Yapilacak bütün islerin kendine göre bir önemi vardir. Fakat bu isler birbirleriyle karsilastirildiginda bazilarinin önemi digerlerine göre daha fazla oldugu görülür. Idareci isleri takip ederken bunlari açikça görecektir. Elbette ki acil önemi bulunan bir isle, ikinci veya üçüncü derecedeki öneme sahip isler bir degildir. Eskiler bunu; “Ehemmi, mühimme tercih” olarak isimlendirmislerdir. Yani iki isin yapimi ayni anda karsilastiginda bunlardan ikisine birden zaman, elemen ve imkân ayrilamiyorsa, birinci derecede önemeli olan isi öne alarak yapmak gerekir, demektir.
Imam-i Gazali hazretleri de “Ihyay-i Ulûmüddin” adli eserinde “ Insanlari is, meslek ve sanatlari üç ana gurupta toplanir.” dedikten sonra; A)Yasayabilmek için zaruri olan islerdir ki bunlar dörttür. B) Bunlara yardimci olup yapilmalarina imkân veren islerdir ki bunlar ikiye ayrilir. C) Bütün bu isleri tamamlayip, süsleyen islerdir” diyerek konulari tasnif (siralama) etmektedir. Bunlar bir sahsin uzuvlari ise; 1. Kalp, ciger ve beyin gibi asil uzuvlar, 2. Bu uzuvlara hizmet eden mide, damar, kaslar ve sinirler, 3. Bu asillari süsleyen seylerdir ki, deri, tirnak, parmak ve kaslar gibi organlardir, denmektedir.
BIR UMRE SEYEHATI
Bu makalemde size “ayniyle vaki” (yasanan bir olay) bir olaydan bahsetmek istiyorum. Bu vesile ile yapilacak islere yaklasimlarimizin ne olmasi gerektigi hakkinda bilgimiz olsun.
1986 yilinda Hocamiz Prof Dr. Necmettin Erbakan baskanliginda 30–40 kisilik bazi ilim adami, siyasiler ve bürokratlar heyeti ile Suudi Arabistan’a Umre’ye gitmistik. Seyahatimiz, Umre için programlanmis oldugu halde Kâbe’nin huzurunda doya doya oturarak ibadet yapamamis, degisik ülkelerden oraya gelen ilim, devlet ve siyaset adamlari ile görüsmeler yapmis, Umre ibadetine geregi kadar zaman ayiramamistik.
Bir aksam yine bazi ilim ve devlet adamlari ile birlikte sohbet yürütürken, agabeylerimizden birisi, Hocamiza hitaben; “Hocam, eger Umre süresinin uzatilmasina imkân varsa biraz da ibadete vakit ayirsak” deyivermisti. Hocamiz, Umre süresinin uzatilabilecegini belirten sonra, orada hazir bulunanlardan bir ilim adami; “Yaptigiz isler, Umre ibadetinden daha önemsiz degil dedi ve kendisinin karsilastigi bir hadis-i serifi nakletmeye basladi.
HALIFENIN VERDIÄzI GÖREV
Hazreti Ebu Bekir (r.a) efendimizin hilafeti döneminde Medine’den oldukça uzak bir yerde yapilmasi gereken bir is için Sahabe-i Kiram içerisinden uygun bir sahis belirlenir ve kendisi Halife’nin huzuruna çagirilir. Kendisine yapacagi is tarif edilir ve oraya giderek bu isi yapabilmesi için yeteri kadar zaman verilir. O günler, Hac mevsiminin de zamanidir ve 2–3 gün içinde Hac mevsimi bitecektir.
Bu zat isi aldiktan sonra; “Halifemizin benim için verdigi zamanda, gündüz istirahat edecegimi ve geceleri yol alacagimi düsünerek süre uzun tutulmustur. Hâlbuki ben yola ve yolculuga dayanikli bir kimseyim. Åzu 2–3 gün içinde Haccimi eda eder, sonra da bir gecikme olmadan süresi içinde bana verilen görevimi yerine getiririm” düsünür. Bu düsüncesini de uygulamaya koyarak Kâbe’nin tavafina baslar.
GÖREV MI, HAC MI ?
Durumdan haberdar olan bazi Sahabeler, bu adamin görevine gitmeyerek Kâbe’yi tavaf etmekte oldugunu görünce; “Sen görevine gitmedin mi?” sorarlar ve durumu Halifeye bildireceklerini söylerler. Halife durumu ögrenince, bu adamin hemen yanina çagrilmasini emreder. Adam yanina gelince de; “ Sana bir görev vermistim. Sen bu görevinin basinda olman gerekiyorken, Mekke’de Kâbe’yi tavaf ederken görülmüssün. Niçin böyle yaptin?” diye sorunca, adam; “Ey, Halifemiz. Bu görev için verilen yol süresi uzun olmustur. Ben yola dayanikli bir insanim. Gece ve gündüz durmadan yol alabilirim. Bu arada Hac mevsimi de birkaç gün sonra bitiyor. Haccimi eda eder etmez, yola çikacak ve sizin emrettiginiz süre içerisinde görevimi yerine getirecegim” diyor.
Halife Ebu Bekir (r.a) bunun karsisinda büyük bir öfke ile; “Eger sen Peygamberimiz (s.a.v) tarafindan sevilen bir Sahabe olmasaydin, sana öyle bir ceza verirdim ki(!) Sana verilen isin, kaç Hac sevabina bedel bir is oldugunu düsünmüyor musun? der ve hemen yola çikarak görevini yerine getirmesini ister. Adam da bu ikaz karsisinda görevini öne alarak yerine getirmeye kosar.”
Bu hadis-i serifi rivayet eden sahis, bizlere dönerek; “ Yaptiginiz ziyaretler o kadar önemlidir ki. Bunlar Islam âlemindeki devlet adami, ilim adami ve siyasetçilerin birbirini tanimasina ve ülkelerin birlikte çalismalarina vesile olacak ziyaretlerdir” dedi. Ve bu çalismalar, sizin Kâbe huzurunda yapacaginiz ibadetlerden alacaginiz ecir ve sevaptan daha az degildir” demistir.
D–8 ÇALIÅzSAYDI, IÅzGALLER OLMAZDI
20 sene kadar önce söylenmis bir Hadis-i Åzerif’in kiymetinin ne kadar önemli oldugu belki o zamanlar anlasilamamisti. Ama aradan geçen zamanda Afganistan’in ve Irak’in isgalleri, Filistin ve Lübnan’nin toptan yok edilmeleri ile karsi karsiya kalmasi, milyonlarca müslümanin öldürülmesi, yüzbinlerce hanim ve kizimizin düsman askerlerince tecavüze ugramalari, mallarin heder edilmelerinin karsisinda meger ne kadar önem tasiyormus, bu bir kere daha ortaya çikmis oldu.
Bu görüsmeler ve ziyaretler, 1996–97 yillarinda Türkiye Cumhuriyeti Basbakani olarak görev yürüten Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafindan degerlendirildi ve hükümete gelmelerinin henüz 2. ayi dolmadan 11 ay içerisinde 8 tane Müslüman ülke resmen bir araya gelerek (D–8) in kurmasini sagladi. Türkiye’nin basi çektigi ve daha sonralari tüm Müslüman ülkeleri kapsayacak D–8’ler içerisinde Nijerya, Misir, Iran, Banglades, Pakistan, Malezya ve Endonezya gibi toplam nüfusu bir milyara varan ülkeler yer almaktaydi. D-8’ler halen faal olmakla birlikte, kendilerini yönlendirecek Türkiye gibi bir lokomotif ülke beklemektedirler.
Bu ülkeler toplulugu önce ticari çalismalar yapmaya daha sonralari ise kendilerini USA dolarinin ve AB EURO’sunun baskisindan kurtararak ortak para sistemi olan Islam Dinarina geçmeyi, Kültür isbirligi (UNESCO), askeri ve savunma isbirlikleri (NATO) muadili kuruluslar olusturmak azim ve kararindaydilar.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol