KUNDAKLANMIS OYLAR

Bir partimiz var, Türkiye Cumhuriyeti'nin en eski, en köklü partisi oldugunu her firsatta söyler.

Söylemlerinden biri de Atatürk'ün kurmus oldugu parti olusudur.

Birbirinden önemli özellikleri bir bir öne çikarilarak övünç konusu yapilir.

1920'li yillarin özel ve hengâmeli kosullarinda elzem gerekliliklerle kurulmus ve dünya genelinin o sikintili, acili günlerinde tarihi delip günümüze uzanan onurlu duruslar sergilemis, degerli emekler vermis ve öyle veya böyle bugünlere gelmis bir parti. 1946'da ilk seçim ve bir takim söylentilerin ardindan…

1950'deki ilk ciddi sinavda tepe taklak. Buna tepe taklak denir. Baska bir anlatimi yok. "Halk bize muhalefet görevi verdi!" demek, isi savsaklamak, isi girgira vurmak, ciddiyetten ve gözle görülür gerçeklerden kaçistir. Demek ki o partinin basinda bulunanlar halkla kontak kuramamis, bir seyleri halkla paylasamamis, halkin bilgi, bilinç düzeyini gelistirememis, üstüne üstlük kirkli yillarda "Karartma Geceleri" yaratarak aydinlarini sikintiya düsürmüs, aydinlarla halkin arasini bilinçli biçimde açan politikalara ebeveynlik yapmis…

Bu halk, bu ulus, kendinden yana olana neden hiç iktidar görevi vermez de hep muhalefette sürünmek, muhalefette patinaj yapmak görevi verir, bir bilen, bir anlayan varsa gelir anlatir, bu vatandas ta anlar. Ne demektir yani, "ben senden yanayim, senin için çabaliyorum ama sen beni anlamiyorsun, bana el vermiyorsun," diye yakinmak?

Tarihinde en çok oyu 1973'te aliyor, o da tek basina iktidar olmasina yetmiyor.

Kendi yapisinin, yapilanisinin, varlik nedeninin, kurulus ve olus amacinin tam da tersinde bir anlayisla sayi tamamlayip hükümet olmayi seçmek zorunda kaldi. 1978 basinda ha keza…

Uzatmayayim… Yil 2007. Aylardan temmuz. Çok önemli, çok hassas bir seçime gidiyor ülke.

Atatürk'ün kurdugu, Kurtulus Savasi'ni yönlendirmis, gerçek anlamda Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmus, gelistirmis, devrimlere yön vermis, güç vermis bir parti…

Halk tabakasinda bir kesimin pek çok sey bekledigi, yasamsal bir beklenti içinde oldugu ve umut besledigi bir parti. Sirf o yüzden, kendinden türemis, kendi çizgisi dogrultusunda bir takim partilerin seçime girmedigi…

Murat Karayalçin, SHP'yi seçimlere sokmuyor. Kendisi de hiçbir yerden aday olmuyor. DSP, kapilarina geçici kilit vuruyor. Tüm gücüyle CHP diye sesleniyor çevresine. Bu partilerin oylari, bir bebek sadeliginde, masumiyetinde kundaklaniyor, beleniyor, CHP'nin kucagina teslim ediliyor.

Birileri kenarda kis kis gülüyor.

Seçimler bitiyor.

Kundaktaki oylar dahil… Sayiliyor. Bir de ne görelim! Bir yanda öyle veya böyle, haram helal her ne yöntemle olursa olsun yüzde kirk yedi…

Bir yanda, derle topla devsir… Yüzde yirmi. Anlatilamiyor demek ki. Halâ, o zaman o kadardi da… Oyumuzu su kadar artirdik ta…

Nasil arttirmaksa, ne biçim gelismeyse. Simdilerde yine bir takim yerlerde ayni endise, ayni yöntem yasanmakta, kulagimiza geldigine göre. Sirf CHP'nin oylarini bölmemek adina bir takim partiler, bir takim yerlerde seçime girmiyormus.

Bir tami partiler, bir takim insanlar, duyarli duyarsiz, anlamali anlamsiz düsüncelerle bu yöntemi isliyor yillardir. 1990'li yillardan beri böyledir bu, iyi animsiyoruz. Bizler her seçimden sonra oturup hesap yaptik: DSP filanca yerde seçime katilmamis olsaydi, CHP'nin oylari su kadar olurdu. En son örnegi 2007'de yasandi.

Birilerinin seçime girmemesiyle birilerinin oylari ancak o kadarcik artiyor, orani ancak yüzde yirmilere kadar gelisiyor, onun ötesine geçmiyorsa… Ve bu korunan, kollanan, her seferinde "aman ha!" dedirten parti, yöneticileri, genel baskani ve genel anlayisi bunun minnetini bir zerre duymuyor, zat-i âlîlerine katki anlaminda fedakâlikta bulunanlari ti'ye aliyor, "bana ne!" havasini estiriyorsa… Hiç kimseye zerre kadar eyvallahi yoksa… Bir kirinti tesekkür hissi duymuyorsa…

Kundaktaki oylar hep agucuk gugucuk birilerinin kucagina teslim edildigi halde bu cüsse bir türlü gelismiyor, büyümüyor, salinip serpilemiyorsa…

Ne oluyor, nasil oluyor, var mi anlayan?

Bu is sonsuza kadar böyle mi sürecek?

Hep böyle sürdügü halde sonuç hep ayni kalacaksa, hiç degismeyecekse… Birakin herkes kendi yoluna gitsin. Herkes boyunun ölçüsünü alsin. Herkesin boyunun ölçüsü gerçek anlamda ortaya çiksin.

Bir takim partiler ya hiç olmamali, ya da varsalar eger kendilerini öyle veya böyle kanitlamali, ebatlarini kendileri de görmeli, algilamali artik.

Birilerinin boyunu, boynunu kismasiyla bir baskasi uzun görünecek ama o da duvarin üst taraflarina çivi çakamayacak, tavan tahtasina bir türlü ulasamayacaksa…

Suradaki, kendi gücüyle su kayayi yol üstünden bir türlü kaldiramayan arkadasa bir bakmali. Ne is yapar bu arkadas!

 

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol