Karanfiler yeni eğitim öğretim yılını değerlendirdi

Eğitim Bir Sen ve Memur Sen İl Başkanı Selahattin Karanfiler yeni eğitim ve öğretim yılı ile ilgili açıklamalarda bulundu.
Karanfiler açıklamasında şunları kaydetti; "2016-2017 eğitim-öğretim yılı, tüm öğrenciler için yeni bir heyecan, veliler için beklenti ve kaygı, eğitim çalışanları içinse bazı sıkıntı ve belirsizliklerle başlayacak. Yeni eğitim-öğretim yılına sıkıntılı bir atmosferde girdiğimiz aşikârdır. Terörü, ideolojik hesaplar, egemenlik savaşlarının yeni aracı ve yöntemi olarak kullanan emperyalist odakların bölgemizi yapay kurgularla değişime zorlaması; siyasal, kültürel, sosyal sıkıntıları daha da ağırlaştırmaktadır. 15 Temmuz’da, asıl amacı işgal, kullandığı yöntem darbe olan kalkışmada bu sıkıntıları en ağır biçimde yaşadık. Her şeye rağmen geçmişimizden süzülerek varlığını sürdürmüş milli değerlerimizi ve kimliğimizi canlı tutmak, atılım gücünü muhafaza etmek, daha da geliştirmek için eğitim asla ihmal edilmeyecek, ertelenmeyecek milli meselemizdir. Değişimin yönünü, mahiyetini isabetli kavramak, millet olarak yarınlara daha donanımlı hazırlanmak için Milli Eğitim’e her zamankinden daha fazla önem ve öncelik vermemiz gereken dönemlerden geçiyoruz. Yenilenmenin yeni bir müfredattan yeni bir anayasanın yapılmasına kadar hayatın tüm alanlarını kapsaması gerekmektedir. Sistemde ihmal edilen her bir alan diğer alanların da verimini düşürmektedir. Yenilenmenin anlık, günlük kaygılarla köklü, kapsamlı yapılmaması durumunda, kalıcı, kuşatıcı çözümleri hayata geçirmek mümkün olmayacaktır.
Yeni eğitim-öğretim yılına, darbe sonrası çalkantılı bir ortamda girmenin sıkıntıları yaşanmaktadır. Kurulduğu günden beri milli iradenin, zengin, çeşitli ve çoğulcu bilginin, temel insan hak ve özgürlüklerinin yanında; zulmün, haksızlıkların, vesayetçilerin karşısında konum alışı ve duruşuyla eğitim meselesini dava edinen sendikal hareketimiz, başta eğitim çalışanlarının her türlü özlük hakları ve çalışma şartları olmak üzere, eğitimle ilgili herkesin ve kesimin sorunlarına çözüm aramayı, çözüm bulmayı amaç edinmiştir. Biz aradaki hassas çizgi ve ölçüyü her zaman muhafaza ederek, tutumumuzu şahsileştirmeksizin ülke ve milletin genel yararını esas kabul ettik. Ülkeye kaybettirecek hiçbir çabanın içinde olmadık, olmayacağız. Bir çeyrek yüzyılı bulan onurlu mücadele ve hak arama geçmişimizde olduğu gibi, bugün de milli duygu ve değerlerin sorumluluğuyla hareket etmenin çabası içerisindeyiz.
Hiçbir durum ve gerekçe, eğitimin kök sorunlarına, eğitim çalışanlarının ve camiasının meselelerine ilgisiz kalma nedeni olamaz. Türkiye, her sorunun üstesinden gelecek güçte ve her sorunu çözecek istidatta muktedir bir ülkedir. Bu mülahazalarla, yeni eğitim öğretim yılının, başta müfredat olmak üzere, eğitimin muhteva ve felsefesine ilişkin tıkanıklığın aşıldığı veya o yönde ümit verici çalışmaların sonuç alıcı aşamaya geldiği, eğitim çalışanlarının sorunlarının giderildiği bir yıl olmasını diliyoruz. Çalışmalarımız bu yöndedir, bu yönde olacaktır. Çabalarımız, mücadelemiz, eğitimin kalitesini, niteliğini, etkisini artırmak içindir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın öncelikle yapması gereken en önemli işlerin başında, eğitim sistemini demokratikleştirmek, eğitim çalışanlarının sorunlarını çözüme kavuşturmak ve bu suretle tüm eğitim çalışanlarının eğitimdeki nitelikle ilgili değişme ve gelişmelere etkin katılımını ve desteğini sağlamak gelmektedir. Bu nedenle, Bakanlığın sistem içindeki ve dışındaki insan kaynaklarını iyi yönetmesi gerekmektedir. Yüz bini aşkın öğretmen ihtiyacı varken, yüz binlerce atama bekleyen öğretmen adayının varlığı, insan kaynaklarının yerli yerinde kullanılmıyor olması önemli bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Bunun yanında, başta öğretmenler olmak üzere, eğitim çalışanlarının artık kronikleşmiş sorunlarının çözümünün de en az öğretmen ihtiyacının karşılanması kadar elzem olduğu ortadadır. Eğitim felsefesinin yenilenmesi, öğretim programlarının, müfredatın ve ders kitaplarının ideolojik kalıplardan arındırılması, değerler eğitimine önem verilmesi, insan kaynaklarının verimli kullanılması ve sorunları en aza indirilmiş bir eğitim için eğitim çalışanlarının sorunlarına köklü çözümler hedeflenmelidir. Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının yeniden hayata geçirilmesi, erkek kamu görevlilerine dayatılan kılık-kıyafet zorunluluğu, çerçeve yönetmelikteki bazı antidemokratik yaptırımlar yüzünden kamu görevlilerinin yaşadıkları mahrumiyetler, öğretmenlerin kariyer basamaklarına ilişkin yaşadıkları belirsizlik, ek ders esaslarındaki adaletsizlikler, öğretmen açığı, eğitim çalışanlarının atama ve yer değiştirme süreçlerinde yaşadıkları problemler, yönetici görevlendirme süreçlerinde mahkeme kararlarının doğurduğu sorunlar gibi, çözüme kavuşturulması gereken hususların 2016-2017 eğitim-öğretim yılı içerisinde aşılmasını ümit ediyor ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bazı önemli başlıklar için çağrıda bulunuyoruz. 15 Temmuz darbe girişimiyle millî iradeye yapılan saldırı, milletimizin direnişi, güvenlik güçlerimizin kahramanca mücadelesi başta olmak üzere, millet iradesini savunan tüm sivil toplum örgütlerinin cansiperane duruşuyla akamete uğratılmıştır.
Darbe girişimi sonrası alınan olağanüstü hâl kararı ve başlatılan soruşturmalar çerçevesinde uygulamaya konulan “açığa alınma/görevden uzaklaştırma” tedbiri, suçluların ortaya çıkartılması, şüpheli ile masum arasında ayrım yapılabilmesi, ceza soruşturması ve idari incelemelerin sağlıklı yürütülebilmesi açısından yerinde ve gerekli bir işlemdir. Ancak kamu görevinden çıkarma gibi ağır hukuki sonucu olan bir işlemden evvel en azından bu kişilere masumiyetini ispatlama imkânı tanıyacak bir yolun tanınması gereklidir. Kamu görevinden çıkarılanlar arasında tek bir masumun dahi bulunmaması gerektiği hususu çok önemli bir konudur.
Biz her fırsatta terörün her türlüsüne karşı olduk ve olmaya da devam edeceğiz. Milli değerlerimiz, insani hassasiyetlerimiz düzleminde ‘eğitim’ ve ‘terör’ faaliyeti asla bir arada olamaz. Eğitimci terör kelimesiyle cümle içinde dahi bir araya gelemez. Tam da bu sebeple eğitimden yana olduğumuz için eli kanlı, okul kundakçısı teröre de, darbe yardakçısı, kukla terörüne de karşıyız, sonuna kadar milli iradeden ve her hâlükârda eğitimden yanayız. Eğitim kurumlarının terörün ve cuntacıların eleman devşirdiği, öğrencilerimizin kirli emeller uğruna ava dönüştürüldüğü, üstelik bunun devletten maaş alanların eliyle yapıldığı yerlere dönüşmesini kabul etmemiz mümkün değildir. Asıl işlevi yüksek değerlerle donanmış bireyler yetiştirerek vatana, millete hizmet etmesi gereken eğitimin, gerçek mahiyetiyle uyuşmayacak amaçların aracısı kılınması, yükselmeye değil, çöküntüye, çatışmaya zemin hazırlar. Eğitimcinin gayesi insanımızı, özellikle de kendilerine en nezih, en masum, saf duygu ve itimatla emanet edilen genç nesilleri bilgiye, kaleme, kitaba, bilime götürmek olmalıdır. Çocuklarımıza bilgi yerine ideoloji yükleyen, ya eline silah veren ya da aklını işgal edip zekâsını mankurtlaştıran bu ülkenin geleceğine ihanet ediyor demektir. Çocuklarımıza barış yerine savaşı, birlik, kardeşlik yerine darbeciliğin hikmetlerini telkin eden, öğretmen değil, olsa olsa kadrolu teröristtir. Üniversitelerimizde de ‘paralel’le mücadele adı altında masum insanların görevden uzaklaştırılması, bazı rektörlerin süreci zehirlemeye yönelik uygulamaları konusunda uyanık olunması gerekmektedir. Üniversitelerde paraleli gizleyip, yapılması gereken temizliği dizginleyip, kişisel hesaplarını görmeye kalkan üniversite yönetimlerinin icraatına dikkat edilmelidir.
Devleti ele geçirmeyi veya yıkmayı amaçlayan yatay, dikey, paralel yapılarla mücadelede hukuk dışına çıkmak, yeni darbe ve terör girişimlerine izin ve imkân vermek demektir. Devletin terörist yapı ve örgütlenmelerden temizlenmesi bütün bir milletin huzuru ve bir beka meselesidir. Ancak her şeye rağmen bu ayıklama sathi bir genellemeyle yapılmamalı, hukuk devletine yakışan bir titizlik elden bırakılmamalı; bir tek teröristin dahi öğretmen hüviyetini taşımasına müsaade edilmemeli ve bir tek eğitimcinin dahi haksız yere terörist muamelesi görmesine göz yumulmamalıdır. Bir teröristin veya hainin öğretmen muamelesi görmesi eğitim açısından ne kadar zül ise masum bir eğitimcinin terörist ya da hain muamelesi görmesi bir o kadar zulümdür. Adaletin terazisi, tarihin en hassas dengesini yakalamak, zerreyle miskali ayıracak derecede dikkatli olmak mecburiyetindedir. 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 4. maddesinin altıncı fıkrasıyla sözleşmeli öğretmenlik tekrar uygulamaya konulmuştur. Geçmişte 70 bin civarında sözleşmeli öğretmen istihdam edilmiştir. Sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının bizzat kendisinin doğurduğu olumsuzluklar tecrübeyle sabit iken, şimdi 668 sayılı KHK ile getirilen düzenleme daha büyük sakıncalara neden olacaktır. Eğitim kurumlarında kadrolu/sözleşmeli şeklinde ortaya çıkan ayırım; kurum içi çalışma barışını bozmuş, öğretmenlerin verimliliğini düşürmüş, aynı niteliklere sahip ve aynı görevi ifa eden insanlar arasında bir nevi kast sistemi oluşturmuş; sözleşmeli olarak istihdam edilenler kadrolu olanların sahip olduğu özlük haklarına sahip olmadıklarından hak kayıpları ve mağduriyetler pek çok davaya neden olmuş, Bakanlığa olan güven azalmış, sözleşmeli öğretmenlerin statüleri nedeniyle eğitim kurumu içinde öğrencilere karşı otoriteleri dahi sarsılarak eğitim-öğretim ortamı bu durumdan olumsuz etkilenmiştir. Söz konusu sorunlar nedeniyledir ki, 2011 yılında 632 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle sözleşmeli öğretmenler memur kadrolarına atanmıştır. Bahse konu kanun hükmünde kararnamenin genel gerekçesinde ise, kamu hizmetlerinin daha etkili, verimli ve hızlı bir şekilde yürütülmesini sağlamak ve çalışmalarda etkinliği artırmak amacıyla sözleşmeli personel pozisyonlarında çalışmakta olanların memur kadrolarına atanacakları; böylece kamu kurumlarında görev, yetki ve sorumlulukları aynı veya benzer olan ve aynı unvanı taşımakla birlikte farklı statülerde istihdam edilen personelin statüsü, mali ve sosyal hakları ile diğer hakları arasında farklılığın ortadan kaldırıldığı ifade edilmiştir. Bu alanda gerçekleştirilen çok sayıdaki araştırma ve raporda ortaya konulduğu üzere, öğretmen istihdamında güçlük çekilen bölgelerdeki sorun; sözleşmeli öğretmenlik, yer değiştirme yasağı gibi palyatif yollarla değil, söz konusu bölgelerde öğretmenlerin kalıcı olarak görev yapmalarını teşvik edecek katkılarla çözüme kavuşturulabilecektir. Devlet Memurlarına Ödenecek Zam ve Tazminatlara İlişkin 2006/10344 sayılı Bakanlar Kurulu kararının ekinde yer alan II. sayılı Cetvelin (E) Teknik Hizmetler ve (F) Sağlık Hizmetleri sınıfında yer alan personele görev yaptıkları bölgelere göre ek tazminat ödenmesi öngörülmüş olduğundan, öğretmenler için de bu yönde bir düzenleme yapılması gereklidir. Mali teşviklerin yanı sıra askerlik hizmetinin görev başında yapılabilmesi, hizmet puanının iki katı oranında artırılması, iki hizmet yılına bir derece verilmesi, ek ders ücretinin yüzde 100 artırılması, dört yıllık çalışma süresi sonunda ilk üç tercihinden birine atanma hakkının verilmesi, merkezi düzeyde düzenlenen 10 hizmet içi eğitim faaliyetine katılma, tatil dönemlerinde ücretsiz ulaşım hakkı verilmesi gibi hakların da tanınması yerinde olacaktır.
Milli Eğitim Şûrası’nda alınan kararları görmezden gelmek şûrayı değersizleştirmektir
2010 yılında yapılan 18. Milli Eğitim Şûrası’nda sendikamızın teklifleri doğrultusunda yeni eğitim sistemine geçiş, Milli Güvenlik Dersi’nin kaldırılması, Kur’an-ı Kerim, Siyer ve Temel Dini Bilgiler derslerinin müfredata girmesi gibi önemli kararlar alınmış ve kısa sürede yapılan düzenlemelerle hayata geçirilmişti. 19. Milli Eğitim Şûrası’nda ise;
-Alkollü içki ve kokteyl hazırlama dersinin kaldırılması,
-İlkokul 1, 2. ve 3. sınıflara da din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin konulması,
-Ortaokulda hafızlık eğitimi alacak öğrenciler için ara verme süresinin 1 yıldan 2 yıla çıkarılması ve ara verilen sürelerde öğrencilere dışarıdan sınav hakkı verilmesi,
-Değerler eğitimine öğretim programlarında etkin bir şekilde sarmallık anlayışla yer verilmesi,
-Öğretmenlere 3600 ek gösterge verilmesi,
-Öğretmenlere 4 yıla bir yıpranma payı verilmesi,
-Osmanlı Türkçesinin Anadolu İmam Hatip Liseleri ve Sosyal Bilimler Liselerinde zorunlu, diğerler liselerde ise seçmeli ders olarak okutulması,
-Ortaokullarda 5, 6 ve 7. sınıflarda birer saat rehberlik dersinin konulması gibi önemli kararlar alınmıştır.
Söz konusu kararlar başta olmak üzere, şûrada alınan bütün kararlar bir an evvel hayata geçirilmelidir.
Öğretmen ihtiyacı acilen giderilmeli, “atama bekleyen öğretmen” sözü tarih olmalıdır
Bir ülkede eğitim fakültelerinden mezun olup, atama bekleyen 300 binin üzerinde öğretmen adayı ve o ülkenin eğitim kurumlarında 100 binden fazla öğretmen ihtiyacı varsa, bu, bir çarpıklığın olduğunu göstermektedir. Söz konusu çarpıklık düzeltilmediği sürece sıkıntılar devam edecektir. Bu konuda köklü bir çözüme gidilmelidir. Bakanlığın öğretmen ihtiyacı konusunda gerekli hizmeti sunamaması ya da eksik hizmet sunması, eğitim ve öğretimin bütün aşamalarında birçok sorunun kaynağını teşkil etmektedir. Bu konuda köklü bir çözüme gidilmesi ve öğretmen ihtiyacı olan yerlere öğretmen adaylarının dengeli bir şekilde atanması konusunda bir planlama yapılması elzemdir. Bu amaçla, bir yandan YÖK ile daha sıkı bir iş birliği içerisinde Bakanlığın orta ve uzun vadeli öğretmen ihtiyacı ile yükseköğretim kurumlarının eğitim ve fen-edebiyat fakülteleri ile pedagojik formasyon kontenjanlarının müştereken belirlenmesi; diğer yandan norm kadro esaslarında köklü değişikliğe gidilerek, ders saatinin yanında öğrenci sayısı, okul büyüklüğü, coğrafi konumu, bulunulan bölgenin sosyo-ekonomik durumu ve OECD kriterleri gibi çok sayıda değişkenle belirlenen bir norm kadro düzenlemesi yapılması ve öğretmen sayısının kademeli olarak artırılması gerekmektedir.
Eğitim-Bir-Sen olarak, yeni eğitim- öğretim yılının eğitim çalışanlarına, milletimize hayırlar getirmesini; özgür millet, bağımsız devlet düsturuyla geleceğimizin inşasında en büyük payı hakkıyla icra etmesini diliyoruz."

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol