1989 da Bulgaristan’da zorunlu göç yollariyla gelenlerle yakindan ilgilenmistim. Onlarin gelislerini, sorunlarini Cumhuriyet Gazetesi muhabiri olarak yakindan takip ediyordum. Insanlar perisandi. Baskidan kaçarak Türkiye’ye geliyorlardi. Bir umutlari vardi. Gelenlerin içinde her meslekten insanlar bulunuyordu. Onlarla görüsüyor, röportajlar yapiyordum. Bulgaristan’da kirsal kesimde çalistiklari için daha çok tarimla, hayvancilikla ilgili bilgiler aktariyor, nasil çalistiklarini, nasil çalistirildiklarini anlatiyorlardi. Içlerinden Ziraat Mühendisi bir hanim gerek Ziraat Mühendislerinin, gerekse Veteriner Hekimlerin çalistiklari tarlalardi, meyve bahçeleriydi, hayvan çiftlikleri ve ahirlardi diyordu. Yani demisti, bu mühendislerin devlet dairelerinde çalismalari mümkün degildi. Onlarin yeri çiftçinin yaniydi. Aradan epey zaman geçtikten sonra bir vesileyle bu hanim ziraat mühendisini yeniden gördügünde Türkiye’de tarimi nasil buldugunu sormustum “Ne söyleyeyim dedi. Åzasirdim. Ziraat mühendisleri Türk tarimini bürolardan, sehirlerden takip ediyorlar. Bu yanlis bir uygulama ve politika..”
Bulgaristan kökenli bu ziraat mühendisinin söylediklerine ekleyecek birsey yoktu. Gerçek böyleydi. Biz yakin zamana kadar Vilayet binasi önünde hayvan muayenesi yapan veterinerleri, çiftçiyi sehir merkezine çagirip onlara tarim sorunlarini anlatanlari, köylere misafir gibi gidip kahvelerde teknik ziraat bilgileri verenleri çok gördük. Çünkü gazeteci olarak bu toplantilari izliyorduk. Uygulama böyleydi. Cumhuriyeti kuranlar ve sonra gelenler köye ögretmenden baska kimseyi gönderememisler orada köylüyle beraber yasamasini saglayamamislardir. Åzimdi köyde kalan ögretmen de yoktur.
Bunlari niye mi yazip anlattim. Bugünkü Köy Isleri ve Tarim Bakani galiba Tekirdag’da köylere toplumbilimciler, harita mühendisleri, hukukçular göndermeyi düsündüklerini söylemis. Köyün ve köylünün bu meslek mensuplarini ilgilendiren sorunlari varmis. Bunlarin çözümlenmesi, köye ve köylüye yabancilasmanin kaldirilmasi gerekiyormus.
Cumhuriyetin ilanindan kaç yil sonra köyün ve köylünün bu gerçegi anlasildi. Sayin Bakanin bu meslek mensuplarini köye göndermesi simdilik bir hayaldir. Türkiye nüfusunun yarisinin yasadigi köylerde muhtardan baska devleti temsil eden hiç kimse yoktur. Ögretmenler sehirdedir, okullar kapanmistir. Afedersiniz, “köylerde devleti temsil eden muhtardan baska kimse yoktur”dedim ama 1960 öncesi köy imamini düsünerek bunu söyledim. Oysa 1963 de köyün imami da memur yapilinca o da köyde devletin temsilcilerinden biri olmustur. Yani köy muhtarla imama teslim edilmistir. Kaldi ki bundan bir süre önce basinda yer alan haberlere göre Köy Isleri ve Tarim Bakanligi kendi isminin basindaki KÖY IÅzLERI ibaresinin kaldirilacagi yolunda çalismalar yaptigi bildirilmistir.
Cezayir kökenli Fransiz düsünürlerinden Franz Fanon bir kitabinda: “Köye ayet gibi gidilmez, köyün içinden ayet gibi çikilir” der.Yani yenilikler, yeni seyler köyün içinden, köyün ihtiyaçlarindan çikacaktir. Köylü bu yeni seyleri isteme, bu yeni ihtiyaçlari duyma noktasina gelmis ya da getirilmis olacaktir. Türkiye’de her sey degisiyor yalniz insanlar degismiyor. Çünkü insanlarimizda kendilerini degistirme kültürü yok. Birileri bir yerde, “Müsteri degisti, esnaf degismedi” diyordu. Degismeyen yalniz esnaf mi? Degismemekte direnen o kadar meslek mensuplari var ki.. Kim degisti ki “Böyle gelmis böyle gider” demiyor muyuz. Herkes bilsin ki bu kafayi degistirmeye niyetimiz yok.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol