Gittigim, gezdigim, gördügüm yerlerden söz ediyorum bu ara. Gezi notlari gibi oluyor bir bakima.
Tekirdag'dan söz ettim. Begenmemistim Tekirdag'i ne yalan söyleyeyim.
Igneada'yi da begenmedigimi yazdim. Nedenlerini yeniden yazmayacagim.
22 Agustos gecesi Lüleburgaz'daydik. Kirklareli’nden KIRKSEDER üyeleri, Tekirdag'dan Namik Kemal Siir Grubu ve Edirne'den Ozan Agaci Grubu.
Lüleburgaz belediyesinden bizzat bizi almak için gelen belediye otobüsüyle, gündüz gözüyle gittik.
Belediye Baskani Emin Halebak, görevinin üçüncü döneminde. Dik duruslu bir adam. Yasama, olaylara, topluma… Yani kendine güvenli ve etrafina da ayni güveni veren bir yapida. Çaresizligi silip atmis bir görüntü veriyor.
Ilk karsilasmamiz. Insani tanimak deniz suyunu kasikla aktarmaya benzer. Hele de politikaciyi tanimak, okyanusu siringaya çekmek gibi bir sey. Ilk elden sunu çok rahat söyleyebilirim: Tüm grup üzerinde çok olumlu, çok arti bir izlenim birakti Lüleburgaz belediyesi…
Bir de konuklari karsilayanlar…
Ezelî tanisim, güzel insan Bektas Yavuz ve belediye baskan yardimcisi bayan dostumuz Kevser Özkan, ilgililerdi ve sevgi yüklüydüler.
Lüleburgaz belediyesi olabildigince profesyonelce düsünmüs ve düzenlemisti ortami.
21.30 sonrasi basladi etkinlik. Bektas Yavuz ve Tekirdagli ikizlerden Sedai sundu. Iyi de sundular…
Ammaaaa!..
Bir bay sunucuya partner olarak… Lüleburgaz gibi verimli, öngörülü, sanatta iddiali, soyadini sanat olarak belirlemis bir ilçede, bir yörede… He?
Alan doluydu.
Insanlar siir dinlemek, müzik dinlemek için buradaydi. Sevindiriciydi.
Sairler, sairleri, siirle ilgilenen ve bunu yari yasam biçimi durumuna getirenleri, alçak gönüllü, agir basli, duygulu, munis insanlar olarak lanse ederler. Bilemem. Sairler, olagan, siradan insanlardan farkli olurlar mi? Olmalilar mi? Bilmem. Onlarin bir hikmeti olsa gerek. Hikmetin içinde hosgörü, ilim, sanat, kanaat, agirbaslilik, tevazu, sabir, güçlü azim ve…
Hikmetin bünyesinde hile de bulunur. Niçin? Kötüyü iyiye, çirkini güzele, olumsuzu olumluya, aciyi tatliya çevirmek için. Küskünleri baristirabilmek, yürekleri sevgi kulvarinda yaristirabilmek için.
"Insanlar, yaratilis ve yetisme bakimindan delidir. Rastlanti sonucu akilli olduklari kisa anlar vardir," diyor Tain.
Sairlerin deli dolu yanlari, olagan insanlara oranla biraz daha fazla midir? Yani, sairler gerçekte biraz deli midirler veya olagan insanlara oranla biraz daha fazla…
Sairler var midir? Olmuslar midir?
Eger varlarsa, kötü. Çünkü, olmak için önce olmamak gerekir.
Sairler kendilerini öbür insanlara göre öncelikli ve zaten var sayiyorlarsa… Yandik.
Çünkü, toplum olmadan kismî kitleler yeterli islev göremezler.
Sairler, yalnizca kendilerini degil, çevresindeki insanlari da var etmek için mücadele vermeliler. Siirleri hep emekten ve insandan yana olmak durumunda.
Toplumda ufaktan kafa karisikliklari sürüp gitmede. Hiç degilse ozanlar, sairler bu durumda müdahil olsunlar.
Bizde devlet Türkçe konusmuyor, dince konusuyor. Hiç degilse belediyeler ve sairler önem verse, özen gösterse Türkçe seslenmeye.
Evet, Lüleburgaz'da her sey Türkçe'ydi, her sey güzeldi.
Hele de sonunda tüm sairler bir arada: "Bir daha gel, gel Samsun'dan. Sari saçlim, mavi gözlüm! Nerdesin, dost!" derken de…
Artik bu ülkenin tüm sairleri, ozanlari, yârin dalgali saçini, elma yanagini bir kenara usuldan birakip, her biri birer Mustafa Kemal kesilmek durumundalar. "Gel!" demekle olmuyor. Elimizdeki malzemeden yaratacagiz.
Müstakbel karanliga ancak böyle direnecegiz.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol