1930'lu yılların başında dünyayı iki müzik akımı ve eğlence türü sarmıştı. Dünya sosyetesi ve gençleri bu iki akımı tartışıyordu. Moda salgını Kırklareli'ni de tetiklemiş, insanlar CAZ MI TANGO MU tartışmasına girişmişlerdi. Cazı sevenlerle Tango'yu sevenler karşı karşıya bunu konuşup tartışıyorlardı. Bir Müzik Bilgini olan Vahit Lütfi Salcı anılarında bu olayı anlatırken kendisinin de Caz Müziği'ne karşı olduğunu söylüyordu. Tabii tartışmanın yapıldığı yıllar Cumhuriyet'in ilk yıllarıdır, halkta Cumhuriyet coşkusu, Cumhuriyet ile gelen yenilikleri benimseyip yaşatmak kararlılığı vardı. Bu durum Yeni Türkiye'nin söylemi idi.
Geçmişte olduğu gibi bugün de Kırklareli müzik bilgi ve kültürünün var olduğu, müziği sevenlerin çok olduğu bir yerdir. O yıllarda yani 1920'li yılların sonu ile 1930'lu yılların başında müzik yapan gençler olduğu gibi bando çalan müzisyenler de vardır. Burhan Öçal'ın babası Mehmet Öçal o yıllarda Vahit Lütfi Salcı'nın Bando Takımı'nda çalıyordu. Bando Takımı'nın köylere gidip bando çaldığı da oluyordu. Vahit Lütfi'nin yazdıklarından anladığımız kadarı ile tartışmalarda Tangocular öne çıkmışlardır. Tango söyleyen genç kızlar ve hanımlar düğünlerde, Özel Eğlence Gecelerinde, ulusal bayramların eğlencelerinde ortaya çıkıp tango söylemeye, kimileri de dans etmeye başlamışlardır. Mesela Demirköy 1927 yılı Cumhuriyet Balosu'nda ilk defa Tango dinlemiş, dans yapanları görmüştür. Bu ortamda o sıra yeni kurulmakta olan Riyaseti Cumhurbaşkanlığı Orkestrası'na Kırklareli'nde müzik çalan sanatçı göndermiştir. Şimdi adını unuttuğum Kırklarelili genç sanatçı Çankaya'da, Cumhurbaşkanlığı Orkestrasında müzik çalmıştır. Kırklareli bu genç müzisyenle Ses Sanatçısı Candan Erçetin'i Çankaya'ya çıkarmış bir yerdir. Hatırlarsanız bundan bir süre önce Candan Erçetin, Fransız Cumhurbaşkanı'ndan Sanat Nişanı almıştır.
Mustafa Kemal ATATÜRK ÇOK SESLİ MÜZİK DEVRİMİ'ni yaparken kendisinin Alaturka Müziği sevdiğini fakat ulusunun Çok Sesli Müziği öğrenmesi gerektiğini, bunu istediğini söylemiştir. Söylediği mealen buydu. Tabii ki Mustafa Kemal Osmanlı değildi. O Yeni Türkler'dendi ve Osmanlılığın Balkan Savaşı ile bittiğini düşünüyordu. Zira Osmanlı'nın iki ayağından biri olan Rumeli (Balkanlar) kontrolden çıkmıştı. Halk ve halkın önüne düşen İttihatçılar yeni bir ruh ve kimlik arıyorlardı. Onu Çanakkale Zaferi'nde bulmuşlardı. Çanakkale Zaferi'nden sonra YENİ TÜRKİYE'nin ayak sesleri duyulmaya başlamıştı. Bu Yeni Türkiye'nin yapısında Müzik Devrimi de yer alıyordu. Müzik Devrimi'nde Caz da vardı, Tango da vardı. 1920'li yılların sonunda Kırklareli halkı CUMHURİYET'i yaşıyor, Cazı ve Tango'yu konuşup tartışıyordu. Bu bir değişimdi. Yani Türk insanının caz dinlemesi, Tango söylemesi, dans etmesi Cumhuriyet'e bağlı bir yaşam biçimidir. Bazı çevrelerin anlamadığı, anlamak istemediği buydu. Kırklareli bu yeniliği, bu değişimi bilgiyle, bilinçle benimsemiş, hayatına mal etmiştir. Selahattin Demiraco'nun arada bir yazdığı biçimde "Selam olsun Cazcılara, selam olsun Tangocu ve dansçılara."
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol