onlarla vedalasmayi…
Veya onlar dolabimizin bir kösesinde asim takim beklerken yenilerini almamayi…
Evlerimizde kitap dolaplarimiz var ya… Tiklim tiklim dolu ya… Kaçta kaçini okumusuzdur? Zaten okumayi pek aliskanlik durumuna getirememis bir toplumun elemanlariyiz. Öyleyse yiginlarca kitabimiz olmakla övünmek yerine yeni yöntemler gelistirebilsek…
Aslinda bizi surdan suraya götürebilecek basit otolarimiz olabilirdi. Oysa biz hep yeniden yenisini alip kapimiza çekmeyi hüner saydik. Çünkü yasam yerine göre sidik yarisiydi!
Alt yani zamani anlayabilmek için gerekli olan saatlerin bile alabildigine lüksünü takmaya çabaladik bilegimize. Kimimiz üç kurus arttirdigimizda, kimimiz emekliligimizde kenara üç bes kurus koyduk koymadik, hemen denize nazir bir yazlik almaya özendik. Maddi olarak yordu bizi. Hafta sonlari gittik gidemedik. Gitsek te geri dönüslerde burnumuzdan geldi… Ama ne gam! Yazligimiz var demek hep gene dost düsman arasinda ayricalikli bir haz veriyor. Içsek te içmesek te, sagligimiza verdigi zarari hesap etsek te etmesek te, evimizin bir kenarina bar yapmaya gayret ettik, gelen giden görsün de söylesin diye. Alt alta, üst üste koltuk takimlari, sehpalar, etajerler, büfeler, vitrinler yigdik evlerimize. Alt yani kiytirik dizileri ve sünepe, yilisik magazin züppelerini izlemek için televizyon alicilarinin son modellerini ve alabildigimizin en büyük ekranlarini tiktik evimizin bas kösesine. Daha neler, daha da neler…Sonunda, elini Hindistan cevizine kaptirip yumrugunu açmayi akil edemeyen ve avcilara yem olan maymuna benzeyip kendimizi kapitalizme oyuncak ettik. Bunu nasil algilariz, nasil akillaniriz bilmem.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol