Insanimizin kafasi çok karisiktir. “Siyaset yapilmali mi, yoksa yapilmamali midir? Yoksa siyaset yapmali ama politika mi yapilmamalidir? Bazi âlimler siyasetin aleyhinde bulunmuslar, o halde yapilmamalidir” gibi siyaset üzerine daha birçok sorular kafalari mesgul etmekte ve tabii bu düsünceler kafalardan bedenlere geçerek hareketlere yansimaktadir.
Konuya önce siyasetin tarifi ile baslamak istiyorum. Siyaset; toplumu (insanlari) sevk idare etme sanatidir. Ama sevk ve idare ederken “adalet”i öne çikarmak gerekmektedir. Eger toplumun idaresinde adalet yoksa o toplumda insanlar ya birbirine düsecektir veya düsmanlari o toplumu kendisine esir ve köle yapacaklardir.
Tarih boyunca degismez kaide; Hazreti Ömer’in ifadesiyle “El adlü esasül mülk yani Adalet mülkün temelidir” kaidesidir.
Siyaset kelimesini politika olarak söylemek neticeyi degistirmez. Her iki kelimenin de ifade ettigi mana aynidir. Bir farkla ki biri Arapça kökenli bir kelimeyken digeri Latin kökenli bir kelimedir. Insanlari sevk ve idare etmek için kullanilan kelimenin ne oldugunun fazlaca bir önemi yoktur ama yapilmakta olan isin önemi çok büyüktür. Mülk, kelimesi sahip olmak manasina gelir ki halkin idaresine sahip olmak manasina kullanilmistir. Insanlarin sevk ve idaresine sahip olmak ancak devlet olmakla mümkündür. Çünkü idarede hukuk ve adaletin, ilmin, ekonominin, dis politikanin, askeri çalismalar gibi daha birçok hususun ayni anda yürütülmesi zorunlulugu vardir. Hatta bir yerde yapilacak eksik icraat kendini baska bir yerde ki tahribatla gösterebilir. Iste bütün bu hususlar idarenin bir devlet organizasyonu içerisinde olmasini gerektirmektedir. Yukarida izah etmeye çalistigimiz konulari toparlayacak olursak, “Halkin sevk ve idaresine siyaset denir ve bu ancak bir devlet yapisi ile gerçeklestirilebilir.”
DEVLET IDARE ÅzEKILLERI
Devlet idaresi basta idareyi yürüten bir sahis ve islerin gerektirdigi birçok yardimcilarin ve bunlarin ekiplerinin bulunmasiyla tesekkül eder. Basta ki idarecinin belirlenmesi bazen saltanat sekliyle, bazen halkin seçimlere katilmasiyla yani cumhuriyetle ve bazen de askeri darbeler neticesinde belirlenebilmektedir. Devletin sekli genellikle bu idarecilerin belirlenis sekline göre yapilmaktadir. Cumhuriyet, mutlakiyet, saltanat ve krallik gibi. Devletin basinin belirlenmesine çok degisik bir uygulama oldugundan bu konuya çaglara örnek, Islam peygamberi Hazreti Muhammed’in uygulamasi ile baslatalim.
Ilim adamlarinin da tarif ettigi gibi Peygamberimizin toplum üzerinde 3 ayri vasfi (özelligi) bulunmaktaydi. Bunlardan birincisi “Nübüvvet vasfi, Peygamber yani Allah’in elçisi olmasi”dir. Ikinci vasfi, Devletin basi (reisi) ordunun kumandani ve namazda cemaatin imami olmasidir. Üçüncü vasfi ise insanlar arasindaki ihtilaflari adaletle çözen Hâkimlik, kadilik, yargiçlik vasfidir. Müslümanlar arasinda çok karistirilan bir konu da “iman ve biat kavramlari” ile bunlari ihtiva ettikleri manalaridir. Iman, peygamberimizin nübüvvet vasfina karsi insanlarin yapmasi gereken husustur. Insanlar bu eylemleriyle “Müslüman” adini almaktadirlar. Burada konumuz siyaset oldugundan biz daha çok ikinci vasfi üzerinde duracagiz.
PEYGAMBERIN DEVLET BAÅzKANLIÄzI
Bisetin (peygamberligin)13. yilinda Medine’den Mekke’ye gelen 13 kisi Akabe kayaliklarinda (Mekke’den hayli uzakta) Peygamberimize itaat edeceklerini de ifade ederek “biat” ederler. Bu adimla Peygamberimizin Imamet vasfi Müslümanlar tarafindan kabul edilmekte ve Islam devletinin kurulmasinin ilk adimi atilmis olmaktadir. Medineliler dönerken Mus’ab bin Ümeyr’i de birlikte götürerek kendilerine hocalik yaptirirlar. Ertesi sene Medine’den Mekke’ye gelenlerin sayisi 75’e çikmistir. Bunlardan ikisi de kadindir. Medineli heyet tekrar Akabe kayaliklarina gider ve Peygambere biat ederler. Buna ikinci Akabe biati denmektedir. Orada peygamberimizi Medine’ye davet ederler. “Sana itaat edecek ve seni hayatimiz pahasina koruyacagiz” derler.Olaylarin siralamasinda “Miraç” ve “Hicret” olaylari vardir. Bunlarin sonucunda Medine devleti kurulmus ve Hazreti Muhammed (s.a.v) kendine yapilan biatlerle “Devlet baskani” olarak belirlenmis bulunmaktadir. Biat olayinin görüldügü diger önemli bir olay Mekke’nin fethi amaciyla yola çikan Islam ordusu yari yolda, ordunun komutani durumundaki Peygamber efendimize; “Ben-i Ridvan biati” adiyla, “gerekirse ölecek ama bu yoldan dönmeyecegiz. Bu sebeple de sana tekrar biat ediyoruz” manasinda bir biat daha yapmalaridir. “Peygamberimiz Medine’de Allah’in elçisi görevi yani sira insanlarin (Müslümanlarin, Müsriklerin, Yahudilerin ve Münafiklarin) sevk ve idaresini de üstlenmis ve siyasetle bizzat ugrasmistir.”
HALIFENIN BELIRLENMESI
Peygamberimizin “abd” yani “kul” olmasi sebebiyle bu dünyadan ayrilmasi mukadderdi. Onun vefatinin hemen akabinde (kendisine daha defin ve techiz hizmetleri yapilmadan) “Ben-i Sakafe’de” toplanan Islam devletinin önde gelenleri (Muhacir ve Ensar) Halife seçme islerini öne almislardir.
Diyanet isleri baskanligi web sitesinde “Halife” kelimesini su sekilde tarif etmektedir. “Sözlükte "birinin yerine geçmek, bir kimseden sonra gelip onun yerini almak, vekâlet etmek, temsil etmek" gibi anlamlara gelen hilafet, bir kavram olarak, Hz. Peygamber'den sonraki devlet baskanligi kurumunu ifade eder. Halife de, bir kimsenin yerine geçen, onu temsil eden kimse demek olup Islam tarihinde terim olarak devlet baskani için kullanilmistir.”
Halife belirlenmesinde “isteyerek, gönül rizasi ile seçilmesi” esasi uygulanmis, “ikrah, zor kabul ettirme yolu” kullanilmamistir. Bu yolla halife olan kisiye de severek ve isteyerek itaat edilmis, böylece devletin güçlü olmasi saglanmistir.
Halife, Peygambere göre yapilmis bir tariftir. Hazreti Ömer zamaninda bu sahsa ayni zamanda halka göre yapilan bir tarifle, “Emir’el Mü’minin yani mü’minlerin emiri ünvani” da verilmistir.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol