OSMANLI PADİŞAHLARININ TRAKYA'DA AV BÖLGELERİ

Bunları "EFSANEDEN GERÇEĞE KIRKLARELİ" kitabımızda yazdık ama gazete okuyucuları için de yazalım istedik. Ne kadar istersek isteyelim bilgide erişim eşitliği yoktur. Yani herkes aynı bilgiye ulaşamaz. Büyük merkezlerde yaşayan insanlarla taşranın bir köyünde, kasabasında ve hatta Kırklareli gibi illerde bile bilgiye ulaşmak kolay değildir. Bazen böyle, kitaba yazdıklarımızı okuyucularımız için özetlemek, Reçete Bilgiler halinde iletmek ihtiyacını duyuyoruz.
Osmanlı Padişahları dünyada ilginç devlet adamları idi. Zevkleri, alışkanlıkları, haremleri farklı farklıydı. Mesela Padişah 4. Mehmet'in hareminde 500 Çerkez kadın vardı. Padişahların bazıları güreşe, bazıları şiir yazmaya, bazıları avlanmaya düşkündü. Avcı Padişahlar için AV BÖLGELERİ vardı. Mesela Trakya'da Çekmece, Karıştıran'da, Kırklareli Kızılcıkdere gibi yerlerde Av Bölgeleri vardı. Padişahlar bu Av Bölgelerine Edirne veya İstanbul'dan törenle uğurlanırlardı. Av Bölgelerine öyle 5'er 10'ar kişiyle değil, Sürek Avı yapacaklarsa 20 - 25 bin kişi ile giderlerdi. Padişahlar içinde 4. Mehmet (Avcı Mehmet) ava son derece düşkündü. Hafız Hızır İlyas Ağa'nın yazdığı, Cahit Kayra'nın eski Türkçeden günümüz Türkçesine çevirdiği "TARİH-İ ENDERUN" adlı kitabında 1829 yılında Çekmece'ye avlanmaya giden bir Padişahın ava gidiş töreni şöyle anlatılmaktadır:
"Mutlu Padişah İstanbul - Rami'ye çıkalı beri birkaç kez Büyükçekmece'ye avlanmaya gidip eğlenmişti. Bir aralık yine oralara gitti. Zevkini çıkarmak istediğinde saraydan insanları ve Saray Doktoru Abdülhak Efendi ile diğer yetkilileri ve mızıka ekibini alarak İstanbul'dan ayrıldı. Onun ayrılışını izleyenler ve Rami'de kalanlar bu ayrılıktan çok üzüldüler. Mızıkanın sesi hazin hazin kulaklara gelirken vapur Yalı Köşkü'nün yakınından geçti. O sıra herkes:
"Gitti topu bir yana/ Servi Dilara bir yana" dediler.
"Şah Cihan (Cihan Padişahı) bir iki saatte Büyükçekmece'ye indi. Orada göl kenarında birikmiş olan yaban hayvanlarını avlamaya başladı. Hayvanlara orasını dar etti. Bundan zevk aldı. Sonra hazırlanan bir konağa gitti. Akşamı orada dinlenerek geçirdi. Ertesi gün bir süre kırları seyretti. Her tarafta görülen tazı, tavşan, geyik gibi nazik hayvanları avladı. Akşam tekrar konağa döndü. Sonraki gün yörede dolaştı, halka bağışlarda bulundu. Akşamüzeri İstanbul'a döndü. Saray halkına ölümsüz hayat getirdi."
Anlaşılıyor ki 1800 - 1700'lü yıllarda Büyükçekmece yöresinde geyik gibi av hayvanları vardı. Doğaya (Tabiata) bir katkımız olmaksızın korulukları, buralardaki zengin av ve yaban hayatını, sulak yerleri bitirmişiz, ahlatları yok etmişiz, cevizlikleri, bademlikleri, narları kurutmuşuz, kaynaklarını kurutmuşuz. Tabiata zararımızı galiba yeni yeni anlamaya başladık. Haydi hayırlısı.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol