Cumhuriyeti kuranlarin önde gelen bir sektörü yoktu. Onlar için sektör ulusun bütünü idi. Ulusun bütün sorunlari sektörleri içeriyordu. Eger önde tuttuklari bir kesim yok muydu diye soracak olursaniz bunun Tarim Kesimi oldugunu, köy ve köylüler oldugunu söylemek mümkündür. Ancak zaman içersinde sanayici, is adami yetistirmek, bu kesimi yaratmak elbette cumhuriyetçilerin önemli sorunlarindan biri olmustur. Devletçilik yoluyla sorunlari çözmek süphesiz basta geliyordu. Daha sonra Karma Ekonomi ile kalkinma gündeme getirilmistir ki bu yöntemde Halk-Devlet Isbirligi öngörülmüstür. Fakat bütün bunlari ayri ayri bir sektör olarak kabul etmek dogru degildir. Belki tümü bir sektörü olusturuyordu. Ancak çok partili hayata geçtigimiz 1950 baslarinda sanayi sektöründen söz edilmeye, HALK SEKTÖRÜ'nden bahsedilmeye baslanmistir.
Halk Sektörü'nü bu yillarda öne çikaran Politikaci Esnafi olmustur. Atatürk'ün çevresi yazarlarindan Falih Rifki Atay bir kitabinda bu Halk Sektörü'nün HALK DALKAVUKLUÄzU SEKTÖRÜ oldugunu söyler. Halkin siyasetçiye, siyasetçinin halka dalkavukluk ettigini ima eder. Zaten ÜLKEYE GÖRE YÖNETIM de bu yillarda, HALKA GÖRE YÖNETIM biçimine dönüsmüstür. Popülist politika, popülist uygulamalar zamanin siyasetçilerinin vazgeçilmez bir YENI DÖNEM HALKÇILIÄzI olmustur. ORTANIN SOLU, asinan bu siyasetin alternatifi olarak ortaya çikmistir. Sagcilik ne kadar halka göre olmussa Türk solu da o kadar popülist olmustur. Rahmetli Ecevit, "Toprak isleyenin, su kullananin" demistir. Ancak ne suya, ne topraga el atmistir. Ecevit, bunu 1960'li yillarda ekonomiye dahil ederek, sanayi sektörüne alternatif HALK SEKTÖRÜ demistir. Yani halkin da ekonomik bir gücü oldugunu söylemeye, bu amaçla toplantilar yapmaya, halkin kendi arasinda güç birligi olusturmasini dile getirmeye baslamistir. Ancak bütün bunlarin içinde günümüze iki sektör güçlenerek gelmistir. Bunun biri SANAYI SEKTÖRÜ, digeri DALKAVUK SEKTÖRÜ'dür. En güçlü sektör de bu olmustur.
Sanayi Sektörünü, sanayiciler olusturmustur. Dalkavuk SEKTÖRÜ'nü ise politikaci esnafi ile halk meydana getirmistir. Su var ki politikacilar Halk Dalkavuklugu yaparken halkin da siyasetçi kesime takiyye yaptigini unutmamak gerekir. Aslinda 60 yillik çok partili hayatta en fazla ve en hizli büyüyen sektörün de bu oldugunun altini çizmek lazimdir. Yani özetle demek istiyoruz ki Devr-i Demokrasi döneminde siyasetçinin halka, halkin da siyaset esnafina Yesil Isik yaktigi inkar edilemeyecek bir gerçektir. Bu karsilikli ikbal ve iktidar düsü çikar hesabi ülkeyi bugünkü duruma düsürmüstür. Çarsaf, türban, kamyon dolusu kömür, file dolulari iase bir yerde odaklanmistir. Halk Dalkavuklugu ve Halka Göre Yönetim biçimi ile buraya gelmisizdir. Durum iç açici degildir. Çünkü Cumhuriyet'in Hedefleri, çagdaslik görüntüleri kaybolmustur. Partiler, parti Genel Baskanlari neredeyse ikbal ve iktidar için bütün yollari mesru görecek bir hale gelmislerdir. Demokrasimizi alaturka hale getiren de bu tutumdur.
Sormak lazimdir: Biz niye halki aldatarak, dogrulari, gerçekleri saklayarak siyaset yapiyoruz? Demokrasilerde Siyasi Ahlak diye bir sey vardir. Batili demokrasilerde bu tür örnekler çoktur. Oralarda siyasetin ahlaki, siyasetin fazileti, ülkenin çikarlari önde tutulurken, bizde bunlarin gözardi edilmesi bir sey ifade etmiyor mu? Birakalim bu alaturka siyaseti. Siyaseti kirletmeden, siyaseti daha seffaf hale getirerek politika yapmanin yolunu bulalim. Dogru degil mi?
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol