Uzatmayacagim. Iki fikranin arasina bir yorum katip birakacagim. Yorum da yapmayacagim. Yaparsam dogru etmis olmam.
Muhammed sinifa ilk girdiginde ögretmen sorar: "Adin ne"
"Muhammed" diye cevaplai çocuk...
"Fransa'da Muhammed ismini kullanmayiz. Bundan sonra senin adin Jean-Francois" dei ögretmen...
Aksam eve döndügünde annesi Muhammed'e sorar: " Günün nasil geçti Muhammed?"
Çocuk: "Benim adim Muhammed degil. Artik Fransa'da yasiyorum ve artik adim Jean-Francois," dei.
"Sen isminden, ailenden, kültüründen ve dininden utaniyor ve yadsiyorsun öyle mi?" diyen annesi Muhammed”i bir güzel döver. Sonra olanlari Muhammed'in babasina anlatir annesi. Babasi Muhammed'i daha da kötü döver. Ertesi gün Muhammed okula gittiginde ögretmen Muhammed'in yüzündeki çürükleri görür ve sorar: "Benim küçük Jean-Francois'ima ne oldu böyle?"
Çocuk: "Hiç sormayin efendim. Fransiz olduktan 2 saat sonra iki tane Arap'in saldirisina ugradim!"
LE MONDE'da, Guillaume Perrier imzali Türkiye analizi, olaya çok farkli bir açidan yaklasiyor. Yillardir birilerinin anlatmaya çalistigi bir yarayi bir çirpida ortaya seriyor. "Bir yanda, ayakkabilarini sokak kapisi önünde çikaran, kadinlari basi örtülü, erkekleri sokaga pijamayla da çikabilen, erkek çocuklari kahveye giden, kiz çocuklari tam bir baski altinda yasayan, türkü ile arabesk arasi bir müzikten hoslanan, futbol izleyen, belki de hiç kitap okumamis, hiç dans etmemis, hiç kari koca birlikte yemege gitmemis, hiç tiyatro seyretmemis, iyi egitim alamamis, dini inançlari kuvvetli, kalabalik, bir kitle var," diyor. Devim ediyor: "Diger yanda ise kiz lisesi-Kolej yelpazesinde egitim görmüs, en azindan bir dügün salonunda ya da kolej partisinde dans etmis, sinemaya giden, çok fazla olmasa da kitap okuyan, müzik zevki pop sarkilarla klasik müzik arasinda dolasan, evi nispeten daha zevkli dösenmis, kizlarinin flörtüne göz yuman, kadinlari modern görünümlü, sarabin kalitesinden pek anlamasa da kadin erkek bir arada içki içebilen, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kiyasla çok gelismis hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da, Bati standartlarina yakin bir grup var."
Bu iki grubun yasam tarzi birbirinden kopuk. Yasamlari, zevkleri, inanislari birbirinden çok farkli, hattâ birbirine düsmanca. Birinci grup ekonomik olarak da güçlü artik, Anadolu'da üretim yapiyor. "Devletle" arasi iyi olmadigi için malini dis dünyaya satiyor. Para kazaniyor. Siyasi örgütünü destekliyor. Ikinci grup ise parasal olarak da kuvvetli degil artik. Mevcut iktidarin da baskisiyla giderek ekonomik kazanimlarini kaybediyor. Bugün Türkiye'de kamplasan ve bölünen insanlarin da, Türkiye'yi Avrupa disina itmeye çalisan, eski bir imparatorluk olmanin bir yaniyla çok görkemli, bir yaniyla çok zayif mirasina sahip olan bir ülkeye küstahça davranan, isbirligi yerine "bas ögretmenlik" yapmaya kalkan Avrupa'nin da, Türkiye politikasinda "ikili" oynayip, kurnazlik ettigini sanan Amerika'nin da, bu senaryoyu bir düsünmesini isterim dogrusu.
Bir bilge kisi, çölde ögrencileriyle otururken demis ki:
"Gece ile gündüzü nasil ayirt edersiniz? Tam olarak ne zaman karanlik baslar? Ne zaman ortalik aydinlanir?"
Ögrencilerden biri: "Uzaktaki sürüye bakarim," demis. "Koyunu keçiden ayiramadigim zaman aksam olmus demektir."
Baska bir ögrenci söz almis ve "Hocam" demis, "Incir agacini, zeytin agacindan ayirdigim zaman anlarim ki sabah baslamistir."
Bilge kisi, uzun süre susmus.
Ögrenciler meraklanmislar ve "Siz ne düsünüyorsunuz hocam?" diye sormuslar.
Bilge kisi söyle demis:
"Yürürken karsima bir kadin çiktiginda, güzel mi çirkin mi, siyah mi beyaz mi diye ayirmadan ona 'bacim' diyebildigimde ve yine yürürken önüme çikan erkegi, zengin mi yoksul mu diye bakmadan, milliyetine, irkina, dinine aldirmadan, kardesim sayabildigimde anlarim ki; sabah olmustur. Aydinlik baslamistir..."
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol