Merhaba Kirklareli

(dünün devami)
Baskasi olsa ne yapardi? tesekkür ederdi degil mi?
hayir!.. Yugoslav Krali cümlesini tamamlayip cevap bekler gibi taviralinca, atatürk ayaga kalkti, bunun üzerine kral da kalkmisti. ona bir iki adim atti ve dudaklarinda kendisine çok yakisan anlamli tebessümü ile elini uzatti
- "geçmis olsun majeste..." dedi.
Çünkü Mustafa Kemal'in, kendisine istanbul rumlari sivesi ile Kosti dedigi Yunan Krali Konstantin, ordusu denize döküldükten sonra taç ve tahtini kaybetmisti. Atatürk ile devlet hayatimizda yasanilan günü düsünme ve nabza göre serbet verme illetinden kurtulunmustur.
Bir tarih'te Atatürk Ege vapuru ile Mersin'e gitmis. dönüste vapur Fethiye'de durmus. Kasabada halk senlik yaparken, gemilerden de havai fisekler atiliyormus. Kendisine refakat eden zafer torpidosu'nda bulunan Atatürk, donanmanin senliklerini seyrederken, zafer torpidosu komutanina kumandanlardan biri,bir torpil atmasini söylemis. Torpido kumandani
- hayhay efendim, yanliz bir torpilin kiymeti elli bin liradir demis.
bunun üzerine Atatürk
- vazgeçin torpil atmaktan, bu millet o kadar zengin degildir. ve torpido kumandanina dönerek
- sizi tebrik ederim, diye iltifatta bulunmus.
Bir gün Konya'da Behiç bey'in evinde Mustafa Kemal General Tawsend serefine büyük bir ziyafet verdi. Ziyafette Behiç bey, Muhtar bey, Salih Bozok bulunuyorlardi. Yemek çok güzel bir hava içinde geçti. Yemegin sonunda Mustafa Kemal misafirine dedi ki
-"Biz Türklerde bir adet vardir. Misafirimize mutlaka bir hediye veririz. ben asil bir milletin mütevazi bir baskumandaniyim. Size ancak bu tesbihi verebiliyorum" diyerek elindeki kirmizi mercan tesbihi hediye etti ve sofradan kalkilacagi sirada kolundaki saati çikararak general'e dedi ki
-"Bu saati bana Anafartalarda bir Türk askeri, ölen bir ingiliz zabitinin kolundan çikardigini söyleyerek verdi. Saatin arkasinda subayin künyesi yazilidir.bu subay'in ailesini arattimsa da bulamadim. ingiltere'ye döndügünüzde, ailesini bulur ve saati verirseniz çok memnun olurum" diyerek generale teslim etti.
28 haziran 1933 tarihinde Ankara Erkek Lisesinde imtihana giren çocuklardan biri sorulan bir suale söyle cevap vermisti
- Fransa ile olan ananevi dostlugumuz icabi ...
Atatürk, derhal ögrencinin sözünü keserek sormustu
- Hangi ananevi dostluk, bu da nereden çikti, kim söyledi bunu ?
O zaman cografya ögretmeni ayaga kalkarak "ben söyledim pasam" diye onun hiddetini azaltmaya çalismisti. bana dönünce ve "sen söyle tarih hocasi" deyince, hemen ayaga kalkarak cevap vermistim.
- Pasam, ortada ananevi bir dostluk yoktur. Yalniz müsterek hareketlere
Fransiz muharrirleri ananevi dostluk vasfini vermislerdir. Mesela Kirim
harbinde oldugu gibi ...
-Aferin bu hakikaten böyledir. Maalesef Türk'ün ananevi dostu yoktur.
Menfaatler müsterek olunca Avrupalilar hemen (ananevi dostluk) ismini
vermislerdir, buyurmuslardi.
Etrafini çeviren halktan bir genç, Ata'ya sordu
- Pasa hazretleri, bir italyan gazetecisi olan Kont Sfortza bir eserinde sizden (diktatör) diye bahsediyor. gençlik olarak ne cevap verelim?
Atatürk hiç tereddüt etmeden cevap veriyor
- Ben bir diktatörüm.
Meclistekilerin hepsi sasiriyor, Ata izah ediyor
- Fakat benim hayatimi tetkik edenler görürler ki, ben misir firavunlari gibi sahsima mezar yaptirmak için kirbaçlar altinda insanlari sürmedim. Ben, memleket tatbik etmek istedigim herhangi bir fikri evvela kongreler toplayarak, onlara danisarak bunlari onlardan aldigim yetkiye dayanarak tatbik ettim. iste Erzurum, Sivas kongreleri, iste Büyük Millet Meclisi bunun en canli ifadeleridir. Onlar ne derlerse desinler biz yolumuza devam edelim.
devam edecek...
haticekunt@gazetetrakya.com

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol