Yakın geçmişte yaşadığımız en trajik yıldönümlerinden biri şüphesiz Çernobil Nükleer Santralindeki kazadır. Bu kazada Hiroşima'ya atılan bombanın 350 katı kadar toplam 450 çeşit radyonüklid havaya karıştı. Bu öyle bir kazaydı ki, uzaktan kumandalı makineler çalışmadı. Yüksek radyasyon elektronik devrelerini bozmuştu. En güvenilir robotlar! insanlardı. Kazadan sonra Çernobil'in çevresinde çalışan binlerce insan sonradan, kan kusarak, etleri lime lime dökülerek ve acı içinde kıvrana kıvrana can verdiler. Bu insanlar, barışçıl atomun da öldürebileceğini, insanın fizik kanunları karşısında çaresiz olduğunu yaşamları pahasına öğrendiler.
26 Nisan Çernobil nükleer felaketinin acı dolu 27. yıldönümü. Radyasyon'dan kaçamazsınız. Daha önce yaşanan yüzlerce kazayı bir yana bırakırsak, bunun en çarpıcı örneği Çernobil'di. Bugün tüm yaşam savunucuları, yalnızca ülkemizde değil, dünyanın hiç bir yerinde nükleer felaketin yaşanmaması için "Nükleer Enerji Programı" derhal iptal edilmesini istiyor.
Yaşananlardan ders almayan AKP iktidarını ve nükleer enerjiden kendine çıkar arayan diğer siyasi parti ve ticari oluşumları bu yoldan vazgeçmeleri için bir kez daha uyarıyoruz.
Bu acıları bu günden duyumsamaz, nükleer enerjiye karşı bir tavır içinde olmazsak yarın aynı acıları yaşayarak gerçeğin farkına varma durumunda kalan yine bizler olabiliriz. Bu acıların bir kez daha yaşanmaması için "Nükleer Enerji Programı"na karşı mücadele içinde yer alın.
Svetlana Aleksiyeviç'in tarihe tanıklık eden "Çernobil'den Sesler" adlı kitabından aktarılan aşağıdaki bilgilerin her biri Çernobil gerçeğini canlı yaşamış tanıkların ağzından alınmıştır.
"Valentina Timofeyevna Panaseviç
Çernobil müdahale ekibindeki bir inşaat işçisinin karısı"
"... herşeyden çok sevdiğim insan, onu kendim doğurmuş olsam daha fazla sevemeyeceğim insan gözlerimin önünde bir canavara dönüşerek öldü. Lenf bezlerini aldıkları için dolaşımı bozulmuştu, burnu bir yana kaydı, üç misli büyüdü. Gözleri iki yana bakmaya başladı, içlerinde farklı bir ışık vardı. Daha önce görmediğim ifadeleri görüyordum. Artık burada değildi sanki yine de gözlerinde bakan birileri vardı. Sonra bir gözü tamamen kapandı.
Tek korktuğum şey kendi halini görmesiydi. Sonra benden el işaretleriyle aynayı istemeye başladı. Unutmuş gibi yapar mutfağa kaçardım. İki gün boyunca onu atlatmayı başardım. Üçüncü gün not defterine "Aynayı getir" yazıp sonuna üç ünlem işareti koydu. Fısıldamayı bile başaramadığı için kalemle anlaşıyorduk… Sonunda en küçük aynayı getirdim. Kendine baktı ardından kafasını yatağa vurmaya başladı. Onu avutmaya çalıştım…
… Sıradan bir kanser değildi bu Çernobil kanseriydi. Doktorların dediğine göre, tümörler vücudunda metastaz yapsaymış kısa sürede ölürmüş. Oysa yavaş yavaş vücudu boyunca, yukarıya yüzüne doğru ilerlemiş. Yüzünde siyah bir şey oluştu. Çenesi kayboldu, dili dışarı çıktı. Damarları dışarı çıktı, kanamaya başladılar. Boynundan, yanaklarından, kulaklarından, her yerinden… Soğuk su getirip onu ıslak bezlerle sarardım ama hiçbir faydası olmazdı…"
"Vladimir Mateyeviç Ivanov
Slavgorad Parti Komitesi eski genel sekreteri"
"Olaydan sonra Çernobil reaktörünün çevresinde yaşayanlar ilginç olaylara tanıklık ettiler. Tavukların ibikleri siyahtı, kırmızı değil. Süt ise hiç ekşimiyordu, kuruyup beyaz bir pudraya dönüşüyordu radyasyon yüzünden. Her yer radyasyon ünitesi gibi kokuyordu. İyodin kokusuydu bu. Görevliler, evlerin, binaların çatıları yıkadılar önce. Bütün tarlalar, bahçeler, ormanlar çalılar ve altındaki toprak, belli bir derinlikte kesilip bir halı gibi dürülüp kaldırılarak derin vadilere gömdüler. Bir hafta sonra gelip aynı kesip dürme işlemini tekrarlıyorlardı. Toprağı, toprağa gömüyorlardı. Talimatlar gereği bu işlemden önce yerin üç-dört metre altında satıh suyu olamaması gerekiyordu. Tabanı, çeperleri polietilen filmle kaplanması gerekiyordu. Bunlar talimatta yazanlardı, uygulama elbette ki farklı oldu. Çevredeki insanlar ne olduğunu anlamıyorlardı. "Ne oldu çocuklar, dünyanın sonu mu geldi" diyorlardı. Hayvanları dışarı çıkarıp vurdular. Bunu yapmakla görevlendirilen biri "Atlar, onları vurmak için dışarı çıkarttığımızda ağlamaya başlarlardı" diye anlatıyor. Radyasyon alan insanlardaki ilk belirti, koku alma duyularını yitirmeleri oldu. Bitkindiler, öğrenciler dersin ortasında sıra üzerine yığılır ve bilinçlerini kaybederlerdi. Herkes mutsuz ve asık suratlıydı. Anneler günlük giydikleri giysileri hergün neden yıkamak zorunda olduklarını anlamamışlardı. Onlar için kir; mürekkep, çamur veya yağ lekesiydi, kısa ömürlü izotoplar değil. Bahçelerinde yetişen güzelim yiyecekleri, domatesleri, salatalıkları neden iki yıl boyunca yiyemeyeceklerini de anlamamışlardı. İnsanlar bazı şeylerini radyasyon ölçtürmek için getirirlerdi. Ama herşey limitlerin o kadar üstündeydi ki sonradan vazgeçtiler. "
Kazadan sonra, Avrupa'nın yarısını kullanılmaz duruma getirecek 3-5 megaton büyüklüğündeki ikinci bir patlamayı da yine bu insanlar önledi.
İyi hafta sonları… Sorunsuz sağlıklı bir yaşam dilerim…
Hoşça kalın…
Karaumur Caddesi Coştur İş Merkezi Kat: 3 No: 68 KIRKLARELİ
Tel: 0288 2141182 Faks: 0288 2147006
GSM: 0532 4752460
e-mail: huseyinkahraman@gazetetrakya.com
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol