MESAI SAATI-1

Istanbul'un en büyük ilçesi sayilabilirdi.
Bu ilçede egitim müdürüydü.
Asker ogluna para gönderecekti posta yoluyla. Saatine bakti. Gün ortasi yaklasmisti. Hizla kalkti yerinden. Ayni hizla postane yolunu tuttu.
12'ye üç dakika kala postaneye daldi.
Bayan çalisanin huzuruna vardi. Durumu anlatti. Ogluna acilen para göndermesi gerekiyordu.
Bayan çalisan, kafasini oynatmadan, yüzünü masadan kaldirmadan, karsisindaki insanin yüzüne bir kez olsun bakmadan, mesai süresinin bittigini söyledi.
Saatine bakti egitim müdürü. "Su an iki buçuk dakika var hamfendi!" dedi.
"Tamam da, iki dakikada bu is olmaz. Öglenden sonra gel!" dedi.
Müdürün ivecenligi vardi. Su isi hemen aradan çikarmak. Ögleden sonra yeniden bunu dert etmek, bununla ugrasmak istemiyordu. "Bakin, su an halâ iki dakikamiz var ve bu süre içinde ben bu isi bitirecegimize inaniyorum. Ama, eger hemen baslarsak." dedi.
Yine de kaldirmiyordu basini. Yine de bakmiyordu karsisindakine. Bir kez olsun vatandasin yüzüne bakmaktan öylesine kaçiniyordu. Belki bu yüzdeki ivecenligi görecek, gözlerdeki aciliyeti okuyacak, biraz olsun düsüncesi degisecek, eksi inadi kirilacakti. "Olmaaaz! Yetistiremeyiz. Siz lâftan anlamaz misiniz. Olmaz diyorum size!"
"Hamfendi! Lütfen. Zaman geçiyor bakin."
"Hayir efendim. Zaten vezne kapandi."
"Veznedar henüz yerinde efendim."
"Biraz sonra kapatacak."
"Tabi. Biz bir an önce isimizi yapmazsak kapatacak veznedar. Ama halâ da bir buçuk dakika var on ikiye."
Bu subedeki isleri geciktirmek bas sorumlusu bayan, artik kaldirdi basini. Karsisindakine öfkeyle bakti."Siz lâftan anlamaz misiniz beyefendi! Kapattik diyorum. Ka-pan-di. Ögleden sonra geleceksiniz. Isinizi ögleden sonra yapacaksiniz."
"Ama, benim ögleden sonra zamanim olmaz. Çalisan bir kisiyim. Su an ancak firsat bulabildim."
"Su an nasil firsat bulduysaniz ögleden sonra da bulursunuz. Lütfen, çekilir misiniz!"
"Öyle demeyin hamfendi. Öglen saatine daha bir dakikadan fazla bir zaman var. Eger bu isi hemen yapmaya baslarsak, ama hemen. Söz size. Tam on ikide bu is bitmis olacak." Is, basket maçina benzemisti. Egitim müdürü saniyeleri sayiyor, bayan memure de ne pahasina olursa olsun direniyor, saniyelere karsi taktik gelistiriyordu adeta.
Bir taraf bir basket atabilmek için çabaliyor.
Öbür taraf o basketi yememek için direniyordu.
Bu arada ister istemez fauller yapiliyor, faul atislari gerektiriyordu. Faul atisini yapmak durumunda olan da oyunu kasten yandan baslatiyor, siki savunmaya geçiyordu ki zaman ilerlesin. Hatta rakip sahaya geçildiginde kasten faullerle rakibi durduruyor, oyunu kilitliyordu.
"Hamfendi-beyefendi" teraneleriyle süre ilerliyor, bitis düdügü hizla yaklasiyordu. Bayan memure, hizla kalkiyor yerinden. Önündeki evraklari ögleden sonra bakilmak, ilgilenilmek üzere kenara atiyor ve geri dönüp hizla yürüyor.
Egitim müdürü bakakaliyor ardindan. Saatine bakiyor, yarim dakika kalmis. Duvardaki saate bakiyor, süre doldu dolacak.
Bayanin arkasindan sesleniyor "Hamfendi! Hamfendi! Süre halâ dolmadi. Görevinizi erken terk ettiniz. Farkinda misiniz?"
Geri bakmadi hamfendi. Çikip gitti.
Beyefendi müdür, sag elini cebine soktu. Usul usul yürüyüp disari çikti. Söz tükenmisti. Yapilacak bir sey kalmamisti simdilik.
Çünkü burada o "vatandas"ti.
Bayan memure "Devlet."
"Devlet"e karsi gelecek hali yoktu elbet.
Bayan memureyi kolundan tutup yerine oturtacak durumu yoktu.Yürüyüp gitti.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol