TRAKYA’DA ÖYKÜSÜ BİTMEYEN SAVAŞ BALKAN HARBİ VE BOZGUN -13-

1912 yılının Ekim ayında Balkanlar’ı etkisi altında bulunduran soğuk ve yağmurlu havaya şimdi kan, barut, ateş ve ölüm saçan bir başka hava daha karışmış oldu. Yıllardan beri Balkan ülkeleri bir savaş hazırlığı içindeydiler buna karşılık Osmanlı devleti 80.000 savaşkan yiğit askeri terhis etmekte, onları aileleri yanına göndermekte bir sakınca görmüyordu. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Karadağ savaş ilan edince Osmanlı Hükümeti terhis ettiği askerleri geri çağırmak zorunda kaldı. Esasen Balkanlar’da siyasi ve askeri anlaşmalar bir savaş kararı ile noktalanınca Osmanlı Devleti 30 Eylül 1912’de seferberlik çalışmalarına başlamıştı. Ama bu konuda çok geç kaldığı çok geçmeden anlaşılmış oldu. Balkan Savaşı bir "yıldırım" ya da "baskın savaşı" değildi. Daha yıllar önce "geliyorum" diyen bir savaştı. Her şey açık ve gerçekti. Trakya’da ve Balkanlar’da yaşayan halk böyle bir savaş çıkacağını sezinlemişti. Çünkü birlikte yaşadıkları Rum, Bulgar, Sırp, Arnavut halklarıyla tahrik veya korkutmak amacıyla olsun savaştan rahatlıkla söz edebiliyorlardı. Yalnız bundan Osmanlı Devleti habersiz görünüyordu. Bunun için gafil avlanmıştı. Her savaşta halklar suçsuzdur. Balkanlar’ı bir "Barut Fıçısı" durumuna getiren savaş fikrini taşıyan emperyalist güçlerdi. Onlara göre, Balkanlar’dan, Rumeli'den Türkler’i "Tasfiye" etmek zamanı gelmişti. Yüzyıllardan beri izlenen politika bu idi. Kabaran hırslar, gem almayan istekler Neron'un Roma'yı yakışı gibi bir hareketle Balkanlar’ı, Trakya'yı ateşe vermeye yetiyordu. Ama büyük ülkeler böyle demiyorlardı. "Büyük devletler Balkanlar’da statükonun değişmesine taraftar değillerdi." Onlara göre muhtemel bir savaşı Osmanlı ordusunun gücü önlemeye yeterdi. Savaş çıkıncaya kadar da Osmanlı Ordusu seferberliğini tamamlayabilirdi." Yabancı çevrelerin Balkan Savaşı öncesi görüş ve düşünceleri böyleydi. Oysa gerçek hiç de onların düşündükleri gibi değildi. Bir kez "Zaman ve koşullar" Osmanlı Devleti’nin aleyhinde idi.
BALKAN SAVAŞI’NA HAZIR DEĞİLDİK
Osmanlı Devleti’nin Balkan Savaşı’na hazır olmadığı kesin olarak belli olmuştur. Önce imparatorlukta sosyal, siyasal, kültürel ve dini birlik yoktu. Ekonomik yönden ise katlar ve ırklar arasında büyük farklar bulunuyordu. Bir hesaba göre Balkan Savaşı sırasında "Balkanlar’da 3 milyon Türk'e karşılık 3,5 milyon Sırp, Bulgar, Romen, Yahudi, Rum ve Kıpti" vardı. Ordu İttihat-itilafçı diye ikiye ayrılmıştı. Üstelik disiplini bozuktu siyaset çamuruna bulanmıştı. Savaşı isteyenler olduğu kadar istemeyenler de vardı. Gazi Ahmet Muhtar Paşa Hükümeti’nde büyük isimler bulunmasına rağmen "Büyük Akıllar" yoktu. Hepsi yaşlı, yorgun, bezgin ve yeni koşulları getiren bu savaşın üstesinden gelecek kişiler değildirler. İşin en garip tarafı Başkomutan Ahmet İzzet Paşa Yemen’de bulunuyordu. Toplumda ruh, moral sağlığı diye birşey yoktu. Yıllardan beri toplumun bu yanı olumsuz propangadalar, cereyan eden acı olaylarla hastalanmıştı. Toplum eğitimsizdi. Ordu seferberliğini yapamamıştı. Haberleşme ulaşım olanakları kıttı. Babıâli bir savaş planından yoksundu. Bu döneme ilişkin ilginç bir araştırma yapmış bulunan Hintli Doç. Dr Feros Ahmed "yeni düşmanlarla yeni bir alanda savaşmak için ordu maddi ve manevi olarak hazır değildi. Makedonya(Selanik, Manastır, Kosova)da bir savaş çıktığında burada uygulanacak planlar elde mevcut değildi. Ordu örgütlenmemişti." diye yazmaktadır. Osmanlı Türkiye si hazır olmadığı bir savaşa girmişti. Artık yapılacak şey, mümkün olduğu oranda ulusal seferberliği gerçekleştirmek, savaşı göğüslemektir. Her ne kadar savaş normal düzeni bozan bir olaysa da buna katlanmak risklerini hesaplamak zorunluluğu vardır. Fakat her şeyden önce bir savaşa girmeden önce" ASKER, ZAMAN ve DİSİPLİN" faktörlerini dikkate almak gerekir. Ama ne var ki bu yapılmadı. Elbet bunun sorumlusu başta politikacılar, devleti yönetenler, yüksek komuta heyeti idi. Tarih bunu böyle yazar.
Yazının devamı var...

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol