Çelenk sunumunu takiben yapilan saygi durusu ve Istiklal Marsi’nin okunmasinin ardindan Kirklareli Baro Baskani Göksel Okumus bir basin açiklamasi yapti. Açiklamadan önce basin mensuplarina bir soru yönelten Okumus; “Degerli basin mensuplari giydigimiz bu cüppelerin neden hiç dügmesi yok ve neden biz hiç önümüzü kapatmiyoruz, bunu biliyor musunuz? Çünkü biz adaletin savunuculari hiç kimsenin huzurunda önümüzü kapatmayiz” dedi.
Öznur Yapi AS Avukati M. Hilmi Çiler’in de katildigi törende bir açiklama yapan Okumus sunlari kaydetti;
Degerli meslektaslarim; Bugün '"Avukatlar Gününü" kutlamak ve Kirklareli Barosunun gelisen son olaylar karsisindaki tavir ve durusunu sizlerle paylasmak üzere bir araya gelmis bulunuyoruz.
Degerli Dostlar; Ileri sürdügü tezleriyle bilimin dogrusal ve sürekli gelisme oldugu yönündeki görüsleri sarsan Amerikali fizikçi ve bilim felsefecisi Thomas Kuhn "Bilimsel Devrimlerin Yapisi" isimli kitabinda "bir toplumun ya da bir kurulusun kendini organize etme sekline temel teskil eden gerçeklik vizyonunu olusturan degerlerin,algilamakarin ve düsüncelerin toplamina paradigma" denildigini ifade eder.
Bilimsel paradigmalar sosyal, siyasal olgu ve anlayislari da etkiler, Bu anlamda biraz indirgemeci olmakla birlikte birbirine zit iki paradigmadan söz edilebilir. Bunlardan birincisi 19. yüzyil ve öncesine de egemen olan "mekanist paradigma", digeri ise 20. yüzyil ve sonrasinda yani günümüzde de geçerli olan "kuantum paradigmasidir".
16. Yüzyilda Avrupa'da baslayip giderek tüm dünyayi etkisi altina alan, eyleme geçirmekten daha çok çekidüzen vermenin pesinde olan modernitenin bir ürünü olan toplum mühendisligi, "tek dogru" etrafinda toplumu sekillendirmeden ibaret olan "ya/ya da"ci anlayisindan beslenir.
"Ya/ya da'"ci bu mekanist anlayis, hukuk devleti üzerine açtigi tartismalarla nasyonel sosyalist devlet teorisinin olusmasina önemli katkilar yapan Alman hukukçu Carl Schmitt’in formüle ettigi biçimiyle 'dost/düsman" günümüz Türkiyesi’ne uyarlanmis biçimiyle "bizden/onlardan"', "aydinlik/karanlik", “sagci/solcu”, "laik/anti-laik", "yurtsever/vatan haini", "çagdas/yobaz", "Atatürkçü/ Atatürk düsmani", "Kürt/Türk"' vs gibi etik ve siyasal alanda birbirine zit ikilikler üretmekte ve bundan beslenmektedir.
Ayrimcilik ve kategorik zitlasmalar üzerine kurulu olan ve kurulu düzenin sürdürülmesini saglamakta araçsal bir öneme sahip bulunan bu anlayis; kutuplasmaya, karsikli suçlamalara, gerginlige, giderek kavgaya ve zorbaliga, "ötekini" yok etmeye yönelik politikalara islerlik kazandirmakta, bundan geçinenleri beslemekle, basta siyasal iktidarlar olmak üzere, diger güç odaklari ile siyasi otoriterlerin ,kisisel ve sübjektif yanilmazliklani, dogrularini mutlaklastirmalarina, haklilastirmalarina ve böylece yanlis bulduklari diger görüsleri yasaklamalarina imkan vermektedir.
Çetin Altan'in özlü anlatimiyla aydinlanma sürecini yasamamis, yasasa da tam olarak sindirememis, içsellestirememis toplumlarin en büyük özelligi tek düzeliktir. Bu gibi toplumlarda hafizlik, kosullanma, ezber, yaraticiliktan önde gelir. Dinamikleri pozitif hedefler ve degerler üretmeye izin vermeyen bu gibi toplumlar sadece "tabu" üretir. Bu gibi toplumlarda bireylerin özgürlükleri, mutluluklari kimi zaman iskalanir, kimi zaman da kitlelerin kosullanmis öfkelerine kurban edilir. Böylesi toplumlarda farkli düsünmek, yeni degerleri, yeni görüsleri savunmak ya ayiplanir ya da yasaklanir. Dünyali olmak yadirganir. Tipki bugün Türkiye'de oldugu gibi.
Bu gibi toplumlarda ne yeteri kadar mal, ne yeteri kadar hizmet ve ne de yeteri kadar fikir üretilir. Mal ve hizmet üretimindeki yetersizlik topluma enflasyon, fikir üretimindeki düsüklük ise entelektüel fukaralik olarak geri döner. Bu gibi toplumlarda rekabet yoktur. Rekabet olmadigi için mallar, hizmetler ve fikirler birbirleriyle yarismaz. Yarismadiklari için de ne mallar ne de hizmetlerde ve ne de fikirlerde kalite yoktur. Tipki bugün Türkiye'de oldugu gibi.
Degerli Dostlar; Bütün bunlarin hepsinin ama, hepsinin kuskusuz tarihsel, sosyolojik, psikolojik, ekonomik, kültürel, siyasal nedenleri vardir ama iste bir nedeni de en basta söyledigim "mekanist paradigma'dir. Kuantum paradigmasi gerçegin çok boyutlu oldugunu savunur. Kuantum paradigmasini sembolize eden sözcük "mekanist paradigmada oldugu gibi "ya/ya da" degil, “ve"dir.
Yol degil yollar oldugunu söyleyen bu paradigmanin sosyal, siyasal ve hatta hukuksal alana yansimalari vardir. Bu baglamda, Avrupa Insan Haklari Mahkemesi'nin bir kararinda "ifade özgürlügü sadece hosa giden düsünceler için degil, devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, soke eden ya da rahatsiz eden görüsler için de geçerlidir" seklindeki gerekçesinin dayanagi kuantum paradigmasidir.
Sevgili Meslektaslarim; Dünya degisti, degisiyor, Türkiye’de öyle. Türkiye artik ekonomik, sosyolojik, siyasi, kültürel,hukuki kaliplarina sigmiyor. Bunu görelim ve önümüzdeki süreci kavgasiz götürelim. Bunun için de yasaklayici degi, tartismaci ;kapali degil, açik; otoriter degil, demokratik bir kimlik siyaseti izleyelim. Buna katki yapalim. "'Hakikat tekeli"ne sahip oldugunu ileri süren komuta etigine hep birlikte karsi çikalim. "Öteki”ne kimlik dayatmaktan, "farkliligi", "farkli olani" cezalandirmaktan, "öteki"ni düsman görmekten, asagilamaktan, dislamaktan kaçinalim. Farkliligi kurucu bir unsur olarak kabul edelim, hem kendimizin ve hem de dünyanin belirsizliginin farkinda ve tartismaya açik olalim, hosgörüyü, çogulculugu, bir arada yasama niyetini öne çikaralim. Yasamin zenginligine ve hikmetine saygi duymayi içeren etik bir yol haritasi izleyelim. Göbegini kasiyor, burnuyla oynuyor, yelleniyor, aptal, cahil, bir ton kömüre, bir çuval bulgura veya pirince karsilik gidip oyunu veriyor diye halki asagilamaktan vazgeçelim, halkla, kendi insanimizla barisalim, onlara dokunalim. Yoksa,birbirimizi yok edecegiz. Brceht'in söyledigi gibi hiçbirimiz "kendimize bir baska halk bulacak" degiliz, "baska bir ülke de bulacak" degiliz. Bizim ülkemiz burasi, bizim halkimiz da bu. Geçmiste oldugu gibi birlikte yasamayi becerelim. Yoksa bizi bu dünyadan indirecekler.
Eger bunu beceremezsek ve basaramazsak ne mi olur? Özgürlügümüzü, sadece özgürlügümüzü degil, vicdanimizi, aklimizi ve giderek insanligimizi eksiltir ve hiç farkina varmadan baska bir tahakkümün kucagina itiliriz. Ötekini yok etmekle, ötekine göre tanimladigimiz kendimizi de yok ederiz. Bütün bunlarin bedelini ise: sevgiden, asktan,baristan, içtenlikten, güvenden, güvenlikten, adaletten, sarkidan, siirden, neseden yoksun, igreti hayatlar yasayarak öderiz. Tipki bugün dünyada oldugu gibi.
Degerli Dostlar, hukukun, esitligin, adaletin, özgürlügün savunuculari Degerli Meslektaslarim;
Türkiye'nin bugün her zaman oldugundan daha fazla, günlük siyasetten arinmis, küçük hesaplardan uzak ve halkini ve dünyayi ayni anda kucaklayabilen, evrensel ve yerel degerleri özümsemis ve bunu tüm yurttaslarina verebilen yeni bir hukuk anlayisina ihtiyaci var.
Bu evrensel, demokratik hukuk anlayisi geçmiste oldugu gibi bugün de Avukatlardan ve hukukçulardan katki beklemektedir. Bu yüzden, günlük siyasi çekismelerin disinda toplumun degerleri ile barisik, evrensel degerleri kucaklayan, bir arada yasamayi kolaylastiran ve topluma umut olacak bir hukuki yapilanmayi Türkiye bugünlerde basarmak zorundadir.
Ben bugünkü hengame ve karisikliklarin içinden yeni bir hukuki yapilanma ile çikacagimiza ve yeni Türkiye'nin "namuslu genç ellerinizle yeniden" kurulacagina dair inancimi tekrarliyor, Avukatlar Gününüzü kutluyorum.”
Atatürk aniti önünde gerçeklestirilen çelenk sunma töreninin ardindan, Baro Baskani ve avukatlar Kirklareli Adliye Sarayi’na geçtiler. Cumhuriyet Bassavcisi Esat Semerci’nin de katilim gösterdigi bir kokteylin ardindan Kirklareli Barosu’nun 05 Nisan Avukatlar Günü dolayisiyla gerçeklestirdigi program sona erdi.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol