S O Y U L U Y O R U Z

Öyle veya böyle seçimler bitti. Son birkaç aydan bu yana, tüm dikkatimizle ve bir yurttaş duyarlılığı ile pür dikkat kesildiğimiz, gelecek beş yılımızda yerellerde bizleri yönetecek siyasi kadroların belirlendiği demokratik mücadele geride kaldı. Kazananları yürekten kutlar, başarılar dileriz. Ancak; seçim atmosferiyle de olsa verilen sözleri ve uygulamalarının yakın takipçisi olacağız. Ayrıca, yeni yönetimlerden yurttaş adına kaygılarımız, umutlarımız ve beklentilerimizin de arkasında durmaya, yaşanabilecek olası olumsuzlukların, uygun bularak onayladığımız davranışların da deşifre edilmesine devam edeceğiz.
Her şey bir tarafa, yazımızın başlığı olan 'SOYULUYORUZ'un nedenlerine gelince, hemen herkesin ya da bir tanıdığının başına gelen günlük yaşamımızdaki mağduriyetlere devam etmek istiyorum.
Burada, açık olarak hiçbir kişi, kurum, kuruluş hedef alınmayıp, bir yurttaş olarak bizlerin uğradığı haksızlıkların nedeni ve muhatapları olanlar ile olaylar gündeme alınacaktır. Gündeme gelen kamu kurumları olsa bile, bu davranışımızdan asla ödün vermeyeceğiz. Bunu niçin söylüyorum? Zira; 'imam camide gaz çıkarırsa, cemaat doğal gübre çıkarır' diye bir atasözü vardır bilirsiniz. Kamu kurumlarının, toplum düzenini adil bir şekilde sağlama gibi bir görevi vardır. Eğer, kamu idaresini tesis etmekten sorumlu devlet sistematik bir şekilde yurttaşını mağdur ederse, kamu hizmeti verse de ticari kaygıları ön planda olduğu için özel kuruluşlar daha alasını yapar, yapıyor olmasında bir sakınca görmez ve de bunu bir hak bilir.
Devlet gücünü kullanan, ya da kullanmaya talip siyasi partilerin kamuoyuna hitaben 'şunu yapacağız, bunu yapacağız ya da yapmayacağız' sözlerine karşı, aleni ve net bir şekilde olmasa da flu olarak görebildikleri olumsuzluklara karşı bazı siyasi partilerin sorumluluk alma taleplerinde, 'halk için, kamu yararına hizmet vereceğiz' söylemleri, işte bu nedenledir. Aşağıdaki vereceğim çarpıcı örneklerin satır aralarında bunu görebilirsiniz.
Örneklere gelince;
-Kalkınmakta olan ülkemizin enerjiye olan gereksinimini kimse yadsıyamaz. Ancak; bedelinin çok ağır ve halkın ödeyecek olmasına karşın 'nükleer santraller'de ısrar edilmesinin ne anlamı var? Hem de, çok pahalı ve ileri teknoloji gerektiği halde… Var olan enerji üretiminden teknik ve yapısal olarak rasyonel faydalanamadığımız halde… Gereksinim duyduğumuz enerji miktarının çok üzerinde Güneş, rüzgar, biyoenerji vb. yenilenebilir bir enerji potansiyeline sahip olduğumuz halde… Enerji kullanımının rasyonel yönetimini sağlayamadığımız halde… Bütün dünyanın nükleer enerjiyi hızla terk etme sürecinde olduğu halde… Buna karşın nükleer enerji santrallerine ısrar sizce ne olabilir? Yaldızı kazıdığımızda altından çıkacak acı gerçeğin ne olabileceğini düşünmek bile istemiyorum.
-Baz istasyonları ve GSM sektörünün önlenemez yaygınlaşması ve hayatımıza girmesi ve bu alanda denetlenemez bir soygunun sizce nedeni nedir? Düşünmeye değer sonuçlarını görebilenler görüyor.
-Enerji kullanımındaki soygunlara ne demeli? Bir zamanlar, elektrik faturalarındaki 'kaçak kullanım bedeli' vardı. Tüketici dernekleri ve bilinçli tüketicilerin mücadelesi sonucu kaldırıldı. Ama, ilgili kurumun yetkilileri bunun üzerine ne dedi?  Olsun, biz onun adını değiştirir halktan yine tahsil ederiz' demedi mi? Buna, dilimiz varmıyor ama 'devlet seyirci kalmadı mı?
-Bankalardaki soygunlar önlenebiliyor mu? Geçen gün bir tanıdık söyledi: Babam bir bankadan kredi çekmişti. Kredi taksitlerini ödemeye devam ederken, rahmetli oldu. Hemen sonra, bankanın yetkilisi bizi aradı ve bankaya gelmemizi söyledi. Biz de, gittik ve önümüze bir evrak uzatıp imzalamamız söylendi. Nedir bu dedik. Açıklamaya çalıştı; biliyorsunuz 'babanız Allah rahmet etsin bizden kredi çekti ve borcunun tamamını ödemeden vefat etti. Kalan alacağımızı sizden tahsil etmek durumdayız'. Evet ama, 'kredi verirken hayat sigortası yapmamış mıydınız' diye sorduk. Yaptık fakat, 'geriye kalan borcu varisleri olarak sizin ödemeniz gerekiyor' dedi. Kabul etmeyip bir avukata danıştık, 'olmaz öyle şey' deyip bizim doğru yaptığımızı söyledi de, 'haksız borç ödemekten' kurtulduk. Demek ki itiraz etmemiş olsaydık, babamızın vefatı nedeniyle matemde iken, birde sorumlu olmadığımız halde borç yükü altına girecektik. Buyrun buradan yakın.
Bankalardan yediğimiz kazıklar daha bitmedi. Kredi kartı kullanım bedellerini 'Hakem Kurulları Kararları' ile geri alıyoruz, yeni dönemde yeni kart bedeli borcu yine geliyor. Arkadaş bir kez aldın, yasal hakkımız gereği geri aldık. Tekrar tekrar neden talep ediyorsun? Anlaşılıyor ki, biz yorulacağız ve teslim olacağız, onlar ısrarla kanımızı emmeye devam edecekler. Kredi kullanımlarındaki; dosya bedelidir, ekspertiz ücretidir, yapılandırma karşılığıdır, erken ödeme cezasıdır, hayat sigortasıdır vb. onlarca kalemdeki haksız paralara ne demeli? Vahşi doğal yaşamdaki av ve avcılara benzer, kapitalist sistemlerde her zaman var olacak ve var olmaya devam edecek 'soyguncular ve savunmasız soyulan halk' her zaman karşı karşıya. Bütün bunlara seyirci olan hatta, bu soygunun planlayıcısı olmasa da koruyup kollayıcısı kimdir dersiniz. Söylemeyeceğim, siz tahmin edin.
Yaşamım boyunca sıkı bir 'devletçilik' ilke ve ideolojisini savunan bana, deneyimlerim neler söyletiyor? Bütün bunlar, asla 'özel sektör' yanlısı olduğum anlamına gelmez. Bununla, sistemin ne denli çürümüş, kimi koruyup kolladığı ve de 'dünyada değişmeyen tek şeyin değişim' olduğu gerçeğinin bir göstergesi olduğudur diye düşünüyorum.       
Sorunsuz ve sağlıklı bir yaşam dilerim. 02.04.2013

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol