"Sincan'da yasananlar insanlik suçu ve orantisiz güç kullanimidir"

Dogu Türkistan'da Uygur Türkleri ile Çinliler arasinda meydana gelen tartisma sonrasi, yüzlerce soydasimizin hayatini kaybetmesi ve 1000’e yakininin da yaralanmasina iliskin bir tepki de, Kirklareli Baro Baskanligi’ndan geldi.

Baro Baskani Avukat Göksel Okumus, yaptigi yazili basin açiklamasinda, Çin kolluk kuvvetlerinin orantisiz güç kullanarak olaylarin bu boyutlara ulasmasina neden olduklarini kaydetti.  Okumus açiklamasinda sunlari söyledi; “Birkaç gündür Dünya gözünü ve ilgisini Dogu Türkistan'a çevirmistir. Bunun nedeni burada insan haklari ihlallerinin özellikle yasam hakki ihlallerinin yasanmasidir.  Baromuz yasasindan aldigi yetki ile bu insanlik dramina ve insan haklari ihlaline seyirci kalamaz. Zira Dogu Türkistan'da yasananlar çagimiza hiç mi hiç yakismiyor.

Çin Halk Cumhuriyeti, 1 milyar 350 milyon nüfusu ile dünyanin en büyük, küresel ekonomik krize ragmen kalkinma hizini neredeyse eskisi gibi koruyan, istisnai bir ülkesidir. Çin'in nüfusunun %92'sini HAN adi verilen asil Çinliler teskil eder. Kalan %8'i ise degisik 55 etnik gruptan olusur. Bu gruplar arasinda Türk soylu Uygur, Kazak, Kirgiz, Özbek, Tatar, Sari Uygur gibiler belki 15 milyon civarinda.

Çogunlukla Çin'in batisinda, Singcang - Uygur Özerk bölgesinde yasayan Uygurlar, geçmis tarihimizde en uygar Türkler olarak kabul edilirlerdi. Zaten "uygar" sözünü de biz bu Uygurlara atfen kullaniyoruz.  Iste bu nüfuslari önceden 40 milyon olan, bugün ise 8 - 10 milyonluk Uygurlar, diger bir azinlik olan Tibetliler gibi 1949'dan yani Moa Tse Dung'un Çin Komünist Partisi liderliginde ülkede tek partili sosyalist sistemi yerlestirmesinden sonra degisimlere maruz kaldilar. 

Uygurlar ve Kazaklar gerek 1933'te gerekse 1949'da merkezi yönetimden koparak  kisa süreli bagimsizlik da elde etmislerdi. Ancak Tibet gibi Dogu Türkistan Islam Cumhuriyeti adi verdikleri bu iki tesebbüs de Çin'in her iki bölgeyi ilhaki ile neticelendi. O dönemde bir kisim Uygur ve Kazak merhum Isa Yusuf Alptekin liderliginde bin bir macera ile Türkiye'mize siginabilmislerdi.

Türkiye olarak biz, dünyanin parlayan yildizi Çin Halk Cumhuriyeti ile iliskilerimiz gelistirmede bu soydaslarimizin köprü rolünü oynamalarini ümit etmistik. Çünkü Çin'in genel nüfusu içinde bir avuç Uygur'un bu totaliter ülkeye hiçbir sekilde tehdit olusturmayacagindan emindik. Ancak 11 Eylül 2001'den sonra dünyada "Islami terör" söylemleri baslayinca Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti komsu birkaç ülkeyle Sanghay Isbirligi Örgütünü kurdular ve kendilerince tehlikeli bulduklari Islami terör örgütleriyle mücadeleye basladilar. Aslinda uygulamakta olduklari baski politikasina bir bahane daha bulunmustu.

Bu nevi sindirme siyasetleri adim adim uygulandi. Çin'in altida bir yüzölçümüne sahip Singcang Uygur Özerk bölgesinde 1949'da Çinli han nüfusu %5 iken, bugün %40'a çikmis bulunuyor. Kültürel alanda yapilan degisikliklerle yerel adlar degistirildi, örnegin bizim Kasgarli Mahmut'tan bildigimiz Kasgar, "Kasi" yapildi. Uygur ve Kazaklar için bir süre Latin harfleri kullandirildi, sonra tekrar Arap harflerine geçildi. Egitim dilinde Uygurca neredeyse ortadan kaldirildi. Burasi Çin'in en geri kalmis bölgesini teskil eder ve Uygurlarin %80'i fakirlik sinirinin altinda yasarlar.

Singcang Uygur Özerk bölgesi yetistirdigi sebze - meyve ile meshursa da, en önemli zenginligi Çin'in çok muhtaç oldugu petroldür. Ancak bu zenginlikten bölge halki pay alamamaktadir. Pekin bu bölgeyi ayni zamanda yer alti atom denemeleri için de sikça kullanmis ve dolayisiyla çevresindeki doga ve insanlara çok zarar vermistir. 

Neticede 500 - 600 veya daha fazla insanin ölmesi, 1000 üzerinde insanin yaralanmasi, 1500 kisinin tutuklanmasi ile sonuçlanan Uygurlarin tasli - sopali protestolari bastirilinca, bu sefer Çinli militanlarin Uygurlara saldirmalari bu bölgede ciddi sorunlarin olduguna isaret etmektedir.  Olaylarin bu boyutlara ulasmasinin tabii ki ana sorumlusu Çinli yöneticiler ve azinliklarla ilgili fasist uygulamalardir. Bir insani veya toplulugu bu derecede hak ve hukuktan yoksun etmenin birtakim tepkilere neden olacagini varsaymak için kahin olmak gerekmezdi.

 Çin kolluk kuvvetleri orantisiz güç kullanarak olaylarin bu boyutlara ulasmasina neden olmuslardir. Zaten Çinli yöneticilerin azinliklara karsi göz boyamanin disinda müspet pek bir yaklasimlari olmamistir.   Singcang Uygur Özerk bölgesinin baskenti Urumçi'ye bir Türk olarak gitmeniz neredeyse mümkün degildir. Cumhurbaskanimiz 26 Haziran'daki son Çin ziyaretinde ancak özel izinle bu sehri ziyaret edebilmistir. Acaba kendisine haklin sorunlarini dinleme firsati verilmis midir? Hiç zannetmiyorum.

Tibetlilerin dini lideri Dalai Lama  on yillarca ülkesine ve halkina yapilanlari dünya kamuoyuna duyurarak dikkati çekerken,  Uygurlarin aci durumu ancak bu kanli olaylarla gündeme gelebilmistir. Insanlik için aslinda bu hazin bir tablodur. Insanin serefi, haysiyeti, kimligi bu kadar degersiz degildir. En azindan insan haklari savunuculari olarak tüm aydinlar bunu telin edelim, kamuoyuna duyuralim ki, yeryüzünde bu nevi dehset ve vahset göreceli olarak azalsin.

Gelismeleri ilgi ile takip ediyor, kamu oyunun dikkatini çekiyor, ülkemizin tüm Demokratik Kitle Örgütlerinden, Üniversitelerden ve Barolardan demokratik tepki göstermelerini bekliyoruz.”   

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol