Kısa tanıma göre şehir, "Tarım yapılmayan, hayvancılığa yer verilmeyen yerlerdir." Köy ile şehir arasındaki fark budur. Köy büyük ölçüde kuralsız yaşam yeridir. Ve sosyolojik anlamda orada uygarlık yoktur. Yani köyde uygarlık yaratılmamıştır. Netekim dünyada bugüne kadar köyde uygarlık görülmemiştir. Köy, yerleşim ve üretim basamağının ilk yeridir. Galiba bundan dolayı olacak ünlü fikir adamımız sosyolog Ziya Gökalp "KÖYDE UYGARLIK YOKTUR" deyip noktayı koymuştur. Bir başka anlamda köy, Kır Hayatı'nın yaşandığı, üretim ve hayvancılığın yapıldığı ilk yerleşim birimidir. Mesela köyde sanayi yoktur. Fakat köy, nüfus yönünden, üretim yönünden şehri besler. Büyümesine, sınırlarını genişletmesine yardımcı olur.
Köyde yaşayan şehirli olmaya namzettir. Zaman içersinde "BÜYÜK KÖYLER, KÖYLÜLER KENTLEŞİR." Yani şehirleşme (Kentleşme) bir sosyolojik, ekonomik ve kültürel değişimdir. DEĞİŞİM bir süreçtir. Köy, şehre geldikçe sorunlar artar. Şüphesiz köylünün şehre gelmesi bir ihtiyaç nedeniyle ilgilidir. Daha iyi yaşamak, daha iyi şartlarda ve ortamlarda çalışmak, çocuklarına daha iyi bir eğitim-öğretim aldırmak şehre gelme ihtiyacının başında gelir. Bizim şehre gelenler için Romalı gibi söyleme geleneğimiz yoktur. Romalı, köyden kente gelenlere, gelecek olanlara, "ROMA'YA GEL AMA-ROMALI GİBİ YAŞA" der.
Bugün ülkemizde köyler boşalmakta, kentlere gelmektedir. Bu bir anlamda uygarlaşmanın başlangıcıdır. Köyden şehre gelen kültürü ve ihtiyaçları, özlem ve beklentileri ile gelmektedir. Kente geldiğinde elbet kendisine "ROMA'DA ROMALI GİBİ YAŞA" denecektir. Zaten o da onun için gelmektedir. Ancak Romalı Gibi Yaşamak kolay değildir. O, değişim için bir süreçtir. Kentin bu süreçle geçecek zamana dayanma gücü olmalıdır. Türkiye'de kentler buna ne kadar hazırdır, bilmiyorum. Durum araştırmayı gerektirmektedir.
Kırklareli gerek İl içinden gerekse Anadolu'dan göç almaktadır. Bu yüzden kentin altyapı sorunları artmakta, vitrin bozulmaktadır. Şehir yatay olarak büyümektedir. Varoşlar yeni gelenlere mesken olmaktadır. Kırklareli'nin YATAY veya DİKEY büyümesi ne gibi sorunlar getirmektedir veya getirecektir onu bilemem ama gerçek olan yaşadığımız yerin sorunları olduğudur.
"KENT" orada yaşayanlar nedeniyle canlıdır. Kentin bir ruhu vardır. Bu yüzden her gün makyaj ister, bakım ister. İnsanı uygar yapan kenttir. Kente göçmen ya da köylü olarak gelen kentli gibi olmak için uyum sağlamaya, ona benzemeye çalışır. Zaman içinde kentli olur. Köyde iken çöp sorunu olmayan insan kente geldiğinde çöpün yere değil, sepete, bidona atılması gerektiğini öğrenir. Bütün bu nedenlerden dolayı Kentli yani Şehirli olmak kolay değildir.
Şehrin en önemli yanı bir tarihe, bir efsaneye ve bir Kültür Dokusu'na sahip olmasıdır. Geçmiş, kentin eski evlerinde, eski eserlerinde ve geleneklerindedir. Sonra kentin bir Hafızası (Belleği) vardır. Falan geldi, filan gitti bu kent belleğinin güncelleşmesidir. "KENT BELLİĞİ" Kent Alanı'ndadır. Bu alan Kırklareli'nde çarşı meydanıdır. Evden çıkıp, "Çarşıya gidiyorum" dediğimiz yerdir. Şehir Alanı'nın vazifesi insanları oraya çağırmak, ünlü mimar Cengiz Bektaş'ın dediği gibi, "Merhabalaşmak"tır. Bütün bunlar azbuçuk kenti bildiğimiz anlamına gelir. Ancak kentin daha bilinmeyen yerleri, yönleri vardır. Şehri yönetmeye talip olanların şehirle ilgili çok şeyleri bilmeye ihtiyaçları vardır. Belki bunları bildikleri için şehir yönetimine gelmek istiyorlardır. Kim bilir? Belki öyledir.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol