Yazının başlığındaki cümleyi bir Fransız yazar söylemiştir. Yine bir batılı yazar "OKUYUN ZENGİN OLUN" demiştir. Tabii bizim okuyup zengin olacağımıza aklımız ermez. Çünkü okumakla zenginlik arasında bir bağ, bir ilişki kurmamız zordur. Bizim bildiğimiz şey, çalışırsak, tasarruf edersek zaman içerisinde birikimlerimize göre zengin oluruz veya zenginmiş gibi görünürüz. Ancak bu noktada ZENGİNLİK ile SERVET'i ayırmak gerekir. Çünkü İngiliz ekonomisti (İktisatçısı) Prodon, "Her zenginlikte biraz şey vardır" der. Öyle midir bir başka türlü müdür bilmiyorum. Zengin zengindir, yoksul yoksuldur. Biz onu biliyoruz. Ancak çocukluğumuzda köy ağaları için "Varlıklı", "Serveti var" derlerdi. Bunların ekonomik kavramlar olduğunu okuyunca öğrendik. Mesela "Fakir" derdik, fakat fakirin niçin fakir olduğunu bilmezdik. Oysa "FAKİR" günlük geliri ile geçinemeyen insanmış.
Bu yazımın konusu bunlar değildi. Okumakla bilgilenmek ilişkisini, bağlantısını anlatmak istiyordum. Belki insan BİLGİ sahibi olunca zengin olmanın yollarını açar. Bir gün bakmışsınız ki adam zengin olmuş. Şunu anlatmak istiyorum:
ÖĞRENMEK, BİLGİLENMEK için okumak gerektiği dünyaca malumdur. Bugün ileri ülkelere baktığımızda görüyoruz ki adamlar kitap okumuşlar, ekmek yer gibi kitap tüketmişler. Düşünmeyi öğrenmişler, öğrenmek için okumak gerektiğini bilmişler, anlamışlar, sonuçta okumak için yer ve zaman aramaz olmuşlar. Bir yabancının plajda, yolculukta ve hatta helada gazete ve kitap okudukları çok olmuştur.
Bir Batılı düşünür, "DÜŞÜNÜYORUM ÖYLE İSE VARIM" demiştir. İnsan düşünmek suretiyle var olduğunu anlar ve kanıtlar. Fransız heykeltıraş RODİN, DÜŞÜNEN ADAM'ın heykelini yapmıştır.
Son birkaç yıldır Kırklareli'nde yoğun biçimde kültür sanat etkinlikleri olmaktadır. Valilik, Belediye, Kültür ve Milli Eğitim Müdürlükleri ve Üniversite, Müftülük bilgiyi halka ulaştırmak için uğraş vermektedirler. Tabii bilginin ne olduğunu, nasıl bir bilgi olduğunu anlamak, algılamak dinleyenlere aittir. Bir başka anlamda bilgiyi rafine etmek okuyanın, dinleyenin işidir. Gerçi biz rafine etmeyi, elekten geçirmeyi pek beceremiyoruz ama unutmayalım ki OKUYAN ULUSLAR da bu yoldan geçmişlerdir. Onların beyinlerinin kıvrımları da çabuk açılmamış, beyinleri çabuk ısınmamıştır. Bizim halkımız, bizim insanlarımız 1928 HARF DEVRİMİ'nden sonra okuma yazmayı öğrenmeye başlamışlardır. Osmanlı'dan okuma-yazma bilmeyen bir halk devralınmıştır. Ancak bugün bizden ilerde gördüğümüz ülkeler okumada ısrarlı olmuşlar, "ÖMÜRBOYU OKUMAK- ÖMÜRBOYU EĞİTİM" e inanmışlardır. Mesela Finlandiya köylüsü 1910, Bulgarlar 1830'lu yıllarda kitap okuyorlardı. Eşek sırtında köylerine kitap taşıyorlardı. Gönüllü yardımlarını okullara yapıyorlardı. Bunlar bir ulusun aydınlanmasında, cehaletten, gerilikten kurtulmasında önemli etkenleridir. Bizim galiba bilgilenmede, bilgiye ulaşmada yanlışlarımız vardır. Bunu sorgulamamız gerekiyor.
Yanlış yaptığımız şeyin bize zararı dokunacağını elbette ki biliyoruz ya da zaman içerinde yanlışımızın zararını görüyoruz. Fakat bunu biz hep yapıyoruz.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol