SOSYAL GELISMENIN FORMÜLÜ

1.Muharrem.1431 Hicri yeni yil münasebetiyle…

Peygamberimiz Hazreti Muhammed'in (s.a.v) teblig (duyurma), ikaz ve irsadiyla (aydinlatmasiyla) Mekke'de sayilari günden güne artan Müslümanlar, "Dar-ül Erkam" olarak bilinen Erkam'in evinde bir araya geliyorlar, inen ayetler ile Peygamberimizin tavsiyelerini ögreniyorlardi. Ancak bu sirada Islam her kese açikça teblig edilemiyordu.

Inanan insanlar, Peygamberimizin etrafinda toplanarak egitim ve ögrenim görmeleri yani sira Mekke müsriklerinden (Allah'a ortak kosanlar) çesitli eziyetler görmekteydiler. Bir taraftan egitim ve ögretim görerek "cemaat halkasini" olusturan Müslümanlarin diger taraftan gördükleri eziyetler karsisinda inançlarini haykirabilmis olmalari onlari davalarinda biliyor, daha kavilesmelerini sagliyordu.

Bir gün Hazreti Ömer'in; "Ya Resulallah, biz 40 kisi olduk. Artik tebligimizi açikça yapalim" demesi üzerine Islam'in "açikça teblig" dönemi basliyordu.

Zamanimizda da bir "âlimin" çevresinde yer alarak ondan ilim ögrenenler ile bir "Seyh efendinin" halkasinda bulunarak manevi dersler alarak nefis terbiyesi ile ugrasanlarin olusturduklari topluluga da "cemaat" denmektedir.  Bu kademede, her bir Müslüman'in kendi arzusu ile istedigi bir âlime veya bir seyhe talebe veya mürit olabildiklerini görmekteyiz. Ayet-i Celilede; "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" buyrulmasi, "nefis terbiyesinin Müslüman'in derecesini yükseltmesi" gerçegi, Müslümanlari bu sahada çalismalar yapmaya yönlendirmekteydi.

Âlim ve seyh efendiler, kendilerine baglanan Müslümanlari ellerinden gelen büyük bir gayretle yetistirmeye çalisiyor, kendisine baglananlari ilim ve nefis terbiyesi açisindan ideal insan Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v) veya onun ashabinin (arkadaslarinin) seviyesine çikmalarina çalisiyorlardi. Âlimler ve seyh efendiler kendilerine basvuranlari reddetmeleri mümkün olmadigi gibi "bana baglanan talebe veya müritlerin sayisi diger âlim veya seyhlere baglananlardan fazla olsun da dememekte…" kendisine müntesip (ilim kaynagina bagli) olanlari yetistirmeye çalismaktaydilar.

Allah ve Resulüne inanan, neler yapmasi ve neler yapmamasi gerektigini ögrenmeye çalisan (çünkü ilim bir deniz, en âlim bir insan ise ondan bir damla su almis gibidir) bir Müslüman'in yaptigi nefis terbiyesi ile de inanci için gördügü zorluklara direnen ve sabreden bir insanlar, Islam'in toplumunun istedigi bir insan olmaya namzettirler.

Bu noktada ikinci formülümüz su sekilde karsimiza çikmaktadir. ……. Müslüman + intisap (alime, seyh'e) = Cemaat ….. yapisina kavusmaktaydilar.

CEMAATTEN, ÜMMETE

Peygamberimiz Hazreti Muhammed'in (s.a.v) Daru-l Erkamda iste yaptigi is de buydu ve yetistirdigi Müslümanlarla "Mekke toplumunu (cemaatini)" olusturuyordu. Peygamberimiz, ilmi de nefis terbiyesini de ashabina hem teorik olarak ve hem de tatbikatini bizzat kendi yaparak ögretiyordu.

Ancak bu yapidaki insanlarla topluma ait henüz bütün hizmetler deruhte edilemiyor (yapilamiyor), Allah'in (c.c) emrettiklerini gönül rahatligi içerisinde yasayamiyor, onlara yapilan zulümler bertaraf (kaldirilamiyor) edilemiyordu. Mallarini, canlarini, irzlarini, evlatlarini disaridan gelecek baskilara karsi koruyamiyorlardi. Bu hal aslinda Hazreti Muhammed'e (s.a.v) inanarak onun etrafinda birlesenleri bir baska safhaya (devreye) hazirlamaktaydi. O sosyal yapi "Ümmet yapisi" idi. Bu yapiya o anda toplumun basindaki insanin adina izafeten "Muhammed ümmeti" denmekteydi. Bi'setin 12. yilinda Medine'den Mekke'ye 12 kisi geldi. Bunlar Peygamberimizi ve onun insanliga getirdigi dini duymuslar ama henüz kendisiyle tanismamislardi. Medileliler, Mekke'ye geldiler ve Darü-l Erkam da bulundular. Peygamberimizi dinlediler ve Müslüman oldular. Ancak Peygamberimiz bu insanlarla birlikte Mekke'den çikarak Akabe kayaliklarina gitti. Akabe kayaliklari, Mekke'den 8 - 10 km. uzaklikta Arafat tepesine yakin bir yerdedir.

AKABE BIATLERI

Burada Peygamberimiz onlardan "biat"lerini aldi. Onlar, "Peygamberimizin emirlerine itaat edeceklerine ve onu canlariyla, mallariyla koruyacaklarina…" söz verdiler. Bu olaya Islam tarihinde "1. Akabe biati" denmektedir. Peygamberimiz kendine biat eden Müslümanlarin bulundugunu Mekke müsriklerinden gizlemek maksadiyla Mekke'nin disina çikarmis ve biatleri Akabe kayaliklarinda almistir. Burada bir önemli husus, Peygamberimize biat edenlerin hepsinin zaten Müslüman oluslaridir. Bunlar, Peygamberimize biat ederek Müslüman olmamislar, onun emirlerine itaat edeceklerini bildirerek ona bagli olduklarini beyan etmislerdir.

Sosyal alanda yol alan insanlar için üçüncü formülümüz;

Cemaat + Emir'e (reis, lider) biat (baglanma) = Ümmet (Muhammed ümmeti) olarak karsimiza çikmaktadir.

Medineli Müslümanlar ayrilirken yanlarinda Medine'ye Mus'ap bin Umeyr'i de götürürler. Mus'ab hazretleri onlara Islam'i ögretecek ve Müslüman olmayanlara teblig (duyuru) yapacaktir. Bu hizmet Medine'de bir sene kadar devam etmistir.

Ertesi sene yani Biset'in 13. senesinde, Medine'den Mekke'ye giden Müslümanlarin sayisi artmis ikisi kadin olmak üzere 75'e çikmistir. Peygamberimiz bu gelen zevatla Akabe kayaliklarina tekrar çikmis ve onlardan biatlerini almistir.

 Bu olaya da 2. Akabe biati denmektedir. Dikkat edilecek olursa ikinci Akabe biatinde Peygamberimize biat edenler de Islami önceden kabul eden ve ancak Akabe'de biat ederek "Allah'in sosyal alanda kendilerine verdigi görevlerini" tamamlayan insanlardir. Ve bu görevin tamamlanmasina Peygamberimizin bizzat önderlik ve rehberlik yaptigina sahit olunmaktadir.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol