NE DEMIS BAYKAL?

Bayramdan hemen önceydi. Yogun günlerimdeydi. Diyordu ki Baykal, bütçe oylamasi degerlendirmesinde
"Eslerinizin bagladigi türbanlar, eslerinin ayibini ortadan kaldirmaz!"
Hasbel kader bir vatandas olarak, Baykal gibi bir insandan hep bu tür oturakli, bu tür donanimli, bu tür tumturakli ve yerinde sözler, söylemler beklemisimdir. Bir bakar misiniz söze! Çok ince hesaplanip, ölçülüp biçilip hazirlanmis bir tasarim, en ince noktasina kadar düsünülmüs bir mimarlik eseri, uzun etütler sonucunda ortaya çikmis bir park ve bahçe düzenlemesi gibi.
Usta bir siyasetçinin, Türkiye gibi bir ülkede günümüzde edebilecegi en usta söz gibi. Bir bakar miyiz söylemdeki incelige!
Belediye baskanligi sirasinda dünyalar kadar hile yaptigi, dünyalar kadar yolsuzlugu ve suçu bulundugu iddialariyla yüklü dosyalar tozlu raflarda bekleyen bir insanin baskanligindaki hükümette.
Onun belediye baskanligi döneminde yaninda bulunmus ve tüm yolsuzluklardan nasiplendigi savlanan, nemalandigi iddia edilen bir sürü insanin bir arada bulundugu bir mecliste, bir partide, bir kabinede. Halâ piskin piskin yasayan, yan gelip kulaginin üstüne yatan, nedense bir türlü dokunulamayan ve gözümüzün içine baka baka basimizda bulunan.
Bir de kalkip kendilerinden önceki dönemin sahiplerini o adina veya bu adina yargilatan.
Hatta bu arada müstakbel rakiplerini iflasin esigine sürükleten.
Yahu, beri bakin beri. Hicapnaz hanim eger bir zamanlar genelevde çalismissa ve halâ da orada çalisan ve orasini çalistiran insanlarla öyle veya böyle iliskisi sürüyorsa, ona bir sey derler ve Hicapnaz hanim o kisveden lâfla siyrilamaz. Ta ki bir gün çikar birilerinin huzuruna, geçmiste yaptiklarini itiraf eder, özür diler, pisman oldugunu, nadim oldugunu beyan eder, el an yaptiklarindan feragat.
Dumrul efendi eger bir keresinde birkaç kisiyi birden cansiz yere sermisse, adi katile çikar. "Ben katil degilim!" demekle katil damgasi yemekten soyutlanamaz. Ta ki bir gün birilerinin karsisina çikar ve pismanligini yüreginden gele gele belirtir. Toplum bagislarsa bagislar. Yoksa, yasalarin onu suçlu veya suçsuz bulmasiyla toplum yargisinin pek bir iliskisi olmaz. Toplum bildigini okur. Toplum onun adini koymustur ve bildiginden geri dönmez.
Izledigimiz eski Türk filmlerinde, rizasi disinda bir kadina cinsel saldirida bulunup çirkin emellerine erismis Danyal Topatan'a, Hüseyin Baradan'a, Erol Tas'a ne diyorduk?
Köyde pullukla tarla süren, eken, biçen, harman dövüp tinaz savuran, tane elde eden insanlara çiftçi demiyor muyuz?
Koyun pesinde giden, onlarla geceli gündüzlü ilgilenip kirda bayirda güden insanlara çoban demiyor muyuz?
Sinifta ögrencilere bir seyler ögretmeyi meslek edinen insanin meslek adi ögretmenlik degil mi?
Her seyin bir adi var yahu.
Siir adina tiriviri seyler karalayan insanlara bile sair denilen.
Agzini açip bir miktar makamla bir seyler haykiran Ajdarlara bile sanatçi gözüyle bakilan.
Terzidere köylüsünün bana bile "gazeteci" dedigi bir dünyada.
Her seyin bir adi, bir sani, bir tanimi var da.
O insanlarin zamanla yaptiklari iddia edilen ve halâ ucundan kiyisindan veya göbeginin ortasindan tebelles olduklari bir yigin dalaverenin bir tanimi, bir anlatimi yok mu?
Onu söylüyor adam.
Diyor ki "Esleriniz o adina veya bu adina türban takabilir. Belki kendi ayiplarini, günahlarini bagislatmanin veya kendi adlarina günaha girmemenin tesellisini yasayabilir."
Iyi de. "Her koyun kendi bacagindan," demiyor muyduk?
Benim çaldigim baglamadan Cüneyt Arkin'a ne?
Galatasaray'in aldigi on alti adet Türkiye futbol ligi sampiyonlugu ve bir de UEFA ile Büyük Kupa'dan bana ne? Onlarin kazandiklarindan benim cebime bir sey girmedi hatta çikti bile. Onlarin kazandiklari her kupa sonrasi benim kullandigim ekmege, rakiya, gaza, tuza, sekere, benzine, telefona zam geldi. Onlarin sevinç çigliklari bana zam ve eziyet olarak geri döndü.
Yani, "Taraftari bulundugu Galatasaray'in kazandigi kupa, emekli ögretmen Hasan Öztürk'ün yasaminda hiçbir kolaylik ve rahatlik saglamaz!" diyor adam.
Yalan mi?

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol