POLITIKACILAR BUNU AÇIK SÖYLEMIYORLAR AMA GERÇEK ORTADA

Avrupa Birligi Yol Haritasi'ni okumakta güçlük çekiyoruz. Bu yüzden de AB bizi ikide bir sert biçimde elestiriyor. Böyle giderse sinifta kalirsiniz anlaminda elestirilerde bulunuyor.
Avrupa Birligi bizi içine almaktan çok yaninda, esigin disinda tutmak istiyor.
Yani, "Seni aramizda alamayiz. Sen disarda dur, bize lazimsin" demeye getiriyorlar. Bunun böyle oldugunu bütün politika esnafi bildigi gibi, halk da bilmektedir. Halk, AB'ye olan inancini, güvencini yitirmistir. Aslinda halk kendi Politika Esnafi'na inancini kaybetmistir. Güvenmiyor siyasetin bu kesimine. Çünkü çok aldatildigini görüp yasamistir. Bu tablo önümüzdeki genel seçimde daha net bir biçimde görülecektir. Neyse konumuz simdi bu degil.
Avrupa Birligi 1950'li yillarda dogdugundan beri bu konuya iliskin bir Bilgi Deposu yapmisimdir. Çünkü AB Türkiye'nin 200 yillik sorunudur ve bundan sonra da yüzlerce yillik sorunu olmaya devam edecektir. Bu bakimdan memleket sorunlariyla ilgilenlerin bu konuyu iyi bilmeleri, halka iyi anlatmalari gerekir.
Sunu öncelikle söylemek gerekir. Avrupa dünyada bes kitadan biridir ama bunun ötesinde de baska bir seydir. Avrupa her seyden önce bir UYGARLIK'tir, bir ileri ZIHNIYET'tir, bir Çagdas Yasam Biçimi'dir. Avrupa buraya yani bu noktaya gelinceye kadar hep büyümüstür, köyü ve köylülügü kaldirmistir. Bugün 10 milyon kilometrekarelik Avrupa nüfusunun ancak 13'ü köy ve köylüdür. Bu oran Türkiye'de yüzde 46'dir. Simdi Avrupa Birligi diyorki bize, "Ben bu köylü yükünü, bu nüfusu kaldiramam. Onun için seninle ancak Imtiyazli Ortaklik kurabilirim." Bu IMTIYAZLI ORTAKLIK nasil seyse onu bize öneriyor. Yani Avrupa, Türkiye'ye Ikinci Sinif Ülke muamelesi yapmak istiyor. Biz bu öneriyi, bu düsünceyi reddetmis olarak müzakereleri yürütüyoruz. Fakat sonunda geçici bir statü ile bu ise razi olacagiz gibi görünüyor. Bu sonucu biz görürmüyüz, bilemem. Fakat ufukta böyle bir durum görünmektedir.
Türkiye Avrupa Birligi'ne dogru gidiyor ama halk nereye gittiginin bilgisi ve bilincini içersinde degildir. Iktidarin gündeminde halki bilgilendirme diye bir madde yoktur. AB Türkiye'de kâgit üstündedir. Iktidarin basindakiler buna inanmadiklari halde inanir gibi hareket etmektedirler.
Bazan kendi kendime soru yöneltiyorum ve diyorumki, "Biz ilerliyor muyuz yoksa geriliyor muyuz? Zenginlesiryor muyuz yoksa fakirlesiryor muyuz?" Galiba biz ikisini de yapiyoruz. Mesela 1953-2002 arasi yaklasik elli yilda Türkiye 18 kat büyümüs iken Almanya bu süreçte 36, Ispanya 65, Yunanistan 65 kat bir büyüme göstermislerdir. Demek ki onlara göre ve onlara oranla Türkiye büyümüyor, Türkiye geriliyor. Türkiye artik yatirim yapmiyor. Türkiye'de bir yatirim varsa, bir para hareketi görülüyorsa bu yabanci sirketler dolayisiyledir. Ülkede Bir sey yapmak için yerli sirket ve holdingler yabanci sirketlerle ortakliklar kurmuslardir. Sirket ortaklari, banka ortaklari belli bir orana yükselmistir. Ülkemiz issizligi ve kalkinmayi bu yöntemle çözmeye çalismaktadir. Az gelismis ya da geri kalmis ülkeler için bu tür bir kalkinma Yöntemi uygun görülmektedir.
Suraya gelmek istiyorum. Türkiye AB Yolu'nda yürürken çok zorlanacaktir. Ucu Açik Müzakereler, ki bu genis ve sinirsiz bir zaman anlamina gelmektedir, yillar ve yillar sürecektir. Belki o zamana kadar yeni bir dünya kurulacak Türkiye de yerini orada alacaktir. Gelecekte nasil bir Dünya Düzeni kurulacak, nasil bir dünya haritasi çizilecektir onu bilmiyoruz. Biz simdilik Ortadogu Barisi'ni kurtarmaya çalisiyoruz. Bizim Mehmet'in Anasi, karisi, çolugu, çocugu aglarsa aglasin yeterki Ortadogulu, Lübnanli, analar, bacilar, babalar, yavrular aglamasin. Bizi yönetenler simdi böyle düsünüyorlar. Sizi bilmem ama bu tür bir düsünce bana yabanci geliyor. Yerli düsünceye hiç benzemiyor. Ne dersiniz?
nazifkaracamgazetetrakya.com

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol