TV'lerdeki yemek programlari.
Hani, artistlere, topçulara, popçulara mahana bulur, elestiririz ya.
Al sana halka yönelik, öznel unsurunun halk oldugu programlari.
Görüyor musunuz insanlarin en küçük firsatta ne kadar hodbinlestigini.
Insanin içinden aci aci: "Iste biz buyuz!" diyesi mi geliyor yoksa, "Biz bu muyuz gerçekte?" mi diyelim?
Neden bu ucuzluk?
Bir "Semra" felâketi yasamisti bu medya sevdalisi toplum.
Semra hanim o zamanlar öylesine çildirmis, öylesine zivanadan çikmisti ki…
Çocugu ölüp gitmisti, benim bilmedigim bir nedenden ötürü.
Ölümünde anasinin çilginliklarinin, hirsinin, doyumsuzlugunun rolü oldugu söylenmisti.
Ayni Semra hanim simdi kanalin birinde insanlarin emeksiz tanismasi, havadan izdivaç kurabilmeleri için çöpçatanliga girismis durumda.
Simdilerde "Yemekteyiz" diye bir serserilik söz konusu.
Ne Semra hanimin üyesi oldugu programi izlemistim bir kereden bir kereye, ne de Yemekteyiz saçmaliginin seyredeniyim.
Bir iki gün önce, Adanali bayanin konuk oldugu, birbirinden nefis Adana yemekleri yaptigi bölümü biraz izlemek istedim.
Izleyis nedenim, önce Avrupa Yakasi dizisinde, ardindan "Çok Güzel Hareketler Bunlar" programinda izledigim kara mizah canlandirmalar oldu. Gerçekten bu denli itici, bu denli tiksindirici, bu denli serserice miydi o program diye…
Hele, dedim, bir izleyeyim bakalim bir yerden sonrasini.
Adanali bayan öylesine enfes, öylesine nefis yemekler yapip indirdi ki birilerinin önüne…
Bes kisiydiler. Üçü bayan, ikisi erkek.
Birbirlerini yedirdiler, doyurdular, suladilar…
Sonra puanlamaya geldi sira.
Basladilar Adanaliyi puanlamaya.
"tabaklar çok küçüktü…"
"Çatallar çok kirliydi…"
"Salataligi kendisi yapamamis, tuzunu bile ben kattim. Katmasaydim salatayi tuzsuz yemek zorunda kalacaktik!"
"Sofra bezinin hali de neydi öyle! Sanki cadde kiyisindan paspas bezini almis ta masaya serivermisti…"
"Ay o hardaliye neydi öyle caniim! Sanki sanirsin Marmara denizinden bir bakraç tuzlu su almis ta masamiza deh etmis gibiydi!"
"Ay o Adana Kebap diye önümüze getirdigi neydi öyle. Sanirsin tavuk tasliginin bir altini, bir üstünü yagda daglamis ta önümüze sürmüs gibiydi… Ay, içim bulandi vallaha. Kusmamak için kendimi zor tuttum ayol! Allah lillah yahu!"
"Iste onun için sekerim, benim oyum aha, üüüç!"
Böyle böyle muhabbetler.
Hani akli evvelin biri demis ya, "Insanlari tanidikça hayvanlari daha fazla sevmeye basladim!"
Böylesine halktan insanlari gördükçe, tanidikça, topçulara, popçulara, artistlere, medyatiklere bir sey diyesim kalmadi.
Bizim halkimizin, bizim insanimizin eline firsat geçmeye görsün.
Bir tek akli basinda insan da çikip, "Valla, eline saglik Aysegül hanimin. Neydi o baklava öyle. Az kalsin parmaklarimi yiyecektim gii! Ellerine saglik bacimin!" demiyor arkadas.
Böyle mi firsat düskünü, böyle mi firsatini yakaladimi bu denli pespayelesen bir toplum olur.
Kim ne derse desin…
Kimse kusura bakmasin.
Firsati eline geçiren kendini Deli Dumrul saniyor.
Basliyor atip tutmaya, kesip biçmeye.
Yaziklar olsun be!
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol