TERIM ÇOKTAN BITMISTI

Hani Galatasaray'i dört yil üst üste lig sampiyonu yapmisti. Ardindan da UEFA kupasini kazandirmisti. Onun ödülünü de teknik direktör olarak Avrupa'ya giderek almisti.
Havasindan geçilmiyordu. Saniyorduk ki o, Italya'da bir futbol takimina teknik direktörlük yapmayi sürdürdügü sürece Türkiye her bakimdan kurtulacakti. Türkiye'nin dis borçlari sifirlanacakti örnegin. Türkiye'de issizlik biçakla kesmis gibi bitecekti. Memur maaslari yükselecek. Isçi haklari tavan yapacak. Hükümetler bile bu olumlu havadan esinlenerek, bundan böyle aldiklari bütün kararlarda halkin, vatandasin insanca haklarini göz önünde bulunduracak. Türkiye'de trafik kazalari bitiverecek. Insanlar artik sokaklara, caddelere çöp atmayacak, tükürmeyecek, böylece piril piril, Avrupai sokaklarimiz, caddelerimiz olacakti. Daha neler neler.
Fatih Terim'den her söz açilista, Atatürk'ü bile unutuyor, Peygamber'i es geçiyor, futbolun ve Fatih terimin askina, sevdasina, tüm kutsallarimizdan cayiyor, tüm kisisel sevinçlerimizden ödün veriyorduk. Yeter ki Fatih Terim'imiz yasasin. Çok yasasin. Çok kazansin. Yeter ki Fatih Terim'imize zeval erismesin. Öylesine bir sevdaydi Fatih Terim.
Onun güçlü iliskileri, süper arkadaslari vardi. Onlar yanyana geldiklerinde, el ele göründüklerinde, halkim o an tüm streslerinden siyriliyor, vatan tüm sorunlarindan ariniyordu.
Kraldi o. Yok canim, ne krali? Imparatordu o imparator. Kral da ne ki imparatorun yaninda.
Bizde imparatorlar boldur. Müzigin de imparatoru vardir, artistin de, belki ayakkabi boyacisinin da. Ama, ötekilerin hiç biri Fatih Terim kadar imparator olamazdi.
Fatih hoca, Galatasaray'i dört yil üst üste lig sampiyonu yapmis, Avrupa'da da basarili kilmis, UEFA kupasini kazandirmisti ve bu zaferin isigiyla Avrupa'nin yolunu tutmustu. Daha büyük basarilara kucak açacak, daha büyük hayallere kulaç atacakti.
O giderken Galatasaray'in önemli iki silahi da tüymüstü. Emre ve Okan, Galatasaray için çok önemli iki elemandi ve onlar da Italya'nin yolunu tutmuslardi.
Yerine, Romanyali bir adam getirmislerdi. Luçesku derlerdi adina. Gösterissiz, alçak gönüllü, sanki siradan bir adam, hatta adamcagiz. Garip bir durusu vardi. Sanki mahallenin sevimli bakkal amcasiydi.
Bizim futbol medyamizin çok bilmis elemanlari adami nelere de benzetmemislerdi. Tir soförüne mi, himbil bir hamala mi, sümsük bir çobana mi.
O, sakin, dingin, kendinden menkûl adam, hatta adamcagiz. Derleme toplama bir takim bulmustu önünde. Hiç kimseye bir sey söylemedi. Bu elemanlarla belki üçüncülüge, belki besincilige oynanabilirdi. Büktü kafasini, isine gücüne bakti. 2000 yilinda Galatasaray'a Avrupa'da Süper Kupa'yi kazandiran Romanyali, 2000-2001 sezonunda Galatasaray'a Sampiyonlar Ligi'nde Çeyrek Final oynatti. 2001-2002 yilinda ise Galatasaray, o hamal kilikli adamla bir kez daha Türkiye Ligi sampiyonlugunu yakaladi.
O arada Fatih hocamiz Italya'da huzuru mu bulamamisti, basariyi mi yakalayamamisti, bir gildirgiç yasanmisti.
Ayrica, Türkiye'de geride biraktigi basarilar dahem birilerinin, hem de kendinin aklindan fikrinden çikmiyordu bir türlü. Bir göz kirpti içerdekilere.
Fatih hocamiz göz kirpar da, Galatasaray'i çekip çevirenler derhal destur durmazlar mi! Çünkü Fatih Terim dedigimiz zat bir tek Fatih Terim degildi ki. Fatih Terim diye görünen cüsse aslinda sinesinde birkaç kimlik tasiyordu.
Neyse, fazla dalmayalim. Çekip gelmisti geri. O gelince.
Romanyali hamal kilikli adamin lâfi mi olur. Derhal gönderdiler adami, adamcagizi. Hem de ne kepazelikle, ne rezaletle. Takimini iki gün önce lig sampiyonu yapmisti ve sampiyon olundugunda, "Bu takimin sampiyon olacagina ben bile inanamamistim!" demisti.
Ama, gönderilmisti. Hem de, bilmem kaç yil sözlesmesi oldugu halde. Odadan ayrilmadan önce, "Beni gönderdiginizi söylemeyin. Ben ayrildigimi söyleyeyim. Çünkü kulübün onuru için iyi olmaz!" türünde sözler sizdi kapinin dis tarafina.
Neyse, biz dönelim Fatih hocamiza. Dönmüstü Fatih hoca. Yine Cim-Bom'un basindaydi ve Luçesku döneminden kalan, takimi o yil sampiyon yapan piril piril futbolculari bir anda tekme tokat, elinin tersiyle iterek uzaklastirmis, sözde yeni bir takim yaratmak sevdasina girismisti. Tabi, her gelenin yeni bir takim kurmak sevdasinin ne anlama geldigini de bu ülkede bilen bilir.
Cim-Bom o yil, yani, 2002-2003 sezonunda sefilleri oynamisti. Kupa maçinda Çaykur-Rizespor'a 5-0, lig maçinda ise Fenerbahçe'ye 6-0 gibi agir sonuçlarla yenilmesinin ardindan çok büyük itibar kaybetti. 2004 yilinda Galatasaray'dan ayrildi.
Galatasaray'dan, dayak yemis biçimde ayrilan, ayrilmak zorunda kalan Fatih Terim, resmen issiz kalmisti.
Ulusal takimi, beyefendi kisiligini yitirmemeye gayret eden bir adam çalistiriyordu o sira. Meshur futbol medyamizin da bu adamla arasi pek iyi degildi. Çünkü o adam, arkasinda bir takim güçleri tasiyan Fatih Terim ayari biri degildi. O piyasada arkasi yoktu. Çok bilmis futbol medyamiz da, kendi yarattigi vehimlerle onun yaninda olmuyor, sürekli karsisina dikiliyordu.
Bunun da bir nedeni, bir kerameti vardi kuskusuz. Adamcagizi apar topar ayirdilar ulusal takimin basindan. Çünkü, bu ülkede özel önem arzeden bir kisi sokakta issiz güçsüz dolasmaktaydi. Buna hangi vicdan katlanabilirdi!
Iste o adam, iste o meshuuur hoca, yeniden ulusal takimin basina kurtarici olarak getirtildi.
Aslinda bilen biliyordu ki, Fatih Terim, ikinci Galatasaray hocaligi döneminde tükenmisti.
Simdi, bakar misiniz, ulusal takimin basina geldi geleli, Fatih Terim, bu ülkede hangi hocadan daha fazla basarilidir?
Hepsinden de daha basarisizdir.
Örnegin, öyle veya böyle, Türk Ulusal Futbol Ekibi'ni 2002 yilinda Dünya üçüncüsü yapmis bir Senol Günes, neden bu ülkede Fatih Terim kadar prim yapmaz? Futbolculugu döneminde saha ortasinda hakemin yüzüne tükürmemistir diye mi? Jübilesinde stada helikopterle indirilip, helikopterle ayrilmadigi için mi?
Söyletmeyin kötüyü.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol