OSMANLI KENDİNİ BİTİRDİKTEN SONRA ÇARE ARAMIŞ

İkinci Meşrutiyet Dönemi'nde iki siyasi parti dikkati çekmiştir. Bu partilerden biri İttihat ve Terakki diğeri Hürriyet ve İtilâf Partisi'dir. Bu partilerden HÜRRİYET ve İTİLAF PARTİSİ'ni anlatan bir kitap okuyorum. Ali Birinci'nin yazdığı kitapta Hürriyet ve İtilaf Partisi hakkında verilen bilgilerden çok, o yıllarda Osmanlı'nın durumunu anlatan bölümler ilgimi çekti. Yazar partiden önce partinin dayandığı sosyal, kültürel, ekonomik şartları Osmanlı Devleti'nin siyasi durumun anlatmayı uygun bulmuş. Bu yazımı oradan aldığım çarpıcı bilgilerle tamamlamak istiyorum. Zamanın sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi durumu hakkında verilen bilgiler ışığında o dönemde yapılan savaşları, Rumeli'ni niçin kaybettiğimiz daha iyi anlaşılmaktadır. Yazar, Siyasetin Zemini başlıklı bölümde Osmanlı Devleti'nde ekonomik ve ticari durumu da ele alarak şöyle demektedir:
"Meşrutiyetin ilan edildiği sırada Anadolu ve Rumeli'de, hemen hemen bütün şehirlerde iki unsur bir arada yaşıyordu. Bu iki unsur Müslümanlar (yani Türkler), Müslüman olmayanlardır. Bu ayrım dini gibi görünse de aslında görünen ekonomik ve ticari durumdur. Mesela zirai ürünlerin üretiminin Müslümanlar (Türkler) yaparken ürünlerin pazarlamasını Rumlar yapmaktadır. Rumların zenginlerine ÇORBACI, ecnebi zenginlerine ise ÇELEBİ deniyordu. Türkler ne zennat sahibiydi, ne de servet… Türklerin ziraat dışında yaptıkları hammallık, amelelik, arabacılık, nalbantlık ve saraçlıktı. Türkler'de bir işin sahibi olanlar çok azdı."
"Kasaba ve şehirlerde Avrupa mallarını satanlar, esnaflık yapanlar Ermeniler, Yahudiler ve Rumlar idi. Önemli meslekler onların elindeydi. İmtiyazlı gibi bir durumları vardı. Köşklerde, konaklarda yaşarlardı. Türklerin ise en büyük arzusu Kâgir bir evde oturmaktı. Müslümanlar yangından ve soygundan korkarlardı."
"Ticaret hayatına hakim olan azınlıklardı. Her yerde mağaza, dükkan açabiliyor, esnaflık yapabiliyorlardı. Ekonomi, ticaret onların elindeydi. Bu durum sadece Jöntürkler'i (Yeni Türkler'i) üzüyordu. Osmanlı insanı devlet kapısında iş arıyordu. Maaşla geçinmek en büyük arzusu idi."
Yazar Ali Birinci, Osmanlı'nın sosyal hayatına da değinmiş ve meşrutiyetin ilanı sırasında ve sonrasındaki durumu değerlendirmiş. Bu konuda şunları yazıyor:
"Berikiler (Müslümanlar) ötekiler (Hıristiyanlar) aynı mahallede otururlardı. Ancak Arap, Arnavut, Ermeni ve diğer azınlıklar kendi isimleri ile anılırken Türkler daha çok OSMANLI ismi ile zikredilirlerdi. Sosyal hayatın nabzı kahvelerde atardı. Kahvelere ortalık karardıktan sonra entari ve hırka ile gidenler olurdu. Tıpkı evlerinin alt katlarına iner gibiydiler. Çok partili hayata geçiş ile birlikte kahvelerde siyasi tansiyon yükselmiş, tartışmalarla birlikte dedikodular da artmıştı."
Yazar Ali Birinci halkın ruhsal durumu hakkında da şu bilgileri vermektedir:
"Halk sürekli mağlubiyet ve savaşları kaderci bir yoruma tabi tutardı. Dinden uzaklaşıldığına inandığı için kıyametin kopacağına o günün yaklaştığına inanır, tedirginlik duyardı. Aydınlarda bir karamsarlık vardı. Genelde azınlıklar asker kaçağı idiler. 50 altın verenler askerlik yapmıyorlardı. İstanbul ve Hicaz'da doğanlar askerlikten muaftılar."
Osmanlı'nın bu durumunun bilmeden Türk'ün özgürlük, bağımsızlık savaşını, Cumhuriyet'i ve Mustafa Kemal'i anlamak mümkün değildir.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol