SIMDI UZAKLAR YAKIN ANCAK YAKINLAR BILE BIZE UZAKTI

"Geçmis zaman olur ki hayali cihan deger" demis sair. Oturdum 56 yil öncesini hatirladim. Köylüler o zaman Kirklareli'ne "KASABA" derlerdi. Kasabaya gelenler hanlarda kalirlardi. Han odalarinda yere serilmis bir hasir ve üstünde ince bir yer yatagi ve yorgan vardi. Hanlarin genis avlulari olurdu. Hana arabayla gelenler hayvanlarini ahirlara baglarlardi.
Hayvanlarin yem ve samanini kasabaya gelenler arabayla beraber getirirlerdi. Hayvanlara su çesmelerden tasinirdi. Bu tasima isini yapan fakir fukara insanlar olurdu. 3 kurusa iki kova su bir çift hayvan için yeterdi.
Genelde hanlarda köylerden gelenler kalirdi. Onlar kasabaya ya mahkemeleri oldugu için gelmislerdir ya da öküz ve manda arabalariyla odun kömür getirmislerdir. Gelenler mutlaka Arasta'ya ugrar, evden siparis edilmis igne, iplik, kina, yasmak ve bel lastigi gibi seyler alirlardi. Kasabaya kadinlariyla gelmis olanlar varsa eger mutlaka bezaz dükkanlarina ugrarlar, Cumhuriyetin Nazilli Basmasindan, Amerikan Bezinden birkaç metre alirlardi. Bunlardan kendilerine don ve salvar yaparlardi.
Ben ilk ögretmen oldugum 1948 yilinda Dereköy Bucagina bagli Karadere Köyüne gitmek için Gümrükhan'da 15 gün öküz ve manda arabasi bekledigimi bundan önceki bir yazimda söylemistim. Karadere, Bulgaristan sinirina yakin, 30-40 hanelik, kahvesi, okulu, dükkani olmayan bir Dag Köyü idi. Orada insanlar orman, odun ve kömür isleriyle geçinirlerdi. Genelde çevre köylerin insanlari Bakkaldan alisveris ihtiyaçlarini karsilamak için ya Hediye (Armagan) ya da Dereköy'e giderlerdi. Armagan'da Erdogan Semercileri'nin babalarinin büyükçe bir dükkanlari vardi. Ben zorunlu ihtiyacim için bir saatlik mesafedeki Armagan köyüne gider, tekrar Karadere'ye dönerdim. O zamanlar bugünkü gibi köyler arasinda yollar oldugunu söylemek mümkün degildir. Orman içinden gider gelirdik. Hatta bir yilbasi tatilinde Armagan Köyündeki ögretmen arkadasim Kizilcikdereli rahmetli Necati Akar ile kasabaya gelmek için yola çikmis, fakat orman içinde kaybolmus, Demircihalil Köyü'ne çikamamistik. Demircihalil köyüne çiktigimizda ise odun yüklü bir kamyon geçer diye yolboyunda bekleyip durmustuk. Genelde Dereköy yolunda odun kamyonlarinin, iki günde bir iki kamyon ya geçer ya geçmezdi, soför mahalleri dolu olurdu. O zaman kamyonun üstünde yolculuk yapilmasi kaçinilmaz olurdu.
Bu halkin bugün okur-yazar hale gelmesinde cumhuriyetin ilk ögretmenlerinin çok büyük fedakârligi olmustur. Bunlar o yillarda görev yaptiklari köylerde kalir, hafta sonlari yürüyerek kasabaya gelir, ihtiyaçlarini karsilarlardi. Ben bir yil Karadere, bir süre de Kapakli köyünde ve daha sonra kaldigim köylerden genelde Kirklareli'ne yaya gider gelirdim. simdi bu yollari yakin görenler, bize bu yollarin çok uzak oldugunu, yürümekle bitmedigini elbetteki bilemezler. Belki köylerin yolsuz, susuz, elektriksiz, okulsuz, evlerin, ahirlarin, samanliklarin çatilarinin kiremit yerine misir ve çavdar sapi ile örtülü olduklarini düsünemezler. Belki insanlarin üstlerinde, baslarinda yeni bir seyi ancak bayramlarda, dügünlerde görmek mümkün oldugunu bilmezler. Bugünün fakiri o zamanin köy agasindan daha seviyeli yasadigini aklina bile getiremez. insanlarin yamali giysilerle, yamali pabuçlarla ve hatta yalinayak, çorapsiz dolastiklari simdiki insanlar tarafindan hayal bile edilemez. Bunlari yasayan bizler savaslardan çikmis kusaklarin çocuklariyiz.
Bunlari niye yazdim. insanlar bilmelidirler ki her kusak bir önceki kusagin fedakârligi üstündedir. Atalarimiz savasmasaydi bugün Atatürk'e, cumhuriyete saldiranlar vatan sahibi olabilirler miydi? Yumurta vererek bakkaldan tuz, kibrit, gaz, seker alanlar, ormandan sirtla odun tasiyanlar, zayif, bakimsiz öküzlerle günde ancak bir evlek yer sürenler bu fedakârligi yapmasalardi bugünün mirasyedileri trafik zübbeleri olur muydu? Biraz geçmise bakmak, geçmise ait bilgileri, hatiralari olanlari dinlemek gerekir. Bilsinler ki geçmis o kadar uzak degildir. Öyle büyük bir kambur da degildir.
nazifkaracam@gazetetrakya.com

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol