Türkiye, Avrupalı olmak istedikçe Avrupa'nın kendisini geri çektiği, nazlandığı görülmektedir. Bir takım girişimlerle Avrupa'nın yolu açılmaya çalışılmış olsa bile sonuç almak mümkün olmamıştır.
Türkiye'nin Avrupalı olma isteği Osmanlılar zamanında, 1839 yılında başlamıştır. Osmanlılar 1856 yılında idari ve hukuki düzenlemeler yapmış, bazı kurum ve kuruluşları hukuki değerleri Avrupa'dan almışlardır. Bu yıllarda Belediyeler kurulmuş, mülki idareler meydana getirilmiş, devlet idaresinde Mutlakiyet'ten Meşrutiyet'e geçiş yapılmıştır. İdarede, hukukta bütün örnekler Avrupa'dan alınmıştır. Avrupa, taklit edilmiştir. Fakat ne var ki Avrupa'ya benzemek, Avrupalı olmak mümkün olmamıştır. 1923'te Cumhuriyet'e gelindiğinde Mustafa Kemal köklü devrimler yapmış, insanların ve ülkenin yörüngesini Doğu'dan Batı'ya çevirmiş ise de Türkiye bir takım müzakere konuları ile oyalandırılmıştır. Son Avrupa Birliği ile yapılan anlaşmalar sonuç vermemiş, bir süre önce de müzakereler tümden kesilmiştir. Fransa 5 maddenin görüşülmesini VETO etmiştir. Fransa, müzakerelerin ucu açık demiştir. Yani "Sonsuza kadar görüşürüz, müzakerelerin ucu açık" denmiştir. Bir anlamda bu müzakerelerle Türkiye Avrupa Birliği'ne alınacak anlamına gelmiyor demek istenmiştir. Bu süreç yani Avrupa ile son müzakereler 54 yıldan beri devam etmektedir ki sonunda Sayın Başbakan Avrupa'nın kapısında bu kadar yıl beklenilmez ki demek zorunda kalmıştır.
Birkaç gün önce ülkemize gelmiş olan Alman Başbakanı Merkel Avrupa Birliği müzakerelerine Yeşil Işık yakmıştır ama Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine ise kuşku ile baktığını ima etmiştir. Zaten "Ucu Açık Müzakere" tarzının da bu anlama geldiğini herkes bilmektedir. Alman halkının yüzde 80'inin Türkiye'nin üyeliğine karşı olduğu da dillere destandır. Fransa da aynı tutum içerisindedir. Avrupa Birliği'ne girmenin üyelerin tümünün oyları ile mümkün olduğuna göre bugünkü şartlarda Türkiye birlik üyesi olamayacak demektir.
Peki Türkiye Avrupa Birliği'ne kızıp yüzünü, yönünü Araplara, Asya'ya ya da Afrika'ya mı çevirsin?
Türkiye 200 yıla yaklaşan Batılılaşma Politikası'ndan vazgeçemez. Gerçi ATATÜRK bu politikaya, bu hedefe Batılılaşma demiyor, ÇAĞDAŞLAŞMA diyor ama Türkiye'nin tarihsel hedefi aynıdır. BATILILAŞMA'dır, ÇAĞDAŞLAŞMA'dır. İnsanlık ve uygarlık değerleri bu coğrafya bölgesindedir. Ürettiğimiz şeylerin büyük kısmını da Avrupa'ya satmaktayız. Avrupa'da 3-4 milyona varan çalışanımız vardır. Orada bir lobi oluşturmuşlardır. Avrupa idari mekanizmaları içine girmiş Türkler vardır. Onlar ülkeleri Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne alınması için yoğun biçimde çalışmaktadırlar.
Şüphesiz bir gün Türkiye birliğin üyesi olacaktır. Ancak O, BİR GÜN gelinceye kadar Türkiye kendi içinde Avrupalı olmak için çalışacaktır. Papaz'a kızıp Roma'yı yakacak değildir. Türkiye çağdışı kalmış, zamana uyum sağlayamamış kültür ve geleneklerini değiştirmek, güncelleştirmek zorundadır. Asya'da, Japonya böyle bir Uygar Devlet olmuştur. Türkiye'nin Araplardan alacağı bir şey yoktur. Çünkü Arapların dünyada bir ağırlıkları yoktur. Toplanıp dağılmakla tanınmışlardır.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol