TAHTEREVALLI

Ülke topraklarimiz, geometrik olarak dikdörtgene benzer ya. Bunu, eni genisçe bir tahtaya da benzetirsek eger.
Sivas taraflarina bir merkez oturtup üzerine dikdörtgenimsi tahtayi pardon dikdörtgen biçimindeki ülkemizi.
Uzatmayayim, bir tahterevalli görüntüsü çiziyorum usumda.
Tahterevalliyin üzerinin esit biçimde dolu oldugunu düsünüyorum. Tahta iki tarafindan dengelenmis biçimde, saglikli, iki yani da havada. Bir hosluk, mutluluk veriyor görüntüsü. Böyle kullanildiginda bir sorun, bir dengesizlik yok.
Tabi, tahterevalliyin kalkimasi için sirayla bir ucunun yere inerken, öbür ucunun yukari kalkmasi midir oyunun kurali?
Ama, tahta üzerindeki insanlara bir durumlar oluyor. Kimil kimil bir hareketlilik. Ne oluyor, neden oluyor, nasil oluyorsa, dogu ucundaki insanlar tasi taragi toplayip alelacele kosusturmaya basliyor. Piliyi pirtiyi denkleyip sirtina vuran tahtayin bati ucuna kosmaya basliyor.
Yol kanalini kuzey batiya çeviriyor birileri. Kuzey batida Istanbul.
Son seksen yila damgasini vurmus bir yigilim. Tiklim tiklim Istanbul.
Burada bos arsalara camiler, okullar yapiliyor. Bakiyorsunuz çevresinde ev yok, yerlesim yok ama devasa bir cami ve bir okul. sasaali açilis törenleri. Ne anlama geliyor bu?
Nedeni belli. Bu okul ve cami yapiliyor ki.
Okulsuz köylerin insanlari çocuklarini okutabilmek için buralara çagriliyor.
Okulsuz köylerin issiz insanlari nasil olsa kosup gelecekler. Çünkü özendirilecekler, yönlendirilecekler.
Agri'daki insanin giyecegi ayakkabi Gedikpasa'da üretiliyor.
Adiyamanlinin giyecegi pantolon Karadeniz Mahallesi'nde.
Urfalinin dinleyecegi türkü Levent'te, Kumkapi'da söyleniyor. Yiyecegi lahmacun Mecidiyeköy'de, çigköfte Aksaray'da.
Mardinli karaparababasinin gönül eyleyecegi asifte Beyoglu'da yasiyor.
Uyusturucu ticaretinde kullanacagi delikanli Kasimpasa'daki mezbelede.
Hirsizlikta görevlendirdigi çocuk Unkapani surlarinin izbelerinde bariniyor.
Oysa o çocugun anasi babasi Van'da, Siirt'te, Bitlis'te yazgisiyla cebellesiyor.
Yürütümün basindakiler Türk köylüsünün üretimine kota koyuyor.
Trakya köylüsüne gündöndüyü, Tokat köylüsüne seker pancarini, Konyaliya bugdayi, Samsunluya pirinci, Adanaliya pamugu, Rizeliye çayi, Giresunluya findigi ekmemesini öneriyor, hatta yasakliyor. En azindan ekim alanlarini birim birim daraltiyor.
AB, ABD, IMF, DB, Türk köylüsünün ürettiklerini daha ucuza saglayacakmis, sagliyormus bize. Bizde üretilen su kadar bugday on liraya elde ediliyorsa, disaridan gelen ayni bugday yedi liraya mal oluyormus. Pamuk ona keza, seker de.
Öyleyse neden ekelim, neden ugrasalim, parayla onlardan daha ucuza almak varken!
Peki, disaridan gelen sekeri alabilmek için para gerekecek. Onu nasil elde edecegiz?
Onun da yöntemi var efendim Köy insanlarini Istanbul'a dolduracaksin. Istanbul'u bir "büyükköy" yapacaksin. insanlari konfeksiyonlara, küçük atölyelere tikacaksin. insan çok nasil olsa. Fazla para vermene gerek yok. Düsük ücret.
Ücret düsük te olsa, gelmis bir kere. Memlekettekini satip savip gelmisse bir de. Geri dönüsü de yok. Yigilmis Istanbul'a.
Memleket bos.
Istanbul tiklim tiklim.
Istanbul tasimaz olmus artik bu stresi. Bu yogunlugu kaldiramaz olmus.
Istanbul yönetilemez olmus. Tahtayin bu ucuna yigildik.
Dikdörtgenimsi bu tahta üzerinde tahterevalli oynayabildigimiz sürece sürecekti oyunumuz.
Tahterevalli oynayamaz olduk.
Peki, simdi?

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol