TUNA NEHRI

dünün devami...
TUNA NEHRI
Hazir su ile ilgili hikaye anlatirken çobanin birinin agasindan aldigi paralari sopasinin içine saklar. GARAGU (SOPA) veya KARAGU (SOPA) ucu çengel gibi koyunlari çevirmek için kullanilir. Çoban, sopasini bir gün Tuna Nehrine düsürür. Yillar sonra çoban buralara göç eder. Bir bakar ki sopasi Kaynarcada bir kahvede asili. Bu sopa benimdir. Kahve sahibi sopayi Kaynarcadaki kaynaktan bulugunu söyler. Adam yine o sapo benim diye israr eder. Ispat et derler. Adam sopayi alir. Bunun içinde su kadar altin vardir der. Sopanin ucunu açar ve altinlari çikarir sayar. Herkes sopanin Tuna'dan Kaynarcaya kadar nasil geldigini merak eder. Bu hikâye dilden dile dolasir. Dilerim bilim adamlari bu konuyu da arastirirlar. Kizilcikdere'nin okulu ile devam edelim. Tahtadan bir ilkokullari varmis ilk önce. Bodrum'a odunlar yerlestirilmis. Bugünkü ilkokul oranin yerine yapildi.Okul'un her tarafi tahta oldugundan döseme tahta oldugundan dolayi ögrencilir kalemleri bodrum kata kaçarlarmis. Hatta hasara ögrenciler kalemleri toplar arkadaslarina dagitirmis. Sohbete katilan Mustafa Köse adli kardesimiz bir defesinda tahtanin kirildigini ve ayaginin siyrildigini ve iki tahta arasinda sikistigini söyledi.Ilkokul sonra benzinligin arkasina yapildi. Simdi eski okulun yerinde. O zamanlar Ismet Hoca Ögretmendi. Hayvancilik ve çiftçiligiciligi ögretmek için okulda hayvanlar bile varmis.
Hatta Ismet Hocanin bir de kamyoneti varmis. Bugünkü ellilik ögrencileri ano jip diyorlar. Jipin arkadsinda pulliuklari çekecek yeri varmis. Ismet hoca çiftçiligi böyle yapmaya çalisirmis. Tavugu ver çesitli havyalari varmis. Keske bugün de okullarda bunlar olsa. Topragi tanimayan küçücük bir sinekten korkan agaci ve yesili dikmesini bilemeyen ne çok ögrencimiz vardir.
Sevgili Milliegitim Yetkililerim, ögretmenlerim Istanbulda bazi okullarda artik kümeslerde var. Ben asi yapmayi ve kompost hazirlamayi slkokulda ögrendim. Bana kalsa bütün çocuklari tarlalara salarim. Sakin anneler bana delirmesin. Topragin kokusunu almayan çocuklarimiz nasil topragina sahip çikabilir. Hepsi sehre kaçar. Kizilcikdere de meralarin çiftçiyer tarla diye dagitildigini hayvanciligin nasil geriledigini söylemistim. Köyde birde koç deposu var. Bir zamanlar buralara merinoslarda getirirmis. Ama ne yazik ki hayvancilik geriledi. Köylü agir sanayiyi destekledi diye köydeki sanat ve çiftçilik geriledi.
Köyden kente göç bu köyümüzü de etlilemis. En fazla göçümüzü Istanbula verdik. Hemen hemen buradakiler kadar Istanbulda da nüfusumuz var diyor. Hürriyetten gazetesinden Ismet Ulug Solak köse yazari kardesimize buradan merhaba diyoruz.
Gençlerden doktorlarimizü, subaylarimiz Istanbulda 500 evler dernegine de merhaba demek isterim. Aslinda Kofçazlilar ve Trakyalilar dernegi de varmis Istanbul da. Ögretmenlerimiz, askerlerimiz, hemsirelerin, memurlarimiz bu köyden yetisen herkese merhaba. Son bir not olarak eklemek isterim 1936 da Bulgaristandan daglilar gelmis. 1953 lerde Romanyadan göçler almis Kizilcikdere. Köyde bir tarim krdei kooperatifi, benzinlik sinirli sorumlu kalikinma kooperatifi, 4 kahvehane, 1 saglik evi var ama saglik evine haftada bie doktor geliyor. En mühimi nüfusumuzun 700 civarinda oldugunu 180 haneli bir köy. Bu kadar zaman içinde hiç gelismemis.
250 haneden 180 haneye düsmüs ama hiç artmamis. Bu köyün üzümü, pekmezi, hardaliyesi geleneksel bugünlere kadar gelmis. Bugünlük bukadar demeden önce Beypinarli üretken bir çiftçi hanimla tanistim bugün. Beypinarlarinin bir düven tahtasi yüzünden Kizilcikdereye yerlesmeyip balkanlarda Beypinari köyünü kurmalarina ne jadar çok kizdigini söylüyordu. Bence bunada sonra merhaba demem gereken köy Beypinari olmali.
Hosçakalin.
e-mailhaticekunt@gazetrakya.com

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol