Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ülkemizde 29 kıdemli Gazeteci Yazara Şeref Hatıra Plaketi vermiştir. Bu 29 gazeteci arasında bendeniz de var. İstanbul Gazeteciler Merkezinde düzenlenen tören aynı zamanda Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin 68, Cemiyetin çıkardığı "BİZİM GAZETE"nin de 20. yıldönümleri idi. Törenlerde bir konuşma yapan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto plaketle onurlandırılacak kıdemli gazeteci yazarları övmüş, gazetecilikteki ustalıklarını genç gazetecilerin dikkat ve ilgiyle okuyup yararlanacaklarını söylemiştir. Bu münasebetle benim katılamadığım törende gazeteci arkadaşlar meslekte yaşadıkları anılarını anlatmışlardır. Ben de gazeteci yazarlığa nasıl başladığımı aşağıya yazacağım anıyla anlatmış olacağım.
"Yıl 1947. Kepirtepe Köy Enstitüsü 5/C sınıfında öğrenciydim. O sıra sınıfımız okulun haftalık nöbetindeydi. Okulun çeşitli yerlerinde bir hafta nöbet tutmak İş Eğitimi Dersi sayılırdı. Nöbetçi sınıf bir hafta okulun temizliğinden, yemek servislerinden, yemekhane ve yatakhanelerin temizliğinden, ahırdaki hayvanların bakımından, meydanların, sınıfların temizliğinden, kütüphanenin açık tutulmasından sorumluydu. Nöbetin bittiği pazartesi günü sabahleyin derselere başlamadan önce öğrenciler bir hafta içinde gördükleri aksaklıkları dile getirip eleştirilerde bulunurlar. Nöbette olduğumuz haftada ben ahırlarda nöbetçi idim. "GAYEMİZ" adlı bir yazı yazmıştım. Nöbetçi Öğretmenimiz ise Cavit Orhan Tütengil'di. Öğretmenler de bir hafta öğrencilerle birlikte nöbet tutarlardı. Öğrenciler onları da eleştirmek hakkına sahiptiler. Bu nedenle nöbet yerlerini sık sık denetlerlerdi. Tütengil Hoca bu nöbet konusunda çok titiz davranırdı. İlkeli yaşayan biriydi. Ondan çok şeyler öğrenmişizdir.
"GAYEMİZ" adlı bir yazı yazmıştım. Nöbetçi arkadaşlara haber vererek yazımı okula 5 km. mesafede olan Lüleburgaz'a götüreceğimi, orada çıkan ÖZDİLEK GAZETESİ'ne bırakıp hemen döneceğimi, beni idare etmelerini söyledim. Yazımı götürdüm, gazeteye bırakıp hemen geri döndüm. Yaklaşık 2 saat nöbetten ayrılmıştım. Fakat nöbetten ayrıldıktan biraz sonra Cavit Orhan Tütengil Hocamız ahırlara geliğ denetleme yapmış. Beni göremeyince, nerede olduğumu sormuş. Arkadaşlar doğruyu söylemişler, Lüleburgaz'a gazeteye yazı götürdüğümü söylemiş. Lüleburgaz’dan döndüğümde Tütengil Hoca kendisini görmemi söylemiş. Geldiğimde doğru Nöbetçi Hacamızın huzuruna çıktım. Yazı yazmama, yazıyı 5 km. ötede bir gazeteye götürmemi iyi karşıladığını, yapılması gerekeni yaptığımı, yazı yazmanın kolay olmadığını, bunu yaptığım için takdir ettiğini söyledi. Ancak dedi, "nöbeti bırakıp gitmeni doğru bulmadım. Nöbet önemli bir vazifedir, bırakılmaz" dedi ve "bu yüzden seni disiplin kuruluna vereceğim" diye söyledi. Bir süre sonra Disiplin Kurulundan vazifeyi bırakıp gittiğim için bir hafta okuldan uzaklaştırma cezası aldım. Gazete yazarlığım böyle başladı. Bu olay bana ders oldu. Hayatta resmi ve resmi olmayan vazifelerimde bu dersi hep göz önünde tuttum. Yazı yazdığım gazetelere yazılarım en kötü şartlar altında dahi zamanında vermeye özen gösterdim. 67 yıldan beri de rahmetli Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil'in "VAZİFE BIRAKILMAZ" sözünü aklımdan çıkarmadım. Tütengil Hoca ile de hiçbir anlaşmazlığım olmadı. Kendisini sevmiş ve saymışımdır. Kendisi ülkenin bir çivisinin dahi kaybolmasına tahammülü olmayan biri idi. 1970'li yıllarda hainler ona da kıydılar. Nur içinde yatsın. Fikir üreten bir bilim adamıydı. "Biz ağaç kütüğünü yastık saymış, tuzla bibere ekmek banmış, beyaz ekmeği siyah ekmeğe katık yapmış insanlarız" derdi.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol