"Suyu piyasaya açan her adim, açik bir insan hakki ihlalidir"

22 Mart “Dünya Su Günü” olmasi sebebiyle TMMOB Ziraat Mühendisleri Odasi Kirklareli Il Temsilcisi Dr. Erol Özkan, gazetemize yazili bir basin açiklamasi sundu. 22 Mart "Dünya Su Günü" nedeni ile bu alandaki sorunlari, çözümleri içeren ve odanin görüslerini yansitan açiklamada, Özkan; Kentsel ve kirsal alanda yasayan tüm yurttaslarimizin, içme ve kullanma gereksinimlerini karsilayan, yüzyillardir dogada çaglayarak akan suyun önce bir dogal kaynak, sonra bir insan hakki oldugunu, suyu piyasaya açan her adimin ise, açik bir insan hakki ihlali niteligi tasidigini kaydetti.

Söz konusu açiklamada sunlar kaydedildi;

“Bir dogal varlik ve insan hakki olan su, insanoglunun temel gereksinimlerini karsilamakla birlikte ayni zamanda tarim, enerji üretimi, endüstri, ulasim ve turizmin yani sira gelismenin de kaynagidir. Su, tarim ve endüstri için bir üretim girdisidir. Su ayni zamanda bir enerji kaynagidir. Bu nedenle su, gelismeyi belirleyen stratejik bir özellik tasimaktadir.Bu özellikleri, suyu, dünyada bir kit kaynak niteligine dönüstürmekte ve suyun ticarilesmesinden dogan / dogacak olan rant, sermayenin istahini kabartmaktadir. Güney Afrika'da 2002 yilinda gerçeklestirilen Dünya Çevre Konferansi'nda, 21. yüzyilda uluslararasi iliskilerin su, tarim ve enerji çerçevesinde belirlenecegi ifade edilmistir. Böylesine önemli ve herkesin hak sahibi oldugu bir dogal varlik olan suyun, alinip satilan ekonomik bir mal haline gelmesinde dünyada birçok kurum aktif rol oynamis, böylece çokuluslu su sirketlerine "çalisma zemini" yaratilmistir. Birlesmis Milletler'in 1977'de Mar del Plata kentinde düzenledigi su konferansinda, içme suyuna erisimin bir insan hakki oldugu sonucunda birlesilmistir. Ancak yukarida belirtilen "farkindalik", kisa süre içinde BM söylemi ile sirketlerin söyleminin ortaklasmasina neden olmustur.  Türkiye'nin 1980'li yillarla birlikte neo-liberal politikalara eklemlenme süreci kendini tarim sektöründe de belirgin bir sekilde hissettirmistir. Sulama alanindaki bu etkiler DB'nin kredileri vasitasiyla sulama tesislerinin kullanicilarina devri seklinde kendini göstermistir. Günümüze degin sulamaya açilabilmis 5,2 milyon ha alanin yaklasik 2,9 milyon ha'lik kismi DSI, 1,3 milyon ha'lik kismi mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlügü (KHGM), 1 milyon hektarlik kismi ise halk sulamalarindan olusmaktadir. Kirsal alana yatirim götürmekle görevli KHGM, 15 Mart 2005'te "çalismayan-hantal" gibi gerçekle ilgisi olmayan suçlamalarla kapatilmistir.

Ülkemizin yenilenebilir yerüstü ve yeralti su potansiyeli ise yilda toplam 112 milyar m3 civarindadir. Günümüzde bu suyun 43 milyar m3'ü kullanilabilmekle birlikte bunun 31 milyar m3'ü tarimda, 4,9 milyar m3'ü sanayide ve 7,1 milyar m3'ü de içme ve kullanma suyu olarak kullanilmaktadir.

Suyun çok miktarda kullanildigi yüzey sulama yöntemlerinin kullanilma orani dünyada %95, Türkiye'de %92'dir. Buna karsilik, suyun etkin kullanilmasini saglayan yagmurlama sulama yöntemi %7, damla sulama yöntemi ise %1 oraninda kullanilmaktadir.

Yüzey sulama yöntemlerinde sulama randimani (kanallardaki kayiplar ve buharlasma dahil verilen sudan bitkinin yararlanma orani) % 40 - 45 civarindadir. Yani, bitkinin ihtiyaci olan 1000 m3 suyu verebilmek için 2500 m3 suya ihtiyaç duyulmaktadir. Yüzey sulama yöntemi, arazide erozyona neden olmakta, fazla su kullaniminin yaninda verimli toprak katinin kaybedilmesine ve derine sizan sularla birlikte bitki besin maddelerinin kök bölgesinden asagiya yikanmasina yol açarak topragi verimsizlestirmektedir.

Fiili olarak sulanan 5,2 milyon ha'lik arazimizde yagmurlama ya da damla sulama yöntemlerinin kullanilmasi durumunda yaklasik 10 milyar m3 su tasarrufu saglanacaktir ki bu da su anda kentlerimizde ve sanayimizde kullanilan su miktarina yakindir. Akdeniz kusaginda yari kurak bir bölgede bulunan ülkemizde öncelikle yapilmasi gereken kullanilan sulama yöntemlerinin degistirilmesi ve sulama sisteminin de buna göre yeniden yapilandirilmasidir. Oysa uygulanmakta olan mevcut su yönetimi anlayisi kaynaklarin özellestirilmesi, su fiyatlarinin yükseltilmesi gibi yanlis bir anlayistir.

Tarimda kullanilan suyun özellestirilerek, zaten ürününü maliyetinin altinda satmak zorunda kalan çiftçimizin tarimsal üretimi ve tarlasini terk etmesi, kentlere göç etmesi anlamina gelmektedir. Yeni göçler ise, yeni issizler, sömürülenler, istismar edilenler anlamina gelmektedir. Üreticinin tarimdan koparilmasi ise, Türkiye'nin net 2.5 milyar dolar açigi olan tarim dis ticaretinde tabloyu daha da agirlastiracaktir. 2007 yilinda hem dünyada hem de ülkemizde yasanan gida krizi, bazen efektif talebe ragmen arzin mümkün olamadigini, baska bir deyisle ödemeye hazir olsaniz bile ithal edecek tarim ürünü bulamayabileceginizi göstermistir.

FAO'ya göre bir kisinin bir günlük gidasinin üretiminden islenerek masaya gelmesine kadar 2-5 ton su harcanmaktadir. Çiftçinin suya ulasamamasi, tüketicinin gidaya ulasamamasi anlamina gelmektedir. Dünya Su Konseyi'nin su sorununa çözümü, yangina körükle gitmekle esanlamli olup, su hizmetlerinin ticarilestirilmesi ve kaynaklarin özellestirilmesini hedeflemektedir..

Bu baglamda, demokratik kitle örgütlerinin ve sivil toplum örgütlerinin önümüzdeki süreçte en temel görevi, bu konunun halk ve kamu yararina aykiri içerigini desifre etmek ve suyun ticarilesmesine engel olmaktir.

Kentsel ve kirsal alanda yasayan tüm yurttaslarimizin, içme ve kullanma gereksinimlerini karsilayan, yüzyillardir dogada çaglayarak akan su önce bir dogal kaynak, sonra bir insan hakkidir. Suyu piyasaya açan her adim ise, açik bir insan hakki ihlalidir. Bu nedenle tüm halkimizin ve kamuoyunun bu konuda bilinçli ve duyarli olmasi en önemli gösterge olacaktir.”

 

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol