Mustafa Kemal Atatürk, kültürün tanımını 21 Aralık 1930 tarihinde Kırklareli Türk Ocağı'nda konuşurken yapmıştır. Sonra, kültürün bu tanımı Prof. Dr. Afet İnan(yanılmıyorsam) "ATATÜRK'TEN YAZDIKLARIM" adlı kitabına almıştır. Tabi kültürün birçok tanımı vardır. En kısa tanımı ile kültür ölü insanda diri kalan şeydir. O nedir? Bütün bilgiler kaybolduktan sonra insanda kaybolmayan bazı bilgiler kalır ya o işte kültürdür.
Cumhuriyet Dönemi'nin seçkin bilim adamlarından Prof. Dr. Doğan Kuban Cumhuriyet Gazetesinin "BİLİM TEKNOLOJİ" ekinde çıkan yazılarında kültür sorununu sık sık ele alır, kültür çeşitlerine göndermeler yapar. 19.4.1998 tarihinde gazeteci yazar Nilgün Cerrahoğlu'nun kendisi ile yaptığı bir röportajda kültüre vurgu yapar, Osmanlı Kültürü'nün nasıl bir kültür olduğunu belirttikten sonra bir yerde "OSMANLI KÜLTÜRÜ BİR SINIR KÜLTÜRÜDÜR" der. Bir başka yerde ise "Türk Kültürü”nün "KENTLEŞMEMİŞ KIRSAL KESİM KÜLTÜRÜ" olduğunu söyler.
Prof. Dr. Doğan Kuban Türkiye'de kentlere hakim olan kültürün kırsal kökenli bir kültür olduğunu ve hatta bu kültürün fethedilen yerlerin kültürü ile birleşerek, MELEZ bir KÜLTÜR meydana getirdiğine dikkat çeker. Bu kültür bir nevi Kırsal Kökenli Kültür'dür ve ülkemiz kentlerinde ve toplumda görülen bu kültür bir Kırsal Kesim Kültürü'dür. Yani Köylü Kültürü'dür. Bu kültürü özümsemiş toplumlarda insanlar özgür değildir. Özgür ve uygar olanlar bu topluma hakim olanlardır. Bu açıdan bakacak olursak "Osmanlı'da fethedilen yerlerin, köy ve kasabaların kültürü” ile bütünleşen bir anlamda "SINIR KÜLTÜRÜ"dür. Doğu ile Batı kültürlerinin sentezlerinden yani birleşmesinden meydana gelen bir kültürdür. Eşiği bir sınır kabul edersek bir yanında Batı Kültürü, öbür yanında Asya Kültürü vardır. Bu kültür daha iyinin ve daha güzelin peşinde değildir. Çünkü işlenmiş bir kültür olmadığı için çok şey birbirine benzer. Mesela Türkiye'de seçmen tipi kendine benzeyeni seçen bir seçmen tipidir. Seçen ve seçilen birbirine benzer bir kültürü taşıdıkları için birbirine yabancı değildirler.
Bir başka sorun daha vardır ki Türk Aydını halkının yabancısıdır. Halktan kopukluğu bundandır. Halkın diliyle konuşmaz. Konuşurken halka inmemiş sözcükleri, kullanır. Kavramları, kelimeleri açıklamaz, yorum yapmaz fakat çok şey bildiğini göstermek için sürekli konuşur. Onu dinleyen kırsal kökenli insan başını sallayarak durumu idare eder. Okumuş insanla okumamış insanın anlaşmazlığı bu noktada bir eğitim sorunudur. Okumuş okumuşluğunu, cahil insan cahilliğini bilmektedir. Sınır Kültürü üzerinde anlaşmazlıkların, yabancılıkları devam etmektedir. Bu durumda Türkiye bilgiyi tabana indirmek ve yaymak, zekayı, anlama ve algılama düzeyini(seviyesini) en az lise öğrenim düzeyine çıkarmak zorundadır. Belli bir düzeyde ortak bir algı, ortak zeka yaratmak zorundadır. Bu kültür ve bilgiye demokrasi çarkını çevirmemiz, kaliteli bir toplum yaratmamız, hiç değilse birbirini anlayan insanlar durumuna gelmiş oluruz. Bugün, acı ama gerçek: "Kentleşmiş kırsal kesim kültürü Türkiye'nin bütün kentlerine hakim durumdadır… Ciddi bir bilgi ve kültür sorunumuz vardır. Toplumda görülen ve şiddet içeren sosyal hareketlerin kaynağında eğitilmemiş bu kültür vardır.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol